Müze gibi pazarlar
Bayram öncesi, nedeni ne olursa olsun yollara düşecek olan gezginlere lezzetli öneriler sunacağım. Bu öneriler de kentlerin ünlü pazarları olacak. Müze gibi pazarlarda gezinirken kendinizden geçeceğinizden, ağzınızın suyunun gürül gürül akacağından adım gibi eminim. Buralarda görecekleriniz müzelerde gördükleriniz kadar heyecanlandıracak sizi
LOS ANGELES
Ünlülerin pazarı: Los Angeles Farmer’s
Bir pazaryerinden çok, açık hava alışveriş merkezini andırıyor. Pazarın dört bir yanına dağılmış küçük dükkânlarda hediyelik eşyalar, giysiler, şekerlemeler satılıyor. Adı her ne kadar Çiftçi Pazarı olsa da çiftçiler ortalıkta pek görünmüyor. Burası daha çok, birçok lezzet durağının yan yana geldiği bir yeme-içme cenneti. Ama haftanın belli bir günü burada satışa sunulan köy tavuklarını, köy kasaplarının işlediği etleri, ev yapımı şarküteri malzemelerini, taze balıkları satın alabilirsiniz.
Sanıyorum sizin ilginizi çekecek bölüm, lokantaların bulunduğu yer olacak. Burada gerçekten lezzetli yemekler bulmanız mümkün. Size burada Gumbo Pot, Pampas Grill adlı lokantaları öneririm. Hemen yemeğe oturmayıp, etrafta bir-iki tur atarsanız Amerikan mutfağı hakkında epey bilgi sahibi olabilirsiniz.
Şansınız varsa bir-iki de ünlü simaya rastlayabilirsiniz. Çünkü CBS televizyonunun stüdyoları hemen pazarın yanında ve oraya gelenler genellikle yemeklerini burada yiyorlar.
TOKYO
Balık Krallığı: Tsukiji Fish Market
Tokyo’nun balık marketini gördüğümde önce donup kalmıştım. Oraya gittiğimde henüz güneş doğmamıştı. Ucu bucağı belli olmayan mekânda, tam bir kaos görüntüsü vardı. Dünyanın dört bir yanından gelen balıkları taşıyan küçük arabalar, koridorlarda vızır vızır gidip geliyordu.
Balıkçı tablalarında bildiğim, bilmediğim, ilk kez gördüğüm bir sürü deniz canlısının fotoğrafını çekmeye doyamıyordum. Bazen bir tezgâhın başında durup, koca bir tonbalığını bir cerrah titizliğinde temizleyen balıkçıları uzun uzun seyrediyordum. Öylesine çok balık çeşidiyle karşılaşmıştım ki, şaşkınlığımı uzun süre üstümden atamadım. Balık Pazarı, Tokyo’ya gidenlerin mutlaka görmesi gereken bir mekân. Burada çekeceğiniz fotoğrafların ve videoların, dostlarınızı kıskandıracağından emin olabilirsiniz.
SAN FRANCISCO
Şenlik yeri: Ferry Plaza Market
Kentin deniz kıyısındaki bu pazar tam bir şenlik yeri... Hafta sonları kalabalıkların arasında yürümek imkânsız gibi bir şey. 1898 yılında yapılan feribot iskelesi, şimdi pazaryerine çevrilmiş. Burada ne ararsanız bulabiliyorsunuz. Peynirciler, özel şişelerde satılan zeytinyağları, çiçekçiler, dondurmacılar, mantar satıcıları, çikolata butikleri, pastaneler... İskelenin dış kısmına ise yiyecek dükkânları sıralanmış.
Tabii hemen hepsi deniz mahsulleri satıyor. Salı ve cumartesi günleri kurulan Köylü Pazarı ise tüm kenti deniz kıyısına çekiyor. Yöre çiftliklerinde üretilen et, sebze ve meyveleri alabilmek için lokanta, manav sahiplerinin kıran kırana mücadelesini izlemek çok zevkli oluyor. Ayrıca çok güzel fotoğraflar çekeceğinizi de unutmayın.
LONDRA
Lezzetli cennet: Borough Market
İngiliz mutfağındaki devrime neden olan bir pazaryerini gezmek istemez misiniz? İngilizler, bu pazarın kaliteli mal satan pazarların başkenti olduğunu ısrarla söylerler. Gerçekten de öyledir. Sadece İngiltere’nin dört bir yanından değil, dünyanın en uzak köşelerinden gelen yiyecekleri de burada bulmak mümkün. Norveç fiyortlarından gelen taze somon balıkları, İskoçya yeşilliklerinde büyümüş olan kuzular, Angus sığırının iştah açıcı etleri, en kuzeydeki adalardan gelen deniz mahsulleri...
Ayrıca Londra’da satış yapma şansı bulamayan küçük üreticilerin az ama kaliteli malları da burada satışa sunulur. Dünyanın en seçme çikolatalarını, kahvelerini, çaylarını, zeytinyağlarını da buradaki küçük ama çok şık dükkânlardan temin edebilirsiniz.
Pazaryerinde sadece alışveriş yok. Çevredeki kafelerde, lokantalarda çok lezzetli yemekler yiyebilir, pub’larda kuruyan damağınızı ıslatabilirsiniz. Siz tüm bunları yaparken, sokak çalgıcılarının konserleri de gününüze neşe katacaktır.
SANTIAGO
Lezzet durağı: Mercado Central
Bu muhteşem balık pazarına iki kere gitme şansını yakaladım. 1872 tarihinde yapılan bu demir yapı, pazaryerinden daha çok bir tren istasyonunu andırıyor. İlk zamanlar balıkçıların egemenliğinde olan pazaryerine, önce manavlar sızıp etrafı renklendirmişler, onları ardından da lokantalar sökün etmiş.
Hafta sonları tıklım tıklım oluyor. Bir yanda canlı müzik, bir yanda satıcıların haykırışları, öte yanda müşterilerden yükselen sesler... İnsan kendisini bir film karesinin içinde sanıyor. Bu pazara giderseniz önce balıkçı tezgâhlarını ziyaret etmenizi öneririm. Ünlü Şili levrekleri, kırmızı etli somonlar, bacakları yarım metre uzunluğundaki kral yengeçler, her boydan istiridyeler, denizçakıları, midye yığınları, lop lop taraklar... Öğle yemeğini mutlaka buradaki restoranlardan birinde yemelisiniz. Size Tia Lucha veya Donde Blanca’yı öneririm. Öyle hemen yer bulamazsınız. Lokanta önlerine gözcü koyup bekleyeceksiniz. Burada her şey taze... Daha doğrusu tezgâhtan alınıp tabağa konuyor. Bu pazaryeri sizi epey mutlu edecektir.