Paylaş
Riga’yla ilgili okuduğum bir yazıda, “Riga, yaşlı bir ruha ama genç bir kalbe sahiptir” yazıyordu.
Okuduğumda başta anlam veremediğim bu yazıyı, şehri gezerken anlamlandırabildim. Geçmişini her köşesinde muhafaza etmiş bu güzel tarihi şehir, Avrupa’nın en hareketli, en kıpır kıpır şehirlerinden.
Riga, tüm Baltık şehirleri arasında en büyük olanı… Sadece Litvanya’nın başkenti değil, aynı zamanda Baltık ülkeleri arasında da kültür, eğitim, ticaret merkezi. 1201 yılında Albert Bremen tarafından Daugava Nehri’nin Baltık Denizi’ne döküldüğü yere kurulmuş ve bu nehrin iki yakasına yayılmış. Ziyaretçileri en çok çeken eski şehir merkezi, nehrin doğu tarafında. Old Town da denilen şehrin tarihsel merkezi Vecriga, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmış. Orta Çağ’dan kalma mistik havası, Arnavut kaldırımlı sokakları ve yeşil parkları ile Riga, adeta bir masal şehri. Riga’da üç tür bina göreceksiniz. Birinci gruptakiler Orta Çağ mimarisinden kalan yapılar, ikinci grup 19. ve 20. yüzyıldan kalma birkaç katlı evler, diğer grup ise komünizm döneminden kalma çok katlı Sovyet binaları.
Riga’da görülecek yerlerin hemen hepsi yürüyüş mesafesinde. Şehrin en uzun caddesi Brivibas Bulvarı. Şehir de zaten bu bulvarın etrafında büyümüş. Litvanya’nın bağımsızlığa kavuşmasını anmak için dikilen ve 1918-1920 arasında yapılan Letonya Bağımsızlık Savaşı’nda hayatını kaybedenlere adanan Özgürlük Anıtı (Brivibas Piemineklis), Sovyetler Birliği, Litvanya’yı ele geçirdikten sonra da yıkılmadan muhafaza edilmiş. Anıtın, tepesindeki üç yıldız taşıyan kadın heykeli (Milda), Letonya’nın üç bölgesini kucaklayan özgürlüğü simgeliyor. Bu meydan, şehirdeki resmi törenlere ev sahipliği yapıyor.
1922’den bu yana Ulusal Tarih Müzesi ve Litvanya Cumhurbaşkanlığı Ofisi olarak da kullanılan Riga Kalesi, Daugava Nehri’in kenarında yer alıyor. Dikdörtgen biçiminde yapılmış kale, üç kattan oluşuyor. Her bir köşesinde birer tane olmak üzere, Kale’nin dört kulesi bulunuyor. Adını saçları siyah olduğu için “Kara kafalılar” olarak adlandırılan yabancı tüccarlardan alan Melngalvju nams (Kara kafalıların Evi – House of The Black Head), Riga’nın dış cephesiyle en dikkat çeken yapılarından. Bina, eskiden tüccarlar loncası iken şimdilerde müze ve turist ofisi olarak kullanılıyor. Aynı zamanda yapının bodrumu şarap mahzeni olarak hizmet veriyor. Loncaya kabul edilmeyen bir tüccarın bunu protesto etmek için inşa ettirdiği The House of the Black Cat (Kedi Evi) dikkat çeken yapıların başında yer alıyor. Binadaki kedi heykellerinin kuyruğu ve sırtı, Kara Kafalıların Evi’ne bakıyormuş. Tüccarlar loncasının o tarihte çok bozulduğu bu naif protesto yıllar yılı korunmuş. O tarihten sonra kedi, Riga için eğlenceli bir sembol, bu sarı boyalı Kedi Evi de turistik bir mekân olmuş. Riga sokaklarında gezerken hediyelik eşya dükkânlarında kedi figürünü çokça görüyoruz.
Eski şehir bölgesinde yer alan 3 Biraderler Evi (Three Brothers), orijinal Riga evlerini gözlemleyebilme imkânı tanıyor. 17, 19 ve 21 numaralı bu birbirine yapışık komşu evler, Riga’yı daha da masalsı bir görünüme kavuşturan yapılardan.
Skarnu Caddesi’nde bulunan St.Peter’s Church (St.Peter Kilisesi), 1209’da inşa edilmiş olup, bu yönüyle Riga’nın en eski kilisesi unvanını elinde tutuyor. 1523 yılına kadar Katolik kilisesi olan yapı, bu tarihten sonra Lüteryen Kilisesi olmuş. Bu yapı, çeşitli tarihlerde yapılan tadilatlarla ayakta tutulmuş, son olarak 1975’te ön cephesine saat yerleştirilmiş. Gotik mimaride yapılmış olan kilisenin kulesine asansörle çıkılabiliyor. Yerden 72 metre yüksekliğe sahip kilisenin üst katından 360 derecelik bir açıyla doyumsuz Riga manzarasını izleyebiliyorsunuz. St.Peter Kilisesi’nden çıktığınızda sağ tarafta Bremen Mızıkacıları heykeli karşınıza çıkacak. Riga’da dikkat çeken heykellerin başında geliyor Bremen Mızıkacıları heykeli. Heykel, 12.yüzyıl’da Bremen’den Riga’ya gelen tüccarlar tarafından yaptırılarak bir dostluk nişanesi olarak şehre hediye edilmiş.
Riga’da bulunan ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bir başka tarihi yapı, 1.Dünya Savaşı sırasında zeplin hangarı olarak kullanılan, günümüzde ise pazara dönüştürülmüş Riga Central Market (Centraltirgus). Bu açık hava pazarında taze sebze, meyve ve ucuz kıyafet ve hediyelikler bulabilirsiniz. Buraya İskandinavya’dan alışveriş yapmak için insanlar feribotla akın ediyor.
Diğer iki Baltık başkentine hemen hemen eşit mesafede bulunan ve Baltık denizi aracılığıyla Litvanya’nın İskandinav ülkelerine geçiş kapısı olan Riga, Orta Çağ’dan günümüze koruyabildiği hazineleriyle adeta bir masal şehri. UNESCO’nun koruma altına aldığı sokakları gezerken, kiliseleri ziyaret ederken, kafelerine oturup bir yandan bir şeyler yeyip içip bir yandan da bu güzel şehri izlerken kendinizi masal kahramanı gibi hissedeceksiniz.
Fotoğraflar: Serhat SARISÖZEN
Paylaş