Mavi sularda 30 yıl
Jules Verne’in ‘Denizler Altında 20 Bin Fersah’ romanı çocukların, Kaptan Kusto’nun (Cousteau) deniz belgeselleri ise bir kuşağın düşlerini süsledi.
İ.Ü. Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi, Monaco Prensi Albert’ın başkanlığını yaptığı Akdeniz Bilim Konseyi’nin tek Türk üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk, profesyonel bir dalgıç ve kaptan olarak ömrünü denizlere adamış bir bilim insanı. Üniversitenin batmakta olan araştırma gemisini büyütüp uluslararası sulara açılan, Türkiye’nin hemen bütün koylarında dalışlar yapan, denizin üstünde, altında her bir bitki ve canlıdan haberi olan Prof. Öztürk, ulaştığı önemli verileri bilim dünyasıyla paylaştı yıllarca. 30 yıllık dalış ve deniz maceralarını, araştırma seferlerini ‘Deniz Yazıları’ adlı kitabında toplayan Öztürk’ün balina kurtarmaktan fokların keşfine, Süveyş Kanalı’ndan Akdeniz’e geçen okyanus canlılarının peşinde yaşadığı maceralar Kaptan Kusto belgeselleri kadar heyecan ve merak uyandırıcı.
‘Deniz Yazıları’ Türkiye’nin denizlerdeki hak ve menfaatlerini nasıl koruyacağını anlatan bir strateji kitabı aynı zamanda. İşte Prof. Dr. Bayram Öztürk’ün, “Sadece balık, dalış, yemek değil bir denizleri tanıma, denizle tanışma, anlama kılavuzu kitap” dediği kitaptan çarpıcı bölümler:
GEMİ LİMANDA BATAR, UYAN DA BALIĞA ÇIKALIM!
Yunus-S 1991’de kızağa kondu. 24 metrelik teknede 10 personel var, sendika var, toplu sözleşme var, olmayan tek şey iş. İstinye’de ye, iç, yat. Gemi limanda batar sözü doğru. Geminin acil tersaneye girmesi lazım, bütçede para yok. Dostum olan dönemin Denizcilik Müsteşarı İsmet Yılmaz Bey’i aradım, Gemak şirketine konuyu aktarmış. Tam bir piyangoydu, gemimizi yeniden yüzdürdük. İstinye’de batmakta olan gemi, fakülteye ve bilim dünyasına yeniden kazandırıldı. Fakültemizin en son 1976 yılında ‘Arar’ gemisiyle yaptığı İskenderun Körfezi seyri yeniden başladı.
DEVLETE HİZMETİN CEZASI VAR
Çalıştığım üniversite 1950’de başladığı deniz araştırmalarını ne yazık ki İskenderun dışına çıkaramadı. Yani bir başarı öykümüz yok. Gemi 2006’ya kadar yılda üç gün Beykoz önünde öğrenci uygulamasını yaptırır, İstinye limanında yatardı. Çalışma anlayışım böyle bir maskaralığı kabul etmediğinde 3 yıl içinde dört ülkede 16 bin deniz mili yaptık. Bu rakam, geminin yapıldığı 1994 yılından beri yapılan seyirlerden fazla. 2009 Şubat ayında dekanlık görevim bitince ‘gizli’ ibareli bir yazı geldi. Gemi uzatılırken 1994’te yapılan vinç çıkarılmış, tamirciye verilmiş, gizli birşey yok, gemi jurnaline de ‘tamirciye gönderildi’ diye yazılmış. Tamir eden ustaya geri getirmesini söyledim, getirdi. 50 liralık yağ akıtan vinç kıymete bindi, gemiyi yeniden yapan, büyüten dekana ceza olarak döndü. Devlete hizmetin mutlaka bir cezası vardır. Ama esas suçum herhalde yeni rektöre oy vermemekti. Kemalist ve dürüst bir dekan neler yapmıştı neler...
YATÇILARIN MEKKESİ GÖKOVA
Halikarnas Balıkçısı’nı cennete götürmüşler, “Hani Gökova?” demiş. Gökova Körfezi yatçıların Mekke’sidir. Gökova Körfesi ve İngiliz Limanı’nda 3 yıl boyunca birçok inceleme yaptık. Birçok koy ve limanın kirlendiğini gördük. Gökova tehdit altında. Her taraf kirli, her tarafta tortu, bulanıklık, askıda organik madde artmış, süngerlerin üstü örtülmüş, zehirli deniz anaları suda adeta pusu kurmuş bekliyor, dipte ise ölü pinalar. Yunus sürülerinden haber yok. Uzun, siyah renkleriyle Kızıldeniz göçmeni deniz hıyarları kaplı, 50 metre derinliğe kadar. Bazı koylarda papaz balığı, birkaç mırmır var, bir de küçük ahtapotlar. Kaçak trol Gökova’da balık mı bıraktı?
DOĞU AKDENİZ SEFERİ VE BALİNA SÜRÜLERİ
5 Temmuz’da (2008) başlayacak sefer için gerekli bütün hazırlıklar yapıldı. Daha Finike’ye gelmeden Rodos açıklarında en az on adet kaşalot balina gördük. Hidrofonla ses kayıtlarını yaptık. Finike Denizaltı Dağları ile ilgili çalışmanın bir kısmını bitirdik. 390 millik yolu 39 saatte alacağız, rota Mısır, Port Sait. Kıbrıs Adası’nın arkasına geldik. Hava aniden sertleşti, bordadan azgın dalgalar artmaya başladı. Gelen hava raporuna bakarak kaptana en yakın yer olan Beyrut ‘etası’ vermesini söyledim. Bütün gece yuvarlanarak Kıbrıs Adası’nı geçmeye çalıştık.
DERİN DENİZDE KÖPEK BALIKLARININ KEŞFİ
Türkiye sularının 500 metre derinlikten sonrasının bilinmediğini söylesem! Üç tarafı denizlerle çevrili diye başlayan nutuklar hâlâ kulaklarımızda çınlar. Oysa dünya denizlerinde 10 bin metre derinliğe kadar araştırmalar yapılıyor. Ocak 2008’te (Çınarcık Çukuru) 1240 metrede örneklemeye başladık. Derin sularda derin su karideslerini örneklemeyi başardık. Artık 2 bin metre derinliğe kadar örnek alacak bir gemiye ve sisteme sahibiz. Çukurluktan beklemediğimiz kadar çok ‘Galeus melastomus’ türü köpek balığı çıktı. Midelerinde ise deniz diplerini kazarak beslenen ‘Colocaris macandrea’ türü derin su karidesleri.
UYKUDA ÖLDÜRMEK EN KAHPECE OLANI
Gökçeada tam bir akvaryum. Dalış yapanlar ada etrafında 144 tür balık görebilirler. Neler yok ki; vatoz, gelincik, tekir, dil balığı, iskorpit, kupes.. Bu balıklar arasında benim 10 yıllık bir sevgilim var, adı orfoz. Gizli olduğu için size ne yerini söylerim, ne boyunu, ne de rengini. Ben sevgilime ellerimle balık taşırım, bazen de deniz kestanesinin yumurtasını kovuğunun önüne koyarım. Bu balığın renginin, tabiattaki bütün renklerin karışımı olduğunu aklınızda tutun. Son yıllarda bunları canavar ruhlu insanlar avlamaya bayılıyor. Özellikle de gece zıpkınla. Düşünsenize gece siz uyurken biri size saldırıp öldürüyor, alçakça ve kahpece.
YUNUSLARIN AŞK ÜÇGENİ SAROS KÖRFEZİ
Saros Körfezi, Kefaloz, Kuzu Limanı bölgesi yunusların aşk üçgenidir. Bunların yavrularını doğurmaları, sevişmeleri, birbirlerine kur yapmaları için ada suları adeta gizli bir yatak odası. Adadan ayrılan ve bize küsen foklarımızı geri isteriz. Gidenleri tekrar geri bekliyoruz, tıpkı adamızdan gidip dünyanın dört bir yanına dağılan vatandaşlarımız gibi. Akdeniz’in en eski tanıkları bu hayvanlar. Ada civarında yaşayan foklardan biri yavru, diğerleri genç. Biz onlara isimler taktık; Dursun, Fadime, Ayşe... Ayşe sakın yaramazlık yapma!
İSTANBUL VE LÜFER; BOĞAZ’A KÜRTAJ
Eski İstanbullular lüfere balık derler, diğer balıklar için ise balık ismi kullanırlardı. Ama günümüzde İstanbullu uskumruyu, Boğaz’ın gerçek kralı lüferi, balık dünyasının şövalyelerinden kılıcı, boğaz sahillerindeki çiroz sergilerini neredeyse unuttu. Şimdilik kıraça, istavrit ile idare ediyor İstanbullu. Lüfer balığının gençliği olan 11-15 santimlik çinekoplar yok ediliyor yıllardır. 1991’de 20 santim olan boy yasağı, 2010’da 14 santime indi ama katliama 1999 yılında başlandı. Midye avcılığında kullanılan dip sürütme aletiyle deniz dipleri adeta kürtaj edildi.
AKDENİZ TROPİKALLEŞİYOR
Akdeniz, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’ndaki değişimlere açık. Süveyş Kanalı yoluyla birçok tür Akdeniz’e girdi. Örneğin Akdeniz’de bulunduğu bilinen 650 balık türünden 100’ü aşkını havzanın yeni müdavimleridir. Bunların önemli kısmı Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz’e hatta Karadeniz’e girmiştir. Halen 300 civarında Kızıldeniz kökenli denizel tür Akdeniz’dedir. Ülkemiz sularında tespit edilen Hint Okyanusu kökenli balıkların sayısı şimdiden 50’nin üzerindedir. Bu türlerin Akdeniz’e girmelerinin nedeni Akdeniz’deki su sıcaklığının artışı. Akdeniz tropikalleşiyor.
FAİLİ MEÇHUL FOK CİNAYETLERİ
Süngükaya Adası’ndaki fok öldürülmüştü. Çeşme’ye gittik, foku alıp İstanbul’a getirdik ve otopsi yaptık. Aydıncık, fokların en yoğun bulunduğu yerlerden biridir. 1994’te bu bölgede en az 4 fok öldürüldü ve kimin öldürdüğünü bulamadık. Fok öldürme olaylarında daha çok mavzer, çifte ve tüfek kullanıldığı biliniyor. En son 21 Nisan 2010’da Bodrum Yalıkavak’ta genç bir fok ölümü daha oldu. Badem zannettim, değilmiş. Fok araştırmaları son derece öğreticidir.
BALİNAYI, SAT KOMANDOLARIYLA KURTARDIK
Ölü Deniz koyunda sabah hayvanı yorgun ve bitkin bulduk, sinirli bir haldeydi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nı aradım. ‘Değirmendere’ gemisiyle üç SAT komandosu gönderdiler, bir ilkti. Ağlara sarılı balina kurtarılacaktı ama nasıl? Halatla yakalayıp gemiye aborda ettik hayvanı, sonra komandolarla birlikte dalışa başlayıp vücuduna sarılı ağları kestik. 4 saat sonra bütün ağları kesmiştik. Hayvan kendine geldi, tekrar kuyruğunu oynatmaya başladı, tekneden kendisini çözünce yüzmeye başladı denizlerin devi. Son yolculuğuna göndermeden adını ‘Ege’ koyduk.
ADINA ŞARAP YAPILAN BALİNA
20 Mart 2000 benim için başka bir anlam taşır. Bunun sebebi, Uzun Balina’nın Adana’nın Karataş ilçesinde karaya vurmasıdır. Akdeniz’in en büyük balinası, 21 metreye kadar büyüyüp 30 tona çıkabiliyor. 11 metrelik hayvanı greyderle kamyona atarak İstanbul’a getirdik. Riva’da toprağa gömdük. 4 ayda iskelet ortaya çıktı. Balinanın anısına şarap yaptık, TÜDAV adına satıldı. Halen İTÜ Bilim Merkezi’nde sergileniyor bu iskelet.
KATİL YOSUN GELİYOR, KAÇIN!
Sorun 1984’te Akdeniz’de Caulerpa taxifolia isimli yosuna rastlamakla başladı, bu alg yüzeyden 100 metre derinliğe kadar hızla yayıldı. Aslında bu tür Almanya’da akvaryumlarda üretilip güzel görüntüsü nedeniyle Avrupa’daki akvaryumlara satılmak için getirilmişti. 1980’li yıllarda bir kök yosun Fransa’daki Nanciy ve birçok akvaryuma daha satıldı. Araştırmacıların çoğu bu tropikal yosunun yanlışlıkla denize ulaştığı konusunda hemfikir. Önce Monaco, sonra Nice, sonra da İtalya ve Adriyatik sahillerine ulaştı. Bu yosun deniz dibinde yaşayan birçok canlının üstünü kaplayıp büyümesine engel olduğu için ekolojik felaketin habercisi olarak görüldü. Katil yosun Caulerpa taxifolia şimdilik İskenderun’a, terörist yosun Caulerpa racemosa Bozcaada’ya dayandı.
KARA SAKAL ROM İÇERDİ
Ben Grog severim. Bu bir denizci, aslında korsan içkisi. Tarihin en ünlü korsanlarından Edward Teach veya Kara Sakal da bir rom tutkunuydu. Uzun yolculuklara çıkan denizciler de bu sürede C vitamini eksikliği, yani iskorbüt ortaya çıkmaması için Grog içerlerdi. Şekerli su, limon ve rom karıştırılır, bu içki Grog olarak adlandırılırdı.