Londra’nın gölgesinde bir İngiliz: Birmingham
1 milyonun üstündeki nüfusuyla İngiltere’nin en büyük ikinci şehri Birmingham’dayız. Londra, her alanda beklentiyi öyle bir yükseltiyor ki, İngiltere’nin en büyük ikinci şehrine adım attığınız anda bu beklentinin en azından yarısını bulmak istiyorsunuz. Londra’yla kıyas kabul etmese de Birmingham’ın kendine özgü hazineleri görülmeye değer…
Birmingham’ın İngiltere’nin en kalabalık ikinci şehri olmasının temel nedeni, şehrin görsel olanaklarının zenginliğinden çok Londra’ya göre ülkenin daha merkezinde (ortasında) olmasından kaynaklanan lokasyon avantajı. Aynı zamanda Sanayi Devrimi’ne merkez teşkil etmesi de önemli bir etken. Bununla beraber İngiltere’nin en büyük ikinci şehri olan Birmingham, ülkenin en çok turist çeken 4. şehri.
Birmingham’ın ana gezinti caddesi New Street olduğundan ben de yazımı bu caddeyi merkez alarak yazıyorum. İstanbul’la karşılıklı seferlerin olduğu Birmingham’a uçakla geldikten sonra havalimanından trenle yaklaşık 4 pounda ya da otobüsle yaklaşık 3 pounda New Street’e ulaşmak mümkün. Yaklaşık 20 dakikalık bir taksi yolculuğuyla şehre ulaşmanın bedeli ise 30 pound civarı. Şehrin en merkezi caddesi New Street aynı zamanda şehrin merkezi tren istasyonunu içinde barındırıyor. Bu sebeple İngiltere’den başka şehirlere ulaşmak için ya da Londra’dan Birmingham’a geçmek için de aynı istasyonu kullanmak gerekiyor. Londra’dan Birmingham’a ulaşım süresi 1,5 saat, bilet fiyatları ise 6 pounddan başlayıp 85 pounda kadar çıkıyor. Fiyatlar tamamen “son dakikacı” olup olmadığınıza göre şekilleniyor.
New Street, batıda Yerel İdare Konseyi’nin de bulunduğu Victoria Square’den doğuda Bullring Alışveriş Merkezi’ne kadar uzanıyor. İstanbul’daki İstiklal Caddesi’ni andıran cadde kozmopolit bir yaşam alanı görünümünde. Caddede yer alan Bullring Alışveriş Merkezi, hemen önünde bulunan 5 ton ağırlığındaki gerçek boyutta bir boğa heykeli sayesinde oldukça popüler ve şehrin ana buluşma noktasını oluşturuyor. Buradaki bronz boğa, popülerlikte alışveriş merkezindeki ünlü markaların önüne geçmiş durumda. Boğa önünde fotoğraf çektirmek için kuyruk oluştuğunu söyleyelim. Alışveriş Merkezi dış tasarımıyla da dikkat çekiyor. Boğanın hemen yanında St. Martin Kilisesinin bulunduğu alan sayesinde halen büyümeye devam eden şehre yukarıdan bakabilirsiniz. St. Martin’in gösterişine karşın, şehrin asıl sembolü Birmingham Katedrali olarak da adlandırılan St. Philip Katedrali. Katedralin etrafındaki park ve yeşil alan turistler gibi yerel halka da İngiltere’nin karmaşık büyük şehir hayatında nefes alıp dinlenme imkânı veriyor.
Bullring Alışveriş Merkezi’nden, şehrin bir başka simgesi The Mailbox’a geçecek olursak, bizi bekleyen sürprizleri de kaçırmayacağız demektir. Siz de gittiğiniz yerlerde alışveriş merkezlerine girmekten kaçınanlardansanız yine de The Mailbox’a girin derim. Dik merdivenleri tırmandıktan sonra, içeride biraz yürüyüp arka kapıdan çıktığınızda sizi kafelerin ve restoranların olduğu alanda bir sürpriz bekliyor olacak. Birmingham’ın meşhur kanallarından birini karşınızda… Bu kanal sizi, batı yakasına (The Westside) götürecek. Keyifli bir yürüme yolunun ardından, birçok pop ve rock konserinin yanı sıra, çok sayıda şova ve Birmingham Senfoni Orkestrası’na ev sahipliği yapan Symphony Hall’u ve transparan su altı yollarıyla meşhur National Sea Life Center’ı göreceksiniz. Bu keyifli kanal yolunu asıl popüler yapan ise Broad Street’te yer alan kanal kıyısındaki restoranlar ve stil sahibi barlar. Gece gündüz kalabalık olan bu hareketli cadde hiç şüphesiz size, günün hangi saatinde olursanız olun keyifli vakit geçirtecek. Broad Street asıl marifetini gündüz değil gece gösteriyor. Keyifli akşam yemeklerinden geceye uzanan sohbetin bir numaralı adresi bu hareketli cadde…
New Street’e yürüyerek 5 dakikalık mesafede olan Çin Mahallesi, ve bitişiğindeki “Gay Village” oldukça küçük; bu sebeple Cuma ve Cumartesi gecesi dışında burada sokakların boş olduğunu söylemeliyiz. Birmingham merkezine yakın olup asıl üzerinde durulması gereken yer ise yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüş mesafesinde olan Jwellery Quarter. Küçüğünden büyüğüne,100’ün üstünde çok sayıda mücevher dükkânını barındıran bu semtte her türlü takının bulabilirsiniz. Dükkânların büyük çoğunluğunu marka mücevher zincirlerinden ziyade küçük atölyeler oluşturduğu Jwellery Quarter özellikle kadınlar için, Birmingham’da gidilmesi gereken yerler.
Nerede Kalınır?
New Street ve civarı, şehri hissetmek için kalınması gereken en merkezi yer. Sınırlı bir bütçeniz varsa fakat şehir merkezinde konaklamak istiyorsanız bu cadde üzerindeki 3 yıldızlı Britannia Birmingham, bahsedeceğimiz ilk otel. Yerinin muazzamlığına karşın otelin eskiliği ve bakımsızlığını vurgulamadan geçemeyeceğim. 50 yıl önce bu otel belli ki iyi bir otelmiş fakat geçen zaman içinde kendini yenilemeyi başaramamış. 4 yıldızlı olarak hizmet veren Crowne Plaza, Hyatt Regency şehrin tam merkezinde kendine yer bulabilmiş kalınabilecek otellerden. Sunduğu imkânlarının çeşitliliğiyle beraber Hilton Birmingham Metropole ise her yerin yürünerek görülebileceği bu küçük şehri gezerken ziyaretçileri otel-şehir merkezi arasında yorabilir.
Nerede Yenir?
Brindleyplace’te bulunan Broad Road üstündeki restoranlardan dilediğinizde yemek yiyebilirsiniz. Özellikle kanal manzaralı masaları boş bulma imkânı bulamamanız çok olası fakat oturduğunuz masa manzarasız bile olsa kafe ve restoranların ambiyansı yine de son derece cezbedici.
Fotoğraflar: Serhat SARISÖZEN