Son Güncelleme:
Loç Vadisi’ni sular altında kalmadan görün
Kastamonu’nun Cide İlçesi’ndeki Loç Vadisi, Karadeniz sahiline kuş uçumu 10 kilometre uzaklıkta, Küre Dağları’nın en bakir bölgelerinden birinde. İçindeki beş köyün halkı ağaçlarını, orkidelerini özenle koruyor. Vadi, dünyada sadece bu bölgede yetişen 29 tür bitkiye ev sahipliği yapıyor. 10 yıl önce milli park ilan edilmesine rağmen şimdi hidro elektrik santrali yapılıyor. Ormanları besleyen Devrekani Çayı’nın suyu dizginlenecek, vadiler sular altında kalacak. Bölgenin gönüllü rehberlerinden Recai Yılmaz vadiyi Hürriyet Seyahat için fotoğrafladı ve yazdı.
Cide’den otomobille yola çıkıp, Kastamonu yönünde 25 dakika kadar gittikten sonra, Çamdibi tabelasından Şeh Dağı yönüne sapıyorum. Gökyüzünü kapatan, cüssesiyle ürküten görkemli ağaçlar yolumu gölgeliyor. Yaklaşık bir saat sonra Çatal Poyra’ya ulaşıyorum. Öylesine bakir ki bölge, yol boyunca karaca, çakal, tilki, kurt, ayıya rastlamak gayet olağan. Hatta literatürde olmayan siyah yaban kedisinin bile gözlemlendiği söyleniyor.
Çatal Poyra’da böğürtlen molası verip, bir yandan aşağıdaki vadiyi, karşıdaki Valla Kanyonu’nu seyrediyorum. Küre Dağları’ndan doğan Devrekani Çayı, birbirine bağlı beş vadiden geçerek Karadeniz’e dökülüyor. En yüksekteki Valla’yı, Loç, Malyos ve sahile açılan Kısık izliyor. Yani, Valla Kanyonu’nun bittiği nokta, Loç Vadisi’nin başlangıcı.
Yola koyulup, Valla Kanyonu’nun Gömören çıkışına doğru, kuş ve karaca sesleri arasında ilerliyorum. Yolda Kayacık Gen Ormanı tabelası dikkatimi çekiyor. Güzel bacaklı kadınlar alınmasın; hani “kalem gibi” veya “sütun gibi” ifadeleri vardır ya, bence bu söz kayacık ağaçları için de geçerli. İçine girdiğim Valla, 12 kilometre uzunluğu, 1200 metreyi bulan duvar yüksekliğiyle dünyanın sayılı kanyonlarından. Üstünde doğanlar, şahinler, atmacalar uçuyor. Seyir noktalarına ulaşıp kuşbakışı nehri seyrediyorum. Turkuvaz renkli nehir, gözalabildiğine yeşillik. Şimdi şair olma zamanı.
Yoluma devam edip, Hamitli Köyü’nün Gömören mahallesine varıyorum. Mehmet, Recep Ay Kardeşler’le karşılaşıyorum. Israrla evlerine davet ediyorlar. Öylesine misafirperverler ki, benim için dereden balık tutup, hemen pişiriyorlar. Sazangiller kılçıklı olur, zor yenir. Bunun kılçığı yok, çok leziz. İşin sırrını sorunca “bol tereyağı” diyorlar. Bir de ekmekleri var, müthiş... En önemlisi de yüzleri hep gülüyor. Derken bir feryat kopuyor. Meğer, yanımızdaki mısır bahçesine ayı girmiş, onu kovalıyorlarmış.
DERE KENARLARINDA YAZ BOYU ŞENLİK
Loç Vadisi’ndekiler yüzyıllarca Devrekani Çayı’yla iç içe yaşamış, etle tırnak gibi olmuş. Balığını tutmuş, su değirmeninde ununu öğütmüş, yazın kristal kadar berrak suyunda yüzmüş. Valla çıkışından At Köprüsü’ne kadar yaklaşık 5,5 kilometrelik Loç Vadisi onların plajı. Gömören ile Acuma arasından geçen Devrekani Çayı’nın Dönen Göl ismi verilen bölgesinde deniz kenarını andıran kalabalıklar oluşuyor. Kenarda çınar ağaçlarının gölgesi, kayalardan atlayan gençler... Yaz aylarını köyde geçirmek için gelen, köyde kalan herkes burada.
Devrekani Çayı’nın Valla Kanyonu çıkışından Karadeniz’le birleştiği Kumluca köyüne kadar olan bölümü Osmanlı döneminde Sal Deresi adıyla anılırdı. Bölge ormanları öyle zengin ki, tarih boyunca çok önemli olmuş. Geyik Gölü, Kurt Taş Altı, Çatal Poyra, Büyük Tarla, Köknar Pınarı adlı bölgelerden; kayın, kestane, meşe, köknar, şimşirler kesilip Devrekani’ye atılır, birkaçı birbirine bağlanıp sal yapılır, sahile inmesi sağlanırdı. Sal Deresi adı buradan geliyor. Loçlular ağaçları keresteye dönüştürmek için de çay yatağına su hızarları kurmuş. Hızar kalıntıları hâlâ ayakta. 18’inci yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı, Şile’den Cide’ye kadar bütün kıyı iskelelerini “hatab (odun) iskelesi” durumuna getirmiş. Navarin Olayı’ndan sonra bölgeden ağaç kesimi hızlanmış, bunlar Osmanlı Donanması için kullanılmış. Bölge ormanları günümüzde hâlâ eski görkemiyle ayakta. Bunda bölge halkının önemli payı var.
HALK ORKİDELERİ ÖZENLE KORUYOR
Tarihten uzaklaşalım günümüze dönelim. Çevre köylerde ve çay yatağında gezerken dikkatimi nadide bitkiler çekiyor. Bunların bir bölümü tüm dünyada CİTES (Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme) Sözleşmesi’yle koruma altına alınmış. Bölge halkı, çok para etmesine rağmen, buradaki orkideleri toplamıyor, yerini kimselere söylemiyor. Çay kenarındaki görkemli çınarların bazılarına numara yazıldığını görünce, canım sıkılıyor. Ama köy halkının direnip bunları kestirmediğini öğreniyorum.
Çamdibi Köyü, Loç Vadisi’ndeki dört köyün merkezi kabul ediliyor. Köyün kahvesine uğrayıp, harika demlenmiş bir yorgunluk çayı içiyorum. Karakadı, Hamitli, Şenköy’ün erkekleri burada toplanıyor, sohbet ediyor. Çaydan sonra köydeki Kılıçlı Mağarası’nı geziyorum. Çıkışta vadiyi görmek için Çalca Mahallesi’ne doğru yürüyorum. Evler bitiyor, yol nehir yatağına iniyor. Vadinin sonuna vardığımda yine bir kanyon çıkıyor karşıma. İki yakasında iki köprü ayağı yükseliyor. Geçmişte önemli bir yol olmalı burada. Halkın At Köprüsü adını taktığı ayaklar çok zarif. Nehrin kıyıları plaj gibi, herkes suda. Bazıları balık tutmaya çalışıyor. Yöre halkı sanki su ile yaşıyor. Çoluk, çocuk, genç, ihtiyar herkes suda...
Kanyonun içine doğru ilerlediğimde, yatak daralıyor, sular yükseliyor. Fotoğraf makinemi bir poşete koyup ağzını bağlıyorum. İkinci poşete koyup, bunu şişiriyorum. Bir süre daha ilerleyip, zamanım azalınca geri dönüyorum.
Köy yoluna çıkıp, otomobille Malyas yönüne doğru gidiyorum. Geçmişten iki anı geliyor gözümün önüne. Bir kış günü bölgede fotoğraf çekmeye çıktığımda, yine bu yoldan geçmiş, Karakadı’da misafir edilmiştim. Üşümüştüm. Demirciler Ailesi’nin evine misafir olmuştum. Nar gibi kızaran sobada ısınmış, sonra sofraya buyur edilmiştim: Sahanda yumurta, turşu, pilav, biber kurusu, köy ekmeği bir de çay... Hayatımın unutamadığım yemeklerinden biriydi. Bir de festival zamanı, Cide’ye gelen misafirlerimizi getirmiştim bu bölgeye. 50 kişilik bir gruptuk. Bir gençle karşılaştık. Bizi evine davet etti. Çekindiğimizi görünce öyle ısrar etti ki reddemedik. Tam 50 kişiyi doyurdular.
Bu insanları seviyorum. Nasıl böyle saf, temiz kalmışlar? Bu Loç Vadisi’nin yapısıyla ilgili herhalde. Etrafı yüksek olduğu için dış etkilerden korunmuş. Halkın içtenliği, samimiyeti bozulmamış.
Eğer bir gün yolunuz Loç Vadisi’ne düşerse, en güzel yerlerini görmek için Cide’den yerel rehber almanızı öneririm. Bunun için belediye ya da kaymakamlığa başvurabilirsiniz. