Mavi yengecin peşinde Dalyan’dan Demre’ye
Güney Ege’de ilkbaharın en güzel günlerinin yaşandığı bugünlerde tatlı ile tuzlu suyun birbirine karıştığı Dalyan kanallarından başlayarak sazlıklarla örülü nehirler labirentine açılan Demre’nin kıyılarına mavi pavuryanın izini sürdüm.
Ege’nin en gözde turizm adreslerinden Dalyan’da “Blue Crabs Tour” denilen mavi yengeç turlarına ilgi artıyor. Dalaman-İstanbul hattında yaşayan deneyimli turist rehberi ve profesyonel fotoğrafçı Hakan Çokgezen’in söylediklerine bakılırsa bu turlara son yıllarda en çok Rus ve Ukraynalı turistler ilgi gösteriyor. Ancak bu yıl Britanya ülkelerinden gelenlerde ciddi bir artış var. Özellikle de İngilizlerde…Peki bu nasıl bir tur? Neler yapılıyor, hangi rota izleniyor? Bu sorunun yanıtını turist rehberi ve fotoğrafçı Dr. Murat Ongun’a soruyorum. Dalyan aşığı Ongun, mavi yengecin Güneybatı Anadolu kıyılarına özgü nadide bir su canlısı olduğunu ve turistik gezilerde bu muhteşem canlıya zarar vermenin değil, onu tanıtmanın amaçlandığını vurgulayarak başlıyor sözlerine ve “Profesyonel rehber eşliğinde Dalyan iskelesinden gezi teknesine binen turistler, İztuzu kumsalına dek mavi yengeçlerin izini sürüyor ve onları doğal ortamlarında görerek haklarında çok şey öğrenme fırsatı buluyor” diye ekliyor. Ben de bu heyecan verici deneyimi yerinde yaşamak üzere yola çıkıyorum…
Suyun labirentinde
Türkiye’de mavi yengeçlerin yaşadığı en önemli iki bölge, Dalyan ve Demre kıyıları… Bu doğa harikası iki bölgeyi bir rota ile birleştirip mavi yengeçlerin peşine düşmekse âdeta bir peri masalında renkleri kovalamak gibi… Soluğu Dalyan’da alıp iskelede neşeli kaptanım Şahin Türkmen ile anlaşıyorum. Şahin Kaptan, teknesinin halatını çözüp motoru maviliklere doğru sürüyor. Teknemiz göl ile deniz arasında zikzaklar çizen Dalyan kanalında ağır ağır ilerlerken, yeşilin coştuğu yamaçların ve sarp kayaların arasından geçip gidiyoruz. Rüzgârda öylece salınıp duran sazlıkların ardındaki dev kaya duvarının üzerine oyulmuş Kral Mezarları karşıma çıktığında hayranlık duymadan edemiyorum. Yılankavi suyolunda bir-iki viraj daha döndüğümüzde, önümüze közde yengeç pişiren teknelerden biri çıkıyor. Hemen teknemizi yanaştırıp tadına bakıyoruz. Ceviz kıracağını andıran özel bir aletle kırılarak yenilen pavuryalar çok lezzetli.
Pavurya diyorum, çünkü ‘pavurya’ yengecin büyüğü anlamına geliyor. Balıkçı Halim, bu sene mavi yengecin bol olduğunu ve Dalyan’ın sığ kıyılarının onlarla dolduğunu söylüyor. İri bir mavi yengeci elime alıp fotoğrafını çekmeyi ihmal etmiyorum. Keyifli bir yolcuğun sonunda ulaştığım İztuzu Plajı’nda, mavi yengecin ve caretta carettaların izini süren bir turist grubuyla karşılaşıyorum. Alman turist Marco Hanna, bunun çok keyifli bir aktivite olduğunu anlatıyor: “Gün boyu mavi yengeçlerin muhteşem yaşam alanlarını gezdik. Sonra Dalyan Balıkçılık Kooperatifi’nde onları canlı canlı görme şansımız oldu. Hatta hangilerinin dişi, hangilerinin erkek olduğunu tahmin etmeye çalıştık. Ama dişilerin daha şanslı olduğunu söylemeliyim!” Gerçekten de ona hak vermemek zor. Çünkü avlanan mavi yengeçlerin dişi olanlarının çoğu, erkeklerin ise sadece az bir kısmı tekrar serbest bırakılıyor. Bunun nedeni ise türün devamlılığını sağlamak. Kaunos Antik Kenti’ni gezip tiyatronun taş basamaklarında güneş banyosu yaptıktan sonra Şahin Kaptan’a veda edip yola devam ediyorum.
Denizlerin bereketi
Dalyan - Demre arası, 205 kilometre. Yaklaşık üç saatlik bol manzaralı bir yolculuk sonunda Demre’ye ulaşıyorum. Demre’nin kapı komşusu Beymelek’te, Acısu Çayı’nın getirdiği kumullar, girintili çıkıntılı bir lagün gölü oluşturmuş. Sazlıklarla çevrili gölün denize açık bölümleri, kargılardan yapılmış çitlerle kapatılarak dalyana dönüştürülüyor. Balık çiftliği olarak da kullanılan bu geniş sulak alan, mavi yengeç gözlemi için ideal. Civardaki balık lokantalarında ise sıra dışı bir lezzet var. Yöreye özgü iri bir yengeç türü olan mavi pavuryalar köz ateşinde pişirilerek taze taze sunuluyor. Ayrıca yaz aylarında yörede bolca tutulan mırmır balığının ızgarası ile sebzeli balık çorbası da denemeye değer. Beymelek çıkışının 4. kilometresinde ulaştığımız Demre, Noel Baba’nın kenti olarak tanınıyor. Gelmişken Noel Baba’nın bir dönem yaşayıp görev yaptığı kiliseyi geziyorum. Noel Baba olarak bilinen Aziz Nikalaos, 3. yüzyılda Kalkan yakınlarındaki Patara’da doğmuş. Ksanthos’ta din eğitimi aldıktan sonra, Demre’de kendi adıyla anılan kilisenin metropoliti olmuş. Yaşadığı dönemde yardımsever kişiliği ile ünü dünyaya yayılan Nikalaos, MS 350’li yıllarda hayata veda etmiş.
El değmemiş kumsallar
Demre’nin kıyıları, mavi yengeçler yönünden tam bir cennet. İlçe merkezi geride kaldığında seraların arasından geçen üç kilometrelik yol, her iki yanda birer kumsalı olan Taşucu Burnu’na çıkıyor. Burnun solunda kalan yaklaşık beş kilometre uzunluğundaki Kömürlü Plajı’nın bir bölümü sayfiye alanı olarak düzenlenmiş. Kumsal üzerinde birkaç balık lokantası hizmet veriyor. Taşucu’nun sağdaki Sülüklü Plaj, küçük ve sakin kumsala sahip. Plajların batısındaki makilik tepeleri aşarak Çayağzı koyuna ulaşıyorum. Demre Çayı’nın denizle buluştuğu noktada bulunan sığ ve geniş Çayağzı kumsalı, yengeç dostlarımızın en sevdiği yerlerden. Demre’nin iskelesi olan Çayağzı’ndan gün boyu Simena, Kekova Adası, Batık Şehir, Üçağız, Tersane Koyu ve Aşırlı Adası’nın yanı sıra, civardaki birbirinden harika koylara tekneler kalkıyor. Bunlardan birine atlayıp mevsimin keyfini sürebilirsiniz. Tıpkı benim gibi…