Ngorongoro’nun aslanları, filleri ve yerlileri turizme uyum sağlamış
Aslan, gergeden, buffalo, leopar ve fili, yani Afrika’nın ‘Büyük Beşli’sini bir arada görebileceğiniz nadir doğa parklarından Ngorongoro. Tanzanya’nın kuzeyinde, 20 kilometre çapındaki volkanik bir ovada. Okurumuz Erdoğan Özen gitti, izlenimlerini yazdı.
Kuzey Tanzanya’daki safarimizin yarınki durağı Ngorongoro. Akşamüstü cipimizle Ngorongoro’nun güney yaylalarındaki Simba Çadır Kampı’na geliyoruz. İlk işimiz fotoğraf makinelerimizin bataryalarını şarj etmek. Ne yazık ki restorandaki 10 priz dolu. “En azından ikinci sırayı kaptık, gece uzun” deyip çadır kurmaya gidiyoruz.
Ekibimiz 7 kişi. Sürücü ve rehberimiz George ile aşçımız Musa, Tanzanyalı. Gezginlerden biri Güney Koreli, diğerleri Türk. Ngorongoro’yu 4 günlük safarinin son gününe, final tatlısı olarak koyduk. Çünkü, okuyup duyduklarımıza göre, burası ‘Büyük Beşli’nin mekânı. Bu küçük vahşi yaşam cennetinde aslan, fil, leopar, gergedan ve buffalo doğal yaşam ortamında gözlemlenebiliyor. 32 günlük Afrika seyahatinin 28’inci gününde bize katılan Güney Koreli tur arkadaşımız Sally’nin de derlediği ön bilgiler aynı olunca program konusunda aramızda sorun çıkmadı.
Ngorongoro Koruma Alanı, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. 2-3 milyon yıl önce devasa volkanik bir patlamanın ardından çöküntüyle oluşmuş. Böylece ortaya, etrafı 600-700 metre yükseklikli tepelerle çevrili, yaklaşık 18 kilometre çaplı kocaman, tava şeklinde, özel bir coğrafi yapı çıkmış. Ve bu kapalı alanda bugün yaklaşık 25 bin büyük hayvan yaşıyormuş...
FİLLERİN GECE ZİYARETİ
Simba kamp alanında hava kararıp yemeğe oturduğumuzda rehberimiz George masamıza geliyor. “Dışarıda su içmeye gelen iki fil var” diye fısıldıyor. Gözlerimiz açılıyor, makinelerimizi, tripodlarımızı alıp masadan kalkıyoruz. Gerçekten de mutfağın yanında iki fil var. Hem de şimdiye kadar görmediğimiz cüssede. Karanlıkta etraflarında toplananlara, arada patlayan flaşlara aldırmadan hortumlarını yukarıdan, depoya daldırıp daldırıp su içiyorlar. Sonra sakince ormanda kayboluyorlar.
George yatarken uyarıyor: “Çantalarınızdaki yiyecekleri cipe veya mutfağa koyun. Gece yaban domuzları gelir. İyi koku alırlar. Biraz yiyecek için çadırlarınıza zarar verebilirler...” Vay canına, deyip ambalajlı gıdaları bile mutfağa bırakıyoruz… Geç saatlerde domuz sesleri duyuyorum. Neyse ki geceyi olaysız atlatıyoruz.
Ertesi gün, güneş Ngorongoro’nun ormanlık doğu yaylalarından yükselirken, biz ağaçsız batı tarafından kratere iniyoruz. Yakıcı güneşe rağmen yükseklik nedeniyle hava ılık.
Dik yokuştan krater tabanına inmeden ilk hayvanlarla karşılaşıyoruz. Önce buffalolar, sekreter kuşları ve zebralar. Ardından Thompson gazelleri, devekuşları ve gunu antilopları ile daha renkleniyor ortalık. Çok sayıda suaygırının yaşadığı ‘Hipo Pool’ dedikleri gölete de uğradıktan sonra George’a bir telefon geliyor. Kapattıktan sonra “Aslanlar buffalolara saldırı hazırlığındaymış” diyor gayet sakin. Heyecanlanıyoruz. “Haydi çabuk ol, hemen gidelim” diye sıkıştırıyorum. “Burası Afrika, acele olmaz” diyor George ve devam ediyor: “Pole, pole”, yani “ağır, ağır…”
Aslan ve buffaloların karşılaştığı çayırlara geldiğimizde, 10-15 aslanın ağır ağır geri çekildiklerini görüyoruz. Anlaşılan buffalolar saldırıyı püskürtmüş.
ASLANLAR CİPİMİZİN GÖLGESİNE SIĞINDI
George, “Her an, her şey olabilir” diyerek bizi ümitlendiriyor. Olay yerinde anında 6-7 safari cipi toplandı bile. Aslanların bir kısmı çayıra, bir kısmı ciplerin gölgelerine uzanarak buffaloların zayıf anını bekliyor. Biz de tabii… Yaklaşık 1 saatlik beklemenin ardından sıkılıp başka bölgeye geçiyoruz.
Öğle kumanyamızı suaygırları ve pelikanların bulunduğu bir gölün kıyısında yiyeceğiz. George yine uyarıyor: “Açık alanda yemeyin, cipe ya da ağaç altına gidin!” Gerekçesini gökyüzünü göstererek açıklıyor. “Yukarıdaki yırtıcı kuşlar, elinizdekileri kapmak için dalar, size de zarar verebilir.”
5 dakika sonra, Sally heyecanla yanıma geliyor. “Kuş elimdeki keki kaptı” diyor. Keke üzülmüş mü, yoksa bu karşılaşmadan sevinmiş mi anlayamıyorum…
Patlayan lastiğimizin onarımı, sadece uzaktan görebildiğimiz gergedanlar, kraterin ortasındaki Magadi Gölü’nün neredeyse yarısını kaplayan flamingo sürüleri, sevimsiz sırtlanlar, 2-3 yavrulu yabandomuzu aileleri derken kraterden ayrılma vakti geliyor.
Çıkışı, ormanlık kuzey yaylalarına tırmanarak yapıyoruz. Ngorongoro kraterinin doğu yaylaları batıdakilere oranla iki kat fazla yağış alıyormuş. Bu yüzden batı çorak, doğu yağmur ormanlarıyla kaplı, adeta bir tropik cennet. Doğu yaylalarında, yağmur ormanları içinde 30-40 kilometreye yakın bir yolu, kendisini Dakar Rallisi’nde sanan George’un çılgın sürüşüyle toz toprak içinde alıyor ve yeniden Simba Kampı’na dönüyoruz.
Musa, çadırları toplamış bizi bekliyor.
Eşyalarımızı cipimizin üstüne yükleyip sarıp sarmaladıktan sonra Arusha’ya geri dönmek üzere Ngorongoro’ya veda ediyoruz.
Kulübeyi kadın yapıyor, erkekler ahırda uyuyor
Tanzanya’nın en renkli kültürel unsurlarından biri Masailer. Yol boyunca kasaba, meralarda rastladığımız, ince, uzun boylu, kırmızı örtülü, uzun değnekli halkı yakından tanımak istiyoruz.
Masai’lerin vatanı Kenya’daki Maasai Mara’dan (Masai merası) başlayıp Tanzanya’da Serengeti’de devam ediyor. Serengeti milli parka dönüştürülmeden önce burada da Masai’ler yaşıyormuş. Sahadan çıkarılıp Ngorongoro’ya nakledilmişler.
Ngorongoro koruma bölgesi. Kontrollü yerleşime açık. Köylülerin kendilerine yetecek kadar tarım yapmalarına izin veriliyor. Masai’lerin ağırlıklı uğraşı hayvancılık... George’dan bizi bir Masai köyüne götürmesini istiyoruz. “Tamam” diyor. “Ama para isterler.” Kabul ediyoruz.
Küçük köye girdiğimizde şefin oğlu “Adam başı 30 bin TZH (30 TL)” diyor. Pazarlıkla 20 bin TZH’ye anlaşıp peşin ödüyoruz. Bir anda 30’a yakın köylü toplanıp ‘hoş geldin’ dansı yapıyor. Ardından koro geleneksel şarkılar söylüyor.
Köy meydanına giriyoruz. Çevrede 10-12 kulübe var. Dallar ve çalıyla örülüp üstü tezekle sıvanmış. Şefin oğlu, bizi birine sokup günlük yaşamı anlatıyor. 6-7 metrekarelik kulübe, anne ve çocukların yattığı bir bölüm ve dar mutfaktan ibaret. Babalar ahırda yatıyormuş. Masai erkeğinin itibar ve zenginliği sığır ve çocuk sayısıyla ölçülürmüş.
Kadın ve erkekler kulak memelerinde giderek büyüttükleri delikler açıyor, üst kısımlarına metal halkalar takıyor. Bu prestij ve güzellik unsuru. İnek kanı ve sütüyle yaptıkları bir kremayı yiyorlar. Erkekler çok eşli olabiliyor. Kulübeleri kadınlar yapıyor. Köy, vahşi hayvanlara karşı, dikenden çitle çevrili. Kadınlar renkli boncuktan takılar yapıyor. Ayakkabıları eski otomobil lastiğinden. Köyün okulunu ziyaret ediyoruz. Kulübe dallardan yapılmış. Çocuklar bize şarkı söylüyor. Bağış kutusuna para atıldıkça alkış kopuyor. Para peşin ödendiği için doyasıya fotoğraf çekiyoruz. Ve köyden karışık duygularla ayrılıyoruz.