Filiz KUTLAR
Son Güncelleme:
Palio’da atlar yarışır İtalyanlar şölen yapar
Floransa yönünden gelip, 600 yıllık Porta Cammolia kapısından Siena’ya girerseniz üstündeki Latince mesaj dikkatinizi çekecektir: Siena sana sihirli kalbini daha da açıyor. Şehre girip, güzelliğine kalbinizi kaptırmamanız mümkün değil. Hele, her yıl 2 Temmuz ve 16 Ağustos’ta düzenlenen Palio, yani geleneksel at yarışları sırasında yolunuz düşerse...
Gündüz boyunlarına, tuttukları atın flamasına uygun eşarbı bağlayıp, Campo Meydanı’nda heyecanla yarışı izleyen İtalyanlar, akşamları kaldırımlara taşan masalarda lezzetli yemeklerin, şarabın tadını çıkarıyor.
Yıllar önce, üç aylık İtalyanca bursuyla gittiğim Siena’yı öyle sevmiştim ki sonraki yıllarda da hemen her İtalya’ya gidişimde bir iki gün uğrarım. İlk varışım biraz maceralı olmuştu. Roma’dan bindiğim trende yanımda oturan yaşlı kadın ve Calabria’lı bir gençle, sohbet ederek yolun nasıl geçtiğini anlamadım. Onlara benden bir iki gün önce oraya giden arkadaşımın beni karşılayacağını söyledim ama uçağım rötarlı kalktığı için arkadaşımın yerinde yeller esiyordu. Hiç tanımadığım kentte her yer doluydu. Yolculuk arkadaşım delikanlı üç arkadaşıyla yaşadığı evde beni misafir etti. Biraz tedirgin oldum ama içten davranışları içimi rahatlattı. Ertesi sabah, valizimi orada bırakabileceğimi söylediler. Beni gideceğim üniversitenin kapısına kadar götürdüler. Arkadaşımı orada buldum, çok güzel bir evde bir oda kiraladıktan sonra keyfim yerine geldi. O evin diğer iki odasında birkaç yıldır kiracı olan iki üniversite öğrencisi Anna Maria ve İmmacolata ile kurduğumuz sıcak dostluk bugün aynen devam ediyor.
BULUŞMA ADRESİ CAMPO
Siena’ya vardığım akşam kalacak yer bulma telaşından uzaktan şaşkınlıkla şöyle bir görebildiğim, istiridye kabuğu biçimindeki Campo Meydanı (Piazza del Campo) beni de herkes gibi büyüledi. Kentin simgesi sayılan bu meydanda, yılda iki kez Palio denilen tarihi at yarışları yapılıyor. Bu olağanüstü güzel meydandaki en gösterişli yapı, Pubblico sarayı orta çağda inşa edilmiş. 88 metre yüksekliğindeki kulesi (Torre del Mangia) saraya sonradan ilave edilmiş. Yüksek merdivenleri tırmanmak biraz korkutuyor ama bütün Siena’nın kuş bakışı görülebildiği tepeye varınca, değdi, diyor insan. Bütün kentte yanık kil rengi binalar dikkat çekiyor.
Roma’dan eski olan, köklerinin Etrüsklere dayandığı söylenen kentin orijininin Roma olmasını tercih eder Sienalılar. Kentin sembolü olarak da ikizleri emziren Roma kurdunu seçmişler. Günün her saatinde cıvıl cıvıl olan meydan, lokantalarıyla, kafeleriyle, barlarıyla gündüz başka gece başka bir alem. Bir çoğunun elinde bir dondurma meydanda yerlere oturmuş, güneşlenip etrafı seyrediyor.
Siena’da arkadaşlar birbirleriyle buluşacakları zaman sadece saati söylerler, nerede diye kimse birbirine sormaz çünkü yer bellidir: Piazza del Campo.
BOYUNDAKİ EŞARPLAR BİRER SİMGE
Palio’yu ancak birkaç yıl önce izleme imkanım oldu. Siena, yarış zamanı İtalya’nın ve dünyanın bir çok yerinden meraklılarla dolup taşıyor. Palio, 13. yy’da sahipli toprakları korumak için başlatılmış. Çevredeki şehirlere ait muhafız alaylarından 16 takımdan önceleri 80 kadar atlı katılırken, 1348’de vebadan dolayı sayıları azalmaya başlamış. Bir süre ara verilen at yarışları sonraları yeniden başlamış.
