GeriSeyahat Moğolistan yolculuğu zaman, mekân kavramlarına bakışımı değiştirdi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Moğolistan yolculuğu zaman, mekân kavramlarına bakışımı değiştirdi

Moğolistan yolculuğu zaman, mekân kavramlarına bakışımı değiştirdi

Mine Ekinci (21), Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü ikinci sınıf öğrencisi. Üç yıldır otostopla Avrupa’dan Ortadoğu’ya pek çok ülkeyi gezdi. Gittiği ülkelerin mimarisi, sanatından çok halkı ve kültürüyle ilgileniyor, farklı insanlar tanımak için seyahat ediyor.

Özlem Yücel’in başlattığı Seyahat Bursu’na başvurdu. Kazandığı bursla yaz sonunda İstanbul’dan Moğolistan’a gitti. Üç ülke, 17 şehir keşfetti. “Gördüğüm farklılıklar dünyamı genişletti, zenginleştirdi”  diyen Ekinci uzun yolculuğunu anlattı.      

- Sizi Moğolistan’a çeken neydi?
- Nedenini bilmiyorum. Belki haritada gözüme takıldığından, belki çevremde giden, merak eden olmadığından. Moğolistan’a vardığım ilk gecenin sabahında aynı soruyu sordum kendime. Belki gizemiydi onu çekici kılan. Tüm seyahat hayallerimi çok az bildiğim bu topraklara odakladım. Varmak istediğim ülkeye dönüştü.
- Geziye nasıl hazırlandınız, ne kadar bütçeyle yola çıktınız, kaç kişiydiniz?
- Çok yoğun bir dönemimdi. Sadece internetteki couchsurfing’den konaklayacağım aileleri buldum. Çantamı uçağın kalkmasına üç saat kala hazırladım. Seyahat bursum dahil 800 Euro vardı. 200’ünü uçağa verdim. Geziye yalnız başladım. Rusya’yı Almanya’da yaşayan bir Rus arkadaşımla gezdim. Yalnız bitirdim.
- Moğolistan’a ulaşana kadar gördüğünüz yerler içinde sizi en çok neresi etkiledi?
- Kazakistan’ın Astana şehri ve Adıgey’in başkenti Maykop.

MOĞOLİSTAN’DA HAYAT ZOR HALKI ÇOK MİSAFİRPERVER

- Moğolistan’a varmak sizin için sevinç mi oldu yoksa hayal kırıklığı mı?
- Sibirya’daki birkaç yerle birlikte seyahatimin en güzel bölümlerinden biriydi. Fakat ülke içinde seyahat çok zor. Bir geceyi sıfırın altındaki havada 150 hayvanın arasında geçirmek, toprak yolda tıkabasa dolu minibüsle iki gece, üç gün zıplayarak yolculuk yapmak unutulmazdı. Kültürü, yaşamı farklı bir yerde bulunmak dünyamı genişletti. Uzun zaman geçirdiğim batı Moğolistan’da göçebelik, sağlıksız beslenme, çevre kirliliği, sert iklim koşulları insanların hayatını zorlaştırıyordu. Buna karşın büyük bir içtenlikle yabancılara kapılarını açıyor, saatlerini, anılarını, evlerini, aşlarını paylaşıyorlar. Yaşam zorluklarını görüp kendi adıma sevinçli olmam pek mümkün değildi.
- Yol boyunca hangi şehirleri gördünüz, nelerden etkilendiniz?
- Krasnodar, Maykop, Kazan, Ufa, Kurgan, Astana, Barnaul, Gorno-Altaysk, Kosh-Agach, Bayan-Olgii, Ulaangom, Ulanbatur, Ulan-Ude, Irkutsk, Ekaterinburg, St. Petersburg, Moskova ve bunların dışında birkaç köy, kasabaya uğradım. Kabaca büyük bir elips çizip başladığım yere döndüm. Etkilendiklerime gelince: Rusya’nın doğusunda hâlâ belli belirsiz yaşayan, iyisi, kötüsüyle her geçen gun silinen Sovyet duygusu, geçtiğim coğrafyalardaki Batılılaşma arzusu, eşitsizliğe doğru yaşanan değişim, Baykal Gölü ve Altaylar’ın ormanları, Moskova ve St.Petersburg’la Rusya’nın geri kalanı arasındaki çarpıcı farklılıklar, yolculuk sonunda büyük-küçük, uzak-yakın tanımlarımdaki değişim...

