Mekke’nin yaylası hacılara yasak, gayrımüslimlere serbest
Hz. Muhammet’in taşlandığı Taif, Suudi Arabistan’da hacıların en çok merak ettiği şehir. Ancak girmeleri yasak. Hicaz’ın meyve bahçesi olarak anılıyor. Hac mevsiminde milyonlar Mekke’ye akın ederken, şehir halkı Taif’in yolunu tutuyor.
Suudi Arabistan’da çeşit çeşit meyvesi, yüzyıllardır bitmek bilmeyen Hz. Muhammet’in mucizesi olduğu söylenen şifalı suyu ve çölün ortasındaki yayla havasıyla, Mekke sakinlerinin en gözde mesire yeri Taif’teyiz. Mekke sıcaktan kavrulurken, denizden 1700 metre yüksekliğindeki Taif en az 14-15 derece daha serin. Bol yağmurlu. Bağları ve gül bahçeleriyle meşhur. Tabii gülyağı ve balıyla da...
MAYMUNLAR VE GELİNLER
Kasabayı andıran bu şehir, köyleriyle birlikte 500 bin nüfuslu. Arafat semtinin güneyindeki dağ yolundan Mekke’ye 93 kilometre uzakta. Özel aracınızla 40-50 dakika, teleferikle ise sadece sadece 15 dakika. Mekkeli ev sahibimiz Muhammet İsa ile çift şeritli otobandan, Bolu Dağı’nı andıran sisli, yağmurlu dağlardan geçerek gidiyoruz Taif’e. Üzerimizde Arap kadınlarının giydiği siyah “abaye” ile, kontrol noktalarından dikkat çekmeden geçiyoruz. Taif, lüks otelleri ve kiralık evleriyle Mekkelilerin, özellikle hac zamanı şehrin trafiği ve kalabalığından kaçıp, birkaç haftalığına soluklandıkları bir şehir. Tepeyi tırmanıp düzlüğü çıkar çıkmaz, vadiye hakim, Ramada, Shereton’un, Ulaf’ın da aralarında yer aldığı 5 yıldızlı oteller bölgesine varıyoruz. Burası Mekke’nin balkonu gibi. Aynı zamanda bir balayı ve tatil merkezi. Otellerin otoparkında ilk gözümüze çarpan süslü gelin arabaları oluyor. Size ilk “hoş geldiniz” diyenler ise sevimli maymunlar. Ailece ortalıkta cirit atıyorlar. Lüks otelde bile olsanız, burada maymun görmek, Türkiye’de sokakta kedi köpek görmek kadar oldukça sıradan. Neredeyse her fotoğraf karenizde varlar. Hatta otelin girişinde ya da teleferiğin kapısında bile.
TAZE SAĞILMIŞ DEVE SÜTÜ İKRAM ETTİLER
Öğle yemeği için salaş bir lokantadan, bir tepsi pirinç pilavı ve nar gibi kızarmış tavuğumuzu alıp, bir ağacın gölgesinde oturup afiyetle yiyoruz. Tabii etrafımızda köşe kapmaca oynayan maymunlarla beraber. Muhammed, her an yağmura yakalanabiliriz demişti inanmamıştık. Birazdan şiddetini arttıran yaz yağmuruyla toparlanıp, şehri keşfe çıkıyoruz.
Suudi Arabistan’da neredeyse Cidde dışında, yabancılar dahil, kadınların başını açması yasak. Mekke ve Medine gibi kutsal şehirlere gayri müslümlerin girişi yasak olmasına karşın, Taif turistlere açık. Burada yabancı kadınların başlarını açmalarını kimse yadırgamıyor. Hatta, turistler için atlar ve develer hazır bekletiliyor. İsteyene develer sağılıp, sütü ikram ediliyor. Birçok hastalığa iyi geldiği sütten biz de bir tas içiyoruz. Turistik gösteriden sonra, sıra at binmeye geliyor. Her birimiz bir ata binip, yularından tutup boş arazide önce yavaş adımlarla, sonra dolu dizgin gidiyoruz.
SUYU ZEMZEM GİBİ
Kentin meyve bahçeleri 2200 metrelik Sarawat Dağları’nın yamaçlarındaki Al Shafa köyünde. Deve turları da burada düzenleniyor. Kent içindeki Al Hada Dağı’nda ise ormanlık bir milli park sahası bulunuyor. İkinci doğal koruma sahasi Al Rudaf Parkı ağaçları kadar görkemli kayalarıyla da dikkat çekiyor.
Taif’in suyu Zemzem kadar meşhur. Ziyaretçiler bidon dolusu suyla dönüyorlar buradan. Biz de bidonumuzu doldururken, suyu hiç bitmediği iddia edilen kuyunun ve şehrin ilginç hikayesini dinliyoruz.
Rivayete göre, Hz. Muhammet’e namaz kılarken atılan taş ona zarar vermemek için kendini büzüp dirsek şeklini alıyor. Olayın geçtiği yerde Osmanlı döneminde yapılan mescit, “dirsek” anlamına gelen “Al Kou” adını taşıyor. Osmanlı’dan kalan itfaiye binası da bugüne kadar ayakta kalan eserler arasında. Yine rivayete göre, Hz. Muhammet, Hicret ederken geçtiği Taif’te kendisine inananlar, bahçenin suyunun azaldığından yakınınca, elini değdirdiği yerden su fışkırıyor. Ve o kuyunun suyu o gün bu gündür hiç eksilmiyor. Çeşme başında suyun hikayesini anlatan Taif köylüsünün, bizi ısrarla köyüne davet edip, kuzu kesip ikram etmek istemesi, Taiflilerin misafirperliğini gösteriyor.
HZ. MUHAMMET TEBLİĞE GİTMİŞTİ
Taif, Hz. Muhammet’in en sıkıntılı günlerinde, yolculuk yaptığı şehir. O yıllarda Müslümanlara karşı müşrikler tarafından ambargo uygulanıyordu. Peygamber, eşi ve en büyük destekçilerinden Hz. Zeyd Bin Harise’yi alıp, Taif halkını hidayete kavuşturmak için, onlara İslam’ı anlatmaya gitti. Taif’in ileri gelenleri değil ona inanmayı, kölelerini kışkırtarak, kendisini taşlattı. Hz. Zeyd Bin Harise, Taif’lilere “Allahtan korkun, taşladığınız, hidayetinizi isteyen, Allah’ın peygamberidir” dese de, isabet eden taşlar ayaklarını kanattı. Hz. Muhammet, Taif çıkışında bir bağa sığınıp, eski kölesiyle oturup dinlenirken, Cebrail yanına geldi. “Üzülme ey Allah’ın sevgili kulu. İstersen Şu dağları birbirine çarpar, bu insanları içinde yok ederim” dedi. Hz. Muhammet, asma altında ellerini semaya kaldırıp “Allah’ım bu kavme hidayet var. Onlar gerçeği bilmiyorlar. Bileselerdi bu kötülüğü yapmazlardı. Sen onları helak etme Yarabbi” dedi. Daha sonra Taif halkı Müslüman oldu.
MİTHAT PAŞA BURADA ÖLDÜ
Taif, Osmanlı’nın sürgün yeriydi. İlk anayasayı hazırlayan, sadrazam ve adalet bakanı Mithat Paşa, darbe yaparak tahta çıkmasını sağladığı Abdülhamit tarafından Taif’e sürülmüş, burada üç yıl yaşadıktan sonra muhafızlarınca öldürülmüştü. Hapis yattığı, boğulduğu Taif Kalesi, kentin 40 kilometre dışında, taşocaklarının bulunduğu, pazarıyla ünlü bir köyde. Arap Lawrence’ın da 1917’de bu kalede konakladığı söyleniyor.