Campo Meydanı’nda atların koştuğu bölgeye kırmızı toprak döşeniyor. Meydanın ortası iğne atsanız düşmeyecek kadar kalabalık. Önce görkemli ortaçağ kostümleriyle geçit töreni yapılıyor, sonra at yarışları. Hangi at kazanacağına dair bahisler tutuluyor. Herkes hangi atı tutuyorsa üstünde o atı temsil eden desenlerin olduğu eşarbı boynuna takıyor. Benim de sarı renkli eşarbım boynumda, arkadaşlarımla yarışları izliyorum. İyi ki bu defa Palio zamanına denk geldi yolculuğum. Akşam, yarış sonrası bütün Siena sokakları lokantaya dönüşüyor. Masalar sokaklara taşıyor. Sofralardaki sohbet, şarap şöleni sabahlara kadar sürüyor.
EY YOLCU SANA KALBİMİ AÇTIM
Sekiz kapısı olan antik kentin etrafı 600 yıldan beri aynen korunan surlarla çevrili. Roma’dan gelenlerin girdiği kapının adı Porta Romana, Floransa’dan gelenlerin girdiği kapı ise Porta Cammolia. Kapının üzerinde yolculara Latince hoşgeldin mesajı var: Cor Magis Tibi Sena bandit (Siena sana sihirli kalbini daha da açıyor)
Banchi di Sopra’daki evimin iki sokak üstünde Duomo katedrali var. Ön cephesi inanılmaz güzellikte. Dünyada eşi benzeri olmadığı söylenen zemininde Tevrat’ta anlatılan olaylardan görüntüler ve efsanevi şahsiyetlerin altı mermer tablosu var. Duvarlarındaki episodlarda Papa 11. Piccolomini’nin yaşamı yer alıyor. 1502-1509 yılları arasında, ressam Pinturicchio tarafından yapılmış. Yine aynı yıllarda Duomo’ya başka bir yerden getirilip yerleştirilen Duccio’nun "La Maestra" adlı kabartması İsa’nın tutkusunu temsil ediyor.
Siena’da en sevdiğim yerlerden biri de gotik bir yapı olan, 13.yy’dan kalma Basilica di San Domenico. Banchi di Sopra Caddesi’nde, ön cephesi Rönesans tarzında olan Piccolomini sarayı da çok güzel bir yapı. Yine bir noel zamanında bulunduğum Siena’da, bir ucu Porta Cammolia’ya kadar uzanan Montanini Caddesi’nde yıldız şeklindeki noel süslemeleri göz alıyordu.
Siena’nın, çarşamba günleri kurulan ünlü bir pazar var. Sabah erkenden kurulan pazar sürprizlerle dolu, neler yok ki! İnanılmaz güzel giysiler, çantalar, ayakkabılar...
TOSCANA’DA DOĞAN ÇOCUK SANATLA BÜYÜR, MANZARANIN PARÇASI OLUR
Siena, Roma ile Floransa’yı birleştiren yol üzerinde. Eski çağlarda, yolcular atlarını bu kentte dinlendirirmiş. Ortaçağda gelişip İtalya’nın en zengin, en güçlü kenti haline geliyor. Bir çok müzenin, görkemli sarayların, kiliselerin bulunduğu Siena’da sanat önceleri Bizans etkisindeyken, sonra Duccio ile özgün kimliğine kavuşmuş. Sienalı ressamlar altın çağını yaşıyor bu dönemde. Bu güzel ortaçağ kenti üniversiteleri ve akademileriyle de ünlü. Sık sık konserler düzenleniyor. Bu kenti bu kadar sevmemin bir nedeni de bu olmalı. Siena’da Kont Chigi’nin kurduğu Chigiana Akademisi’ne tüm dünyadan öğrenci geliyor. Şef Zubin Mehta bu akademide eğitim görmüş.
Siena’da insan sanatla iç içe yaşıyor. Kentte doğan ünlü yazar Antonio Tabucchi bunu çok güzel ifade etmiş: "Toscana’da doğan bir çocuk sanat eserleriyle öylesine iç içedir ki, adeta o manzaranın bir parçası olur."
YEMEK, TATLI VE ŞARAP
Toscana’lılar yemeğe, şarabın iyisine çok meraklı. Restoranlarda 20-40 Euro ödeyip çok güzel bir yemek yenebilir. Kentin iki ünlü tatlısı var: Ricciarelli, bademli ve lezzetli. Panforte’nin tarifini haçlı seferlerinden dönen soylu bir şövalyenin getirdiği söyleniyor. Bu bölgedeki bağların üzümleriyle üretilen, Chianti şarapları dünyaca ünlü. Brunello ise Siena’nın en güzel kırmızı şarabı. Kente yolunuz düşerse şu restoranlara uğramanızı öneririm: İl Doccino (Porta Cammolia, via Doccia), Nonna Gina (Via Montanini’de), Guidoriccio (Piazza del Campo, via Dupre), La Taverna di Cecco (via Cecco Angioieri)
NASIL GİDİLİR
Alitalia ya da THY nin tarifeli seferleriyle İstanbul’dan Roma’ya gidebilirsiniz. Roma’dan da Floransa’dan da Siena’ya hem trenle hem de otobüsle ulaşmak mümkün. Floransa-Siena arası otobüsle bir saat, otobüs durağı hemen Floransa Garı’nın yanında. Roma’da Siena otobüsleri Tiburtina’dan kalkıyor. Hemen hemen her saat başı otobüs servisi var.