FARKLILIK VE AYNILIK

- İlginç bir olay yaşadınız mı?
- Moğolistan’daki ikinci gün 250 kilometre mesafedeki bir şehre gitmek üzere minibüse bindik. İki saat geç kalktı, 100 kilometreyi beş saatta gitti. İkinci aracı kaçırdık. Bizi nehrin kenarına bıraktılar. Çadırlarımızı kurduk. Fakat çok soğuktu. Tezek yakmayı denedik, olmadı. Çaresizce çadırlara girdik. Çantamdaki tüm giysileri giydim. Bu sırada dışarıdan sesler gelmeye başladı. Gözümü açınca çadır üzerindeki gölgeleri gördüm. Çaresizce izlerken uyuyakaldım. Sabah çadırın kapısını açtığımda bir koyunla göz göze geldim. Meğer geceyi 150 civarında koyun, at, öküzle geçirmişiz.
- Bu yolculuğa çıktığınıza değdi mi, hayata bakışınızı etkiledi mi?
- Elbette değdi. Benim yolculuklarım pişmanlıkla sona ermez. Zorluklar da yaşadım. Yağmurda saatlerce araç beklediğim, insanlarla iletişim kuramadığım, çok yorulduğum, onlarca saat pencereden bakıp sadece bozkır gördüğüm, titreyerek uyuduğum anlar oldu. Ama gördüğüm tüm farklılıklar dünyamı zenginleştirdi. Bu yolculukta dünyamı binlerce kilometrekare daha büyüttüm. Bu elbette harika bir şey. Bir daha gider misin, diye sorarsanız... Alıştığımız zaman ve mekân kavramlarından bir süreliğine olsun kurtulmak için giderdim. Bu yolculukta çok yoğun bir aynılık hissini de yaşadım. Moğolistan’ın en ücra köşesinde bile yaşamlarımızın paralelliğini, hayatın evrenselliğini çok derinden hissettim. Belki düşünce olarak sıradan, fakat tüm benliğinizle hissettiğinizde çok sarsıcı. Hem güçlü bir bütünlük hissi veriyor hem de “Çıkış yok; başka bir yer, başka bir insan, başka bir hayat olmalı” diyorsunuz. (Mine Ekinci’nin seyahat güncesini Süt ve Bal adlı blog’unda okuyabilirsiniz. http://sutvebal.wordpress.com)

ÇERKEZLER MAYKOP VE İSTANBUL’A AYNI SEVGİYLE ‘MEMLEKETİM’ DİYOR

Maykop, şehir planlaması, büyük apartmanları, avluları, halkıyla ilk bakışta tipik bir Sovyet şehri. Harika bir doğayla çevrili. Yeşili, suyu Rusya’da nadir görülecek kadar bol. Çerkez kökenliyim, Maykop’un benim için farklı anlamı var. Ne olsa Adigey Cumhuriyeti’nin başkenti, şehrin nüfusunun yarısı Adige, yani Çerkez. Osmanlı desteğiyle Çarlık Rusyası’na karşı tarih boyunca direnen Çerkezler 1864’te zorla bu topraklardan çıkarılmış. Osmanlı’nın gönderdiği iki gemiyle Anadolu’ya gelmiş, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kadar farklı bölgelere yerleştirilmişler. Sovyetler’in yıkılması, Rusya’nın dünyaya açılmasıyla sürgündekilere topraklarına dönme imkanı doğmuş. Dolayısıyla Çerkezler için Maykop’un “150 yıl önce bu şehirde, dağlarda yaşardık” gibi nostaljik bir yönü var. Şehirdeki zamanımın çoğunu Sovyetler yıkıldıktan sonra oraya göçen ya da Türkiye ile Maykop arasında gidip gelenlerle geçirdim. Türkçe konuşabildim. Gezi boyunca insanlarla doğrudan iletişim kurup, sorularıma cevap aldığım tek yerdi. Konuşmalarında bildiğim bazı kelimeleri yakalamak, anneannemin yemeklerini evinde kaldığım dünya tatlısı bir Çerkez kadının elinden yemek, misafirperverlikleri çok etkileyiciydi. Öpüp, sarılmaları, tebessümleri bana yolculuğum boyunca lazım olacak pozitif enerji verdi. Güzelliği bir yana, Maykop’ta beni en çok etkileyen, arada kalmışlık hissiydi. Milliyetçi Çerkezler, Maykop ve İstanbul’a aynı sevgiyle “memleketim” diyordu. Bir dilin, kültürün kaybolma tehlikesi yaşaması çok üzücüydü. Öte yandan, küreselleşme ve internet çağında milliyetçi söylem, eylemler bana çok yabancı ve kabul edilemez geldi. Kazan’a giden trene bindiğimde asimilasyon, kimlik, dil, milliyetcilik konularında sorularla doluydu kafam.

False