‘Orta Dünya’nın büyülü köyü: Hobbiton
Hepimizin hayatına dokunan, derin izler bırakan filmler vardır. Özellikle bazı film serileri var ki, hâlâ tadı damağımızda. Örneğin, muhteşem üçlemelerden birisi olan Yüzüklerin Efendisi… Filmi izlerken yeşilin çok farklı tonları, gölün yanında yan yana dizilmiş Hobbit oyukları, her oyuğun önünde bir şey eken biçen mutlu Hobbitler, her şeyi eğlence haline getiren ve her fırsatta parti ağacının altında toplanıp saatlerce dans eden koca ayaklı minik yaratıklar beni çok etkilemişti. Bu sahneleri ilk izlediğimde “acaba böyle bir yer gerçekten var olabilir mi?” diye sormuştum kendi kendime… Hayal bile edemezdim 15 yıl sonra bu diyarları görmek için 20 saat uçak yolculuğu yapıp, Yeni Zelanda'ya hem de hayat arkadaşımla gideceğimi... İşte size Hobbiton köyü gezi rehberi…
Bu yazımda sizleri çok çok uzaklara götürmek istiyorum. Yaklaşık olarak 16 bin km uzaklıkta müthiş bir emek, özveri ve planlamayla inşa edilen ve sinema tarihine altın harflerle damgasını vurmuş bir seriye ev sahipliği yapmış olan doğa harikası bir yerde ‘Orta Dünya’ya yolculuk edeceğiz.
Günümüzde yaşayan insanlar üç kuşağa ayrılmakta. X, Y ve Z kuşağı. X kuşağı 1965-1979, Y kuşağı 1980-1999 ve Z kuşağı da 2000-2012 arası doğanlar. 1964 öncesi doğanları da unutmayalım onlara da Baby Boomer (Sandviç Kuşağı) deniyor. Özellikle ben ve benim gibi Y kuşağı olanların hayatında derin izler bırakan ve hâlâ unutamadığımız birçok şey var.
Mesela Hugo ve Tolga ağabeyimiz, tetris, A Takımı, pazar akşamı Parliament sinema gecesi, Zeyna ve Herkül, Televole, Süper Baba ve daha bir sürü örnek sayıp sizi o yıllara götürebilirim. Ama bazı film serileri var ki, hâlâ tadı damağımızda. Muhteşem üçlemelerden birisi olan Yüzüklerin Efendisi Serisi… 2001 yılında vizyona giren ve tam 3 saat 48 dakika uzunluğundaki ilk film yüzük kardeşliğini biraz hatırlayalım.
İlk beş dakikalık introdan sonra Frodo bir ağacın altında oturmakta ve Gandalf şarkı söyleyerek at arabasıyla Bilbo’nun doğum günü partisi için Shire’ye giriş yapmakta. Frodo ona doğru koşar ve aralarında komik bir diyalog sonrası beraber Shire'ye giriş yaparlar. O andan itibaren masal dünyası başlar. Yeşilin çok farklı tonları, gölün yanında yan yana dizilmiş Hobbit oyukları, her oyuğun önünde bir şey eken biçen mutlu hobbitler, her şeyi eğlence haline getiren ve her fırsatta parti ağacının altında toplanıp saatlerce dans eden koca ayaklı minik yaratıklar. Bu sahneleri ilk izlediğimde “acaba böyle bir yer gerçekten var olabilir mi?” diye sormuştum kendi kendime. Hayal bile edemezdim 15 yıl sonra bu diyarları görmek için 20 saat uçak yolculuğu yapıp Yeni Zelanda'ya hem de hayat arkadaşımla gideceğimi...
Hayal dünyasına ilk adım
Tam adı Hobbiton Movie Set olarak geçiyor. Yeni Zelanda'nın Waikato kentinde, Hintamara'nın 8 km batısında ve Matamata'nın 10 kilometre güneybatısındaki bir aile işletmesi üzerinde yer alıyor. Şu anda bir ‘Tolkien’ turizm beldesi. Peter Jackson Yüzüklerin Efendisi film serisi için uygun yerleri aramaya başladığında, ilk olarak 1998 yılında Alexander Farm'ı (Hobbiton Movie Set’in bulunduğu yer) bir hava araması sırasında gördü. Çiftlik sahibiyle yapılan zorlu müzakereler sonucunda bir anlaşmaya varıldı ve projenin gizli kalması ve yol yapımı için Yeni Zelanda ordusundan yardım istendi. Askerler bölgeye girişi yasakladı bu da doğal olarak merak uyandırdı. Film yayınlandıktan sonra da bölgeye turist akını oldu. Bunun üzerine 2002 yılında ufak çaplı turlar başladı. İlginin artmasıyla 2004-2008 yılları arasında tur daha detaylı hale getirildi. 2009 yılında yeni üçleme olan Hobbit serisi için hazırlıklar başladı ve çekimlerle beraber 2012 ye kadar turlar ve ziyaretler olmadı. 2012’de Dragon Inn kafesinin de açılmasıyla beraber bugünkü halini alan Hobbiton Köyü 2015 yılında 1 milyonuncu ziyaretçisine ulaştı.
Setteki tüm çocuklar filmde oynayanların çocuklarıydı
Seti gezmek için her sabah 09.00’dan öğle 15.30’a kadar turlar mevcut. Online olarak biletinizi almanızı öneririm. İlk olarak ziyaretçi merkezine ulaşıyorsunuz. Burada kısa bir bekleme süresinden sonra otobüsle beş dakikalık keyifli bir yolculuktan sonra köyün girişine varıyorsunuz. Şoförünüz aynı zamanda tur rehberiniz. Çok eğlenceli insanlar. Turdaki herkesle iletişim kurmaya çalışıyor ve size iki buçuk saat süren gezi boyunca filmin her sahnesiyle ilgili detay bilgiler veriyor.
Ziyaret etmeyi planlayanlar olabilir o yüzden çok fazla bilgi vermek istemiyorum ama enterasan bir kaç detaya da değinmeden geçemeyeceğim. Setteki tüm çocuk oyuncular filmde oynayanların çocuklarıymış. Bu sayede o sıcaklığı ve samimiyeti daha kolay yakalamışlar. Bilbo Baggins’in evinin arkasındaki büyük meşe tamamen sahteymiş ve film için özel olarak inşa edilmiş. Yapraklarının hepsi ayrı ayrı boyanmış ve elle tutturulmuş. Yapıştırılan yaprak sayısı da 200-300 bin civarındaymış ve bu meşe filmde sadece altı saniye gösterilmiş. Filmleri çekerken, göletlerdeki kurbağaların gürültüleri filmin akışını etkilemiş. Peter Jackson, tüm kurbağaları çiftlikteki farklı bir gölete taşımak için bir ekip oluşturup tüm kurbağaları başka bir bölgeye taşıtmış. Böylesine detaya girilen bir filmin başarılı olması zaten kaçınılmaz. En ufak ayrıntıya kadar her şey düşünülmüş.
Sete ulaşım biraz sıkıntılı. Konumu ters bir yerde. Yeni Zelanda’ya kadar gidecekseniz bu ülkeye en az 10-15 gün ayırmalısınız. Ülke kuzey ve güney iki büyük adadan oluşuyor ve her bölgesinde ayrı bir güzellik var. Kuzey Ada'da Auckland’ten giriş yaparak araba kiralayıp güneyden Wellington’dan çıkabilirsiniz. Yol üzerinde seti de ziyaret edebilirsiniz. Auckland’tan iki saatlik uzaklıkta. Şayet Auckland’tan, Wellington’a uçakla geçecekseniz ki, hiç önermem mutlaka buraya günübirlik tur ayarlayarak ziyarete gelin.
Hobbitlerin yetiştirdiği sebzeleri ve meyveleri görmeden, Bilbo Baggins’in evini ziyaret etmeden, parti ağacının altında resim çekilmeden, size özel Dragon İnn kafesinde hazırlanan içecekleri tatmadan ve orayı size hep hatırlatacak bir hediyelik almadan sakın ama sakın dönmeyin.