Yıllar önce, üç aylık İtalyanca bursuyla gittiğim Siena’yı öyle sevmiştim ki sonraki yıllarda da hemen her İtalya’ya gidişimde bir iki gün uğrarım. İlk varışım biraz maceralı olmuştu. Roma’dan bindiğim trende yanımda oturan yaşlı kadın ve Calabria’lı bir gençle, sohbet ederek yolun nasıl geçtiğini anlamadım. Onlara benden bir iki gün önce oraya giden arkadaşımın beni karşılayacağını söyledim ama uçağım rötarlı kalktığı için arkadaşımın yerinde yeller esiyordu. Hiç tanımadığım kentte her yer doluydu. Yolculuk arkadaşım delikanlı üç arkadaşıyla yaşadığı evde beni misafir etti. Biraz tedirgin oldum ama içten davranışları içimi rahatlattı. Ertesi sabah, valizimi orada bırakabileceğimi söylediler. Beni gideceğim üniversitenin kapısına kadar götürdüler. Arkadaşımı orada buldum, çok güzel bir evde bir oda kiraladıktan sonra keyfim yerine geldi. O evin diğer iki odasında birkaç yıldır kiracı olan iki üniversite öğrencisi Anna Maria ve İmmacolata ile kurduğumuz sıcak dostluk bugün aynen devam ediyor.
BULUŞMA ADRESİ CAMPO
Siena’ya vardığım akşam kalacak yer bulma telaşından uzaktan şaşkınlıkla şöyle bir görebildiğim, istiridye kabuğu biçimindeki Campo Meydanı (Piazza del Campo) beni de herkes gibi büyüledi. Kentin simgesi sayılan bu meydanda, yılda iki kez Palio denilen tarihi at yarışları yapılıyor. Bu olağanüstü güzel meydandaki en gösterişli yapı, Pubblico sarayı orta çağda inşa edilmiş. 88 metre yüksekliğindeki kulesi (Torre del Mangia) saraya sonradan ilave edilmiş. Yüksek merdivenleri tırmanmak biraz korkutuyor ama bütün Siena’nın kuş bakışı görülebildiği tepeye varınca, değdi, diyor insan. Bütün kentte yanık kil rengi binalar dikkat çekiyor.
Roma’dan eski olan, köklerinin Etrüsklere dayandığı söylenen kentin orijininin Roma olmasını tercih eder Sienalılar. Kentin sembolü olarak da ikizleri emziren Roma kurdunu seçmişler. Günün her saatinde cıvıl cıvıl olan meydan, lokantalarıyla, kafeleriyle, barlarıyla gündüz başka gece başka bir alem. Bir çoğunun elinde bir dondurma meydanda yerlere oturmuş, güneşlenip etrafı seyrediyor.
Siena’da arkadaşlar birbirleriyle buluşacakları zaman sadece saati söylerler, nerede diye kimse birbirine sormaz çünkü yer bellidir: Piazza del Campo.
BOYUNDAKİ EŞARPLAR BİRER SİMGE
Palio’yu ancak birkaç yıl önce izleme imkanım oldu. Siena, yarış zamanı İtalya’nın ve dünyanın bir çok yerinden meraklılarla dolup taşıyor. Palio, 13. yy’da sahipli toprakları korumak için başlatılmış. Çevredeki şehirlere ait muhafız alaylarından 16 takımdan önceleri 80 kadar atlı katılırken, 1348’de vebadan dolayı sayıları azalmaya başlamış. Bir süre ara verilen at yarışları sonraları yeniden başlamış.
Campo Meydanı’nda atların koştuğu bölgeye kırmızı toprak döşeniyor. Meydanın ortası iğne atsanız düşmeyecek kadar kalabalık. Önce görkemli ortaçağ kostümleriyle geçit töreni yapılıyor, sonra at yarışları. Hangi at kazanacağına dair bahisler tutuluyor. Herkes hangi atı tutuyorsa üstünde o atı temsil eden desenlerin olduğu eşarbı boynuna takıyor. Benim de sarı renkli eşarbım boynumda, arkadaşlarımla yarışları izliyorum. İyi ki bu defa Palio zamanına denk geldi yolculuğum. Akşam, yarış sonrası bütün Siena sokakları lokantaya dönüşüyor. Masalar sokaklara taşıyor. Sofralardaki sohbet, şarap şöleni sabahlara kadar sürüyor.
EY YOLCU SANA KALBİMİ AÇTIM
Sekiz kapısı olan antik kentin etrafı 600 yıldan beri aynen korunan surlarla çevrili. Roma’dan gelenlerin girdiği kapının adı Porta Romana, Floransa’dan gelenlerin girdiği kapı ise Porta Cammolia. Kapının üzerinde yolculara Latince hoşgeldin mesajı var: Cor Magis Tibi Sena bandit (Siena sana sihirli kalbini daha da açıyor)
Banchi di Sopra’daki evimin iki sokak üstünde Duomo katedrali var. Ön cephesi inanılmaz güzellikte. Dünyada eşi benzeri olmadığı söylenen zemininde Tevrat’ta anlatılan olaylardan görüntüler ve efsanevi şahsiyetlerin altı mermer tablosu var. Duvarlarındaki episodlarda Papa 11. Piccolomini’nin yaşamı yer alıyor. 1502-1509 yılları arasında, ressam Pinturicchio tarafından yapılmış. Yine aynı yıllarda Duomo’ya başka bir yerden getirilip yerleştirilen Duccio’nun "La Maestra" adlı kabartması İsa’nın tutkusunu temsil ediyor.
Siena’da en sevdiğim yerlerden biri de gotik bir yapı olan, 13.yy’dan kalma Basilica di San Domenico. Banchi di Sopra Caddesi’nde, ön cephesi Rönesans tarzında olan Piccolomini sarayı da çok güzel bir yapı. Yine bir noel zamanında bulunduğum Siena’da, bir ucu Porta Cammolia’ya kadar uzanan Montanini Caddesi’nde yıldız şeklindeki noel süslemeleri göz alıyordu.
Siena’nın, çarşamba günleri kurulan ünlü bir pazar var. Sabah erkenden kurulan pazar sürprizlerle dolu, neler yok ki! İnanılmaz güzel giysiler, çantalar, ayakkabılar...
TOSCANA’DA DOĞAN ÇOCUK SANATLA BÜYÜR, MANZARANIN PARÇASI OLUR
Siena, Roma ile Floransa’yı birleştiren yol üzerinde. Eski çağlarda, yolcular atlarını bu kentte dinlendirirmiş. Ortaçağda gelişip İtalya’nın en zengin, en güçlü kenti haline geliyor. Bir çok müzenin, görkemli sarayların, kiliselerin bulunduğu Siena’da sanat önceleri Bizans etkisindeyken, sonra Duccio ile özgün kimliğine kavuşmuş. Sienalı ressamlar altın çağını yaşıyor bu dönemde. Bu güzel ortaçağ kenti üniversiteleri ve akademileriyle de ünlü. Sık sık konserler düzenleniyor. Bu kenti bu kadar sevmemin bir nedeni de bu olmalı. Siena’da Kont Chigi’nin kurduğu Chigiana Akademisi’ne tüm dünyadan öğrenci geliyor. Şef Zubin Mehta bu akademide eğitim görmüş.
Siena’da insan sanatla iç içe yaşıyor. Kentte doğan ünlü yazar Antonio Tabucchi bunu çok güzel ifade etmiş: "Toscana’da doğan bir çocuk sanat eserleriyle öylesine iç içedir ki, adeta o manzaranın bir parçası olur."
YEMEK, TATLI VE ŞARAP
Toscana’lılar yemeğe, şarabın iyisine çok meraklı. Restoranlarda 20-40 Euro ödeyip çok güzel bir yemek yenebilir. Kentin iki ünlü tatlısı var: Ricciarelli, bademli ve lezzetli. Panforte’nin tarifini haçlı seferlerinden dönen soylu bir şövalyenin getirdiği söyleniyor. Bu bölgedeki bağların üzümleriyle üretilen, Chianti şarapları dünyaca ünlü. Brunello ise Siena’nın en güzel kırmızı şarabı. Kente yolunuz düşerse şu restoranlara uğramanızı öneririm: İl Doccino (Porta Cammolia, via Doccia), Nonna Gina (Via Montanini’de), Guidoriccio (Piazza del Campo, via Dupre), La Taverna di Cecco (via Cecco Angioieri)
NASIL GİDİLİR
Alitalia ya da THY nin tarifeli seferleriyle İstanbul’dan Roma’ya gidebilirsiniz. Roma’dan da Floransa’dan da Siena’ya hem trenle hem de otobüsle ulaşmak mümkün. Floransa-Siena arası otobüsle bir saat, otobüs durağı hemen Floransa Garı’nın yanında. Roma’da Siena otobüsleri Tiburtina’dan kalkıyor. Hemen hemen her saat başı otobüs servisi var.