GeriSeyahat Mişel Strogof’un izinde Baykal Gölü’ne yolculuk
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Mişel Strogof’un izinde Baykal Gölü’ne yolculuk

Mişel Strogof’un izinde Baykal Gölü’ne yolculuk

Çocukken beni en çok sürükleyen kitapların başında Jules Verne’nin Mişel Strogof romanı gelir. Çarlık Rusya’sında geçen öykünün kahramanı Strogof, sarayın özel haberci birliğinin seçkin subayıdır. Tatarlar Çar’a karşı ayaklandığında, Doğu Sibirya’nın başkenti İrkutsk’ta mahsur kalan Çar’ın kardeşi Grandük’e özel bir mesaj götürmek üzere Moskova’dan yola çıkar.

Trans-Sibirya tren yolunun henüz yapılmadığı o dönemde Baykal Gölü’nün güney ucundaki İrkutsk’a en az 18 günde, çoğu kez de 4-5 beş haftada gidilebilirdi. Buradan Sibirya’nın doğu ucundaki Vladivostok’a neredeyse bir o kadar daha yol vardı. Strogof’un maceralarının geçtiği kentleri görüp, birgün dünyanın en eski, en derin, en büyük ve en temiz gölü Baykal’da birkaç kulaç atabilmeyi bir yaşam boyu hayal ettim. Nihayet, son durağı Vladivostok olan bir gezi bu rüyayı gerçeğe dönüştürdü.

Bizi Vladivostok’a götürmek için kiralanmış Yak-40 uçağı Moskova’dan havalanıp Nijni-Novgorod ve Kazan’a uğradıktan sonra Uralların eteğinde, Sibirya’nın batı kapısı sayılan Ekaterinburg’a ulaştı. 1723’de kurulan kent Boris Yeltsin’in mezun olduğu Urallar Teknik Üniversitesi ve 200 binin üstünde öğrencinin okuduğu birçok yüksek okul, araştırma enstitüsüyle ünlü. Üniversitelerin yanında vilayet, sendika, müze, tiyatro ve konser salonları kentin görkemli kamusal mimarisini oluşturuyor. Her büyük Rus kentinde olduğu gibi, iki milyon nüfuslu Ekaterinburg’da da geniş bulvarlar, yeşil parklar kent merkezini tamamlıyor. Çevrede de “uyku bölgesi” tabir ettikleri yatakhane mahallelerini oluşturan prefabrik apartman kümenlenmeleri var. Kentin dışındaki, onlarca bacanın tüttüğü Magnitogorsk Metalürji Kompleksi ise Rusya’da sektöründeki en büyük tesis.
Kent tarihindeki en önemli olay, 1917’de son Rus Çarı II. Nikola’nın tüm ailesiyle Bolşevikler tarafından katledilmeleri. Öldürüldükleri ev, Sovyet döneminde kentin adı Sverdlovsk olarak değiştirildikten sonra, yerle bir edilmiş. Sovyetler çöküp 1993’te Rusya Federasyonu kurulunca ilk iş evin yerine görkemli “Kan Üstünde Katedrali”ni yapmak olmuş. Kentin orijinal adı da iade edilmiş. Ural Dağları’ndan Pasifik Okyanusu’na kadar uzanan 8.500 kilometrelik Sibirya’ya bu kapıdan girip, Omsk, Novosibirsk ve Krasnoyarsk’a uğradıktan sonra Irkutsk Havaalanı’na ürpererek indik. Çünkü, birkaç hafta önce bir dahili Rus havayolunun Airbus A310 uçağı inişte pistten çıkmış, çevredeki binalara çarparak yanmış; tahliye ve kurtarma çalışmalarının aksaması sonucu 125 kişi ölmüştü. Üstelik bizim Yak-40 uçağımız yaklaşık 40 yıllık bir düldüldü.

SİBİRYA’NIN PARİS’İ

Uçsuz bucaksız Sibirya’nın üstünde uçarken ya kuzeydeki otluk tundara şeridinin ya da güneyde kozalaklı ağaçların oluşturduğu ormanlık alanın (tayga) üzerinden geçiyorsunuz. Bitki örtüsü her yerde kuzey-güney ekseninde akan geniş nehirler, onlara kılcal damarlar gibi yanlardan katılan ırmaklar ve her tarafa serpiştirilmiş göllerle bezenmiş. Kışın tüm bölgeyi bir ucundan obür ucuna kaplayan derin kar tabakası göl ve nehirleri besliyor, onlar da orman ve sazlıkları. Zengin akarsular Sovyetler’in çoğunlukla Alman esirleriyle Gulag mahkumlarına yaptırdıkları hidroelektrik santrallerinin türbinlerini döndürmekte. Üretilen enerji Sibirya kentlerini aydınlatıp, ısıtmanın yanında bölgenin zengin altın, gümüş, platin, demir ve kömür madenlerini çalıştırmakta. Petrol, doğal gaz Sibirya’nın diğer doğal zenginlikleri. Bitki örtüsünün barındırdığı samur, sansar, tilki ve benzeri hayvaların derisi ise 300 yıldır maceraperest, avcı, tüccar Rus kolonistlerini çeken Sibirya’nın ilk ve temel cazibesi olmuş.
Samur kürkü peşindeki Ruslar tarafından 1661’de İrkut ve Angara nehirlerinin birleştiği noktada kurulan İrkut’u yerlileri “Sibirya’nın Paris’i, incisi, başkenti” diye tanıtıyor. Anıtsal Sovyet mimarisini yansıtan kamu binaları, bulvar ve parklar kentin merkezini renklendirirken çevre kasaba ve köylerde ise Çarlık Rusyası’nın ahşaptan yapılmış kulübe veya küçücük evleri izbaları görmek mümkün. Sık sık meydana gelen yangınlardan nasılsa kurtulabilmiş ahşap evler işlemeli kornişleri, süslü çerçeveleri, çiçekli bahçeleriyle 19. Yüzyılın nostaljisini estiriyor.
Bölgede turizmin canlanmasıyla Baykal Gölü’nün kente yakın kuzey kıyısında ufak, tertemiz oteller yapılmış.
/images/100/0x0/55ea0fe2f018fbb8f868da05
Bunlardan birine yerleştik. Ertesi sabah ilk işim Baykal’ın haziran sonunda hâlâ buz gibi sularına dalıp çıkmak oldu. Gündüz 23’ü bulan sıcaklık gece 10 dereceye düştü. Baykal yazları serin, kışları ılıman, genelde güneşli bir iklime sahip. Göl, kutupların dışındaki tatlı suların beşte birini barındırıyor. Senenin beş ayı donuyor. En derin yeri 1670, ortalama derinliği 758 metre. Güneybatı ucunda İrkutsk yakınlarından başlayarak Kuzeydoğuya doğru bir boynuz veya hilal gibi kıvrılarak yükselen Baykal’ın uzunluğu 640 kilometre. En geniş yerinde eni 80 kilometre. Çevresindeki dağlar yüksek irtifalarda sedir, sarı çam, köknar ve diğer kozalaklı ağaçların oluşturduğu yemyeşil örtüyle, daha aşağılarda ise kara çam, kavak, karaağaç ve huş ağacı ormanlarıyla kaplı. Kıyılarda ise step ve sazlık örtüsü yaygın. Bölgede yürüyüş ve kamp yapmak mümkün.

ŞAMAN BURYATLARIN NESLİ TÜKENİYOR

İrkutsk’un Angara Nehri üzerindeki konumu gölden oldukça gerilerde. Sahiller pek seyrek serpiştirilmiş ufak yerleşim alanları dışında bakir tayga örtüsüyle çevrili olduğu için göl tertemiz. İki kağıt ve selüloz fabrikasıyla bir madenin dışında henüz çevre kirliliğine yol açan sanayi veya yerleşim merkezi yok. Kıyıdan geçirilmek istenen bir petrol boru hattını ilk başbakanlığında Putin veto etmiş. Dolayısıyla gölün suları pırıl pırıl. Onlarca metre derinlikteki kaya parçaları veya yüzen balıkları seçebiliyorsunuz. Sadece Baykal’da bulunan beyaz etli omul balığını, yaklaşık 250 metre derinlikte yaşadığı için ancak balıkçı tezgahlarında görmek mümkün. Tek tük rastlanan balıkçı köylerinde kurulan tezgahlardan taze balıkların yanında füme omul, ve gölü besleyen 300’den fazla ırmak ve derenin ağızlarında tutabileceğiniz, kharius balığını almak mümkün. Doğal zenginlikleri nedeniyle Galapagos Adaları’yla karşılaştırılan göl, 1996’da UNESCO Dünya Mirası listesine girmiş. Baykal’a özgü gri-gümüş renkli fok balığı “nerpa”ya kaya döküntülerinde, Olkhon Adası kıyılarında rastlanıyor.
II. Dünya Savaşı sonrası ıskartaya çıkmış görünümündeki Yaroslavets tipi teknelerle gölün sahillerinde dolaşıp, dere ağızlarında balık tutabilir, çakıllı kumsallarda güneşlenebilir, sonra da Olkhon Adası’nı ziyaret edebilirsiniz. Ada halkı Buryatlar, Moğol asıllı. Geçimlerini avcılık, balıkçılık, el sanatlarıyla sağlıyorlar. Nesilleri neredeyse tükenmek üzere. En kutsal şamanist tapınakları Burkhan Kayası’nda. Gölün kıyısında günübirliğine kayak yapmak da mümkün, kiralık tekneyle iki hafta boyunca tüm çevresini dolanmak da.

BAYKAL’IN DERİNLİĞİ ÇEHOV’U ÜRPERTMİŞTİ

Sahiller bomboş, biz oradayken hava kapalı, balıkçı köyleri fakir, nüfus da seyrek olduğu için Baykal’ın bıraktığı iz melankoli; sessiz, ıssız, biraz da renksiz. İnsanın aklına Çarlar veya Stalin tarafından Sibirya’ya sürgüne gönderilen mahkumlar, Rus - Tatar savaşları geliyor. Sakhalin’deki hapishane kompleksini teftişe giderken Anton Çehov’un Baykal Gölü’nde bindiği teknenin küpeştesine yaslanıp aldığı notları, karaladığı mısraları anımsıyorsunuz burukluk içinde. Rusya’nın insanı şaşırtan, ürperten, adeta ezen boyutlarını ve Asya’yla Avrupa’nın karışımından ortaya çıkan zengin melez kimliğiyle zengin kültürünü hissediyorsunuz. Kendisi de kısmen Sibiryalı olan ve yer yer Sovyetlere kafa tutmuş şair Yevgeni Yevtuşenko’nun epik şiiri Bratsk İstasyonu, adını İrkutsk’un biraz kuzeyinde, Angara Nehri’nin üzerinde Stalin döneminde inşa edilmiş ve harcını onbinlerce gönüllü ve tutsak işçinin kan ve terinin oluşturduğu Bratsk Hidroelektrik Santrali’nden alır.
İhtiyar Yak-40’ımız Baykal’ı çevreleyen dağların üstünde yükselmeye çalışırken, bu enginliklerden etkilenmiş bir başka Rus edebiyatçısı, Çehov’un 1890’da Baykal Gölü’nden ayrılırken not defterine yazdıklarını hatırladık: “Gölün en net yerinde bir mil derinliğe kadar görülebildiğini söylüyorlar. Gerçekten, bu turkuvaz suların altında boğulan kaya ve dağları görünce sırtım ürperdi.”

DOĞA GÖZLEMCİLERİNİN CENNETİ

Baykal Gölü çevredeki dağlarda 200-300 kiloluk kahverengi ayılar, yarım tonluk geyiklerin yanı sıra, ceylan, karaca, yaban domuzu, kar keçisi, Sibirya sıçanı, kurt, sadece Baykal’da görülen diğer özgün türler var. Sibirya ormanlarında kürkleri için avlanan 69 cins hayvanın 29 çeşidi Baykal kıyılarında bulunabiliyor. Sincap, vizon, kızıl tilki, misk sıçanı, sansar ve Sibirya’nın altını diye anılan samur bunların başlıcaları. Yüzbinlerce kolonisti Sibirya’ya çeken samur, tayga örtüsünde yaşayan en yaygın ve en değerli kürk hayvanı. Kuş gözlemcileri için de Baykal kıyıları bir cennet. Baykuştan kartala, şahinden ördeğe, martıdan kekliğe kadar yüzlerce cins kuş mevcut.

False