Mr.Gurme
The Brasserie
Brasserie'nin sahipleri ayni zamanda La Maison L'appart, Memories lokantalarinin da sahipleri.
Yani anliyacaginiz sektorde deneyimli insanlar.
Bu adini verdigim uc mekani da bu kosede degerlendirmistim.
L'appart'i yonetim degisikliginden bu yana tekrar deneme firsatim olmadi.
La Maison'u ise neredeyse uc yildir gormedim.
En yakin zamanda degerlendirme icin gittigim Memories'i ise tatmin edici bulmustum.
Brasserie, Nispetiye Caddesinde eski Montignac lokantasinin isi basaramayarak bosalttigi villada.
Harika bir bahcesi var buranin, umarim bahar aylariyla birlikte bu bolumu kullanma imkanlari da olur. Gerci yoldan cok gurultu gelebilir ama bahcenin guzelligi icin degebilir.
Su anda isletilen kislik bolum ise sevimli. Sicak renkler kullanmislar icerde.
Maviden mora. Mordan violeye renkler hakim.
Giriste cok da buyuk olmayan ancak fonksiyonel oldugunu tahmin ettigm bir bar var.
Salon camla kapatilmis bahce bolumu ve ana yemek salonu olarak iki ayri odadan olusuyor.
Cok fazla buyuk bir mekan degil ama adina uygun havaya da sahip.
*
Tabii asil daha onemlisi monude olup bitenler.
Yemekleri ben son derece makul fiyatlandirilmis buldum. Insallah bu fiyat politikalarini surdururler.
Hemen soyliyeyim baharatli patates tavayi butun kalbimle veya daha dogru tabiriyle midemle tavsiye ediyorum.
‘Pommes frites epicees’ adina uygun bir sekilde sanki bunun ilk sunuldugu yerel kasabasinda yiyormusuz gibi otantik ve guzel hazirlanmisti.
Bunu yaninda ketcap, hardal ve mayonez sos servis ediyorlar. Amerikali ruhumu o gece bastirip, havaya girerek mayonezle yedim patates tavayi. Patatesin kabugunu uzerinde birakarak kizarttiklari icin sonuc mukemmel oluyor, yemin ediyorum!
*
Patates salatasi ile izgara sosis'teki sosis hem gozu hem de mideyi doyuracak kadar buyuktu. Cok guzel kizartilmisti sosis, bana Prag'da sokakta yedigim sosisi hatirlatti.
Sef bize ispanak soteli izgara somon baligini hararetle tavsiye etti. Monudeki en pahali yemek bu, fiyati 6,5 milyon lira. Ancak o gece et de balik da yememe kararindaydik.
Aslinda benim aklim burgonya usulu sarap ve mantarda lezzetlendirilmis bonfile dilimlerinde de kaldi. Bir daha sefere ikisini de deneyecegim insallah.
Bunu yerine hem esimin getirttigi domates ve krema soslu tagliatelle'den, hem de ortaya getirttigimiz kizarmis sebzeli tortilla ‘chimichanga’dan denedim.
Sonuncusu cok rahatlikla olaganustu agir bir yemege donusebilirdi, cunku tortilla sonucta cin boregi gibi kapatilip, kizartiliyor. Ancak sef bunu son derece hafif bir yemek olarak sunmayi basardi, kendisini kutluyorum.
Ayrica monude kurbaga bacagi, salyangoz, hindili, omletli, ton balikli salatalar, camembert veya emmantel peynirli sandvicler, hardal ile lezzetlendirilmis tavuk da var.
Dogal olarak bir brasserie'de olmasi gereken krem brule de tatli monusunde bas yeri kapliyor.
Ancak deneyecegiz diye yemekleri cok kacirdigimizdan tatliya da yer kalmadi.
*
Kirmizi sarapta en pahalisi 18 milyon lirayla Kalecik Karasi'ydi. Ondan sonra da 16 milyon lirayla Sarafin Cabernet geliyor.
Sarafin Sauvignon en pahali beyazdi 16 milyon liralik fiyatiyla.
Yabanci kirmizilarda Chateauneuf du pape Montjoije (Gabriel Liogier) 27 milyon 500 bin lirayi hak ediyor muydu bilemem. Ama surasi da bir gercek ki Chateauneuf monudeki bir cok yemekle (ornegin dana bonfile) harika gidecek, uyum saglayacak agirlikta bir sarap.
Brasserie'yi en azindan bir kez ziyaret etmenizi oneriyorum.
The Brasserie
Nisbetiye Caddesi No.11
tel: (212) 325 7357