Madhya Pradeş’in gökkuşağı festivalleri
“Hindistan’ın Kalbi” olarak anılıyor Madhya Pradeş. Ülkenin ortasındaki eyalet, farklı dilleri konuşan onlarca kabilesiyle rengarenk bir kültür mozaiği. Martta Kajuraho Dans Festivali’yle başlayan etkinlikler, dolunayda kutlanan Holi’ye kadar sürüyor. Gezgin Binnur Çağlın geçen yıl festival zamanı gitti, izlenimlerini yazdı.
Khajuraho, 15 bin kişilik nüfusuyla küçük ve sakin bir yerleşim. Kente vardığımızda Tanrı Şiva ve karısı Parvati’nin evlilik yıldönümünün kutlandığı festivalin rengi ve heyecanı içinde bulduk kendimizi.
Chandela Hanedanlığı zamanında yapılan 85 tapınaktan günümüzde 25’i ulaşabilmiş. En şaşaalısı Kandariya Mahadeva, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Dışarıdan bakıldığında tek parça kayadan oyularak inşa edilmiş izlenimi uyandırıyor. Cephesi yüzlerce rölyefle çevrili: tanrılar, tanrıçalar, hayvanlar, dans edenler, müzisyenler, sefere çıkan hayvanlar. Yaşamdan pek çok kesit var, ziyaretçilerin en çok ilgisini çekenler ise cinsellikle ilgili olanlar.
DANS VE HOLİ FESTİVALİ
Şehirde 6-12 Mart’ta tapınakların şerefine bir hafta süren dans festivali düzenleniyor. Güneş tanrısı Surya’ya adanan Chitragupta ve Kutsal Şiva’ya adanan Vishwanatha Tapınağı’nın önündeki meydanlara eyaletin en iyi dansçıları sıralanıyor. Kathak, Bharatnatyam, Odissi gibi geleneksel dansları sergiliyor. Bu etkinlik klasik dansları bir arada görmek için önemli bir fırsat.
Diğer önemli festival Holi, mart dolunayında başlıyor, beş gün sürüyor. Bu yıl 19 Mart’ta başlayacak festivalde baharın gelişi kutlanıyor, bol ürün alma ve toprağın verimliliğinin artması için dualar ediliyor. Hindistan’daki yaşamın renkliliğine paralel Holi Festivali de çok renkli. İlk gece yakılan festival ateşiyle kutlamalar başlıyor. Sonra gelsin boyalar. Herkes hem kendi hem de başkalarının yüzüne, üstüne, başına toz boyalar atıyor, renkler sürüyor. Bunlar mor, pembe tonları ve eflatun. Kutlamalara kentlerde de rastlanıyor ama ağırlıklı kırsal kesimde karşılaştık. Festival eğlenmenin yanı sıra kişiler arası sosyal bağları da kuvvetlendiriyor.
Sokaklarda toplu dans ediliyor, çocuklar ağaçlarla yol kesip geçiş için para topluyor, hem çalıp hem şarkı söyleyerek dolaşanlar rastladıkları kişilerden para istiyor. İlk ve son gün tüm iş yerleri kapalı.
GUPT MAHADEV’İN KOBRALI BİLGESİ
İnanılması güç güzellikteki ağaçların arasından kıvrılan yolun sonunda, 10 bin nüfuslu sakin bir kasaba Pachmarhi. Deniz seviyesinden bin metre yükseklikteki kasabaya ince, uzun gövdeli sal ağaçlarının arasından geçip vardığımızda havanın serinliğini, bol oksijeni fark ettim. Sömürge döneminde İngilizler kasabanın bu özelliğinden dolayı sanatoryum kurmuş.
Konakladığımız The Point View Oteli; sömürge mimarisinin örneği, yeşil çimenler, ağaçlar ve çiçeklerle kaplı bahçesi golf sahasının yanında. Mönüsünde sadece vejetaryen yemeklere yer veren otel tümüyle zarafet simgesi. Kaldığım süre boyunca hissettiklerim: Huzur, dinginlik, sükunet, ruh ve beden uyumu...
Sömürge döneminden kalma kiliseyi pazar sabahı ayin sırasında ziyaret ettiğimde Hindistan’a özgü görüntüyle karşılaştım; ayakkabı çıkardık girerken. Kent yakınlarındaki yoğun ormanların kapladığı dağların arasında dar, derin kayalardan pek çok şelale aşağıdaki doğal havuzlara dökülüyor. İniş ve çıkış epeyce meşakkatli.
Yüksek tepelerin arasında dar bir vadide kayalara oyulmuş iki önemli tapınağı, Bada Mahadev ve Gupt Mahadev’i ziyaret ettik.
Şiva’nın sembolu Şiva Lingam’ın önünden geçerek Gupt Mahadev’e son derece dar, ancak tek kişinin sığabileceği kapıdan giriliyor. Bu dar girişin ucunda mumla aydınlanan ufak holde, yanında kobrasıyla uzun sakallı sadu oturuyor. Tapınağa hacı olmak için gelenler çıplak ayakla yürümek zorunda. Bu da ritüelin bir parçası.
Bada Mahadev ise kaya içinde büyükçe bir mağarada. Girişte gene Şiva Lingam karşılıyor ziyaretçileri. Üzerinde hindistan cevizi, muz yaprağı, çiçeklerden oluşan sunularla. Mağaranın tepesinden damlayan sular ortada küçük bir havuz oluşturmuş. İçeride nemli bir hava var.
MANDU’NUN SARAYLARI
Hükümdar Baz Bahadır’ın güzel sesli çoban kız Rupmati’ye aşık olduğu, onun için Rewa Kund’u inşa ettirdiği Mandu bugün terk edilmiş bir şehir. İndore’ye 100 kilometre uzaklıkta. İçindeki tarihi yapılar her yıl binlerce turisti buraya çekiyor. Doğal ve yapay kanallarda toplanan sular, mükemmel su sistemiyle şehrin tüm su ihtiyacını karşılarmış. Çevredeki su kanalları, tiyatro, hamam, ambarlar, askerlerin konuşlandığı bodrum katları, cami, mezarlar ve Rumpati ile Baz Bahadır’ın yaşadığı saray bir zamanlar buradaki yaşamın görkemini gözler önüne seriyor. Mandu, temmuzdan eylüle kadar süren muson mevsiminde son derece romantik olurmuş.
NEHİR KIYISINDAKİ GİZEMLİ KADIN
Mandu’dan ayrılıp, karayoluyla 70 kilometre uzaklıktaki Maheshwar’a vardık. Ülkenin yedi kutsal nehrinden Narmada’nın kıyısındaki şehir sari dokumalarıyla ünlü. Shiva adına yapılan Ahilyeswar Tapınağı, olağanüstü oymalarıyla gözalıcı. Merdivenlerinden aşağıya, nehir kenarına iniliyor. Yıkananlar, kutsananlar, dua edenler, ufacık sunak yerleriyle gündelik yaşamdan kesitler var karşımda. Bir kadın oturuyor kıyıda baştan aşağı mavi sarileri içinde. Gizemli bakışlarla etrafı süzüyor.
Gümüş bilezik, yüzük, kolye, belinde kalın kemerinin yanı sıra ayak parmaklarının tümüne üzüm salkımı yüzükler takmış.
Yüzünü tülle örterek nehre girip, genç bir çifti başlarından aşağı su dökerek dualarla kutsamaya başlayan kadın az sonra transa geçti. Ancak yanındakilerin yardımıyla suya batarak kendine gelebildi.
“Om,” Hinduizm’de mistik etkisi olduğuna inanılan sözcüklerin en kutsal hecesi. Kutsal Narmada Nehri üzerinde kutsal Om şeklinde bir ada var: Omkareshwar. Martta sıcak etrafı kavuruyor, ama önemli değil insanlar akın, akın hac için geliyor. Tapınağa giden yolun iki yanı rengarenk. Mor, kırmızı, pembe toz yığınları, kolyeler, süslerle donanmış. Bilezikleri de unutmamalı. Bir masal ülkesini andıran görüntü acaba herkes mutlu, huzurlu, varlıklı, neşeli, şen, her türlü dertten uzak mı diye düşünmeye itiyor. Merdivenleri tırmanarak tapınağa ulaşıyoruz. İnanılması zor bir kalabalık var, Hindular sırada bekliyor rahip tarafından kutsanmak için.
BABÜR ŞAH’IN EN DEĞERLİ KALESİ
Babür İmparatorluğu’nun kurucusu Babür Şah, Hindistan’daki tüm kaleleri kolyeye benzetirmiş. Gwalior Kalesi’nin kolyenin en kıymetli inci tanesi olduğunu söylermiş. Madhyha Pradeş’in güney sınırında, eyaletin başkentine 423 kilometre uzaklıktaki Gwalior’un bugün en görkemli yapısı, konik bir tepeden tüm bölgeyi kontrol altında tutan Man Mandir (Saray). Dairesel kulelerle çevrili yapının dış duvarları turkuvaz, sarı, yeşil çinilerle süslü. Timsah, fil, papağan, tavuskuşu, ördek, ağaç motifleri dikkat çekiyor. Dışarıdan bakıldığında kütlesel görüntüye sahip saray bir o kadar da etkileyici.
Yaşamın geçtiği odaların dış dünyayla bağlantısı ancak küçük pencerelerle sağlanmış. Oda duvarlarının üzerindeki aynalar; üzerine gündüz dışarıdan gelen gün ışığı vurunca etrafı aydınlatırmış. Bir dönem adeta müzikle doluymuş saray. Ülkenin önde gelen müzisyenleri, şarkıcıları burada toplanırmış. Etrafa dalga dalga müzik yayılırmış.
Akşam hava karardıktan sonra yapılan ses ve ışık gösterisi tüm geçmişi anlatırken izleyenlere de yaşatıyor ve hissettiriyor geçmişi.
(Hindistan’daki festivaller hakkındaki güncel bilgileri internetten edinebilirsiniz:
www.festivalsofindia.in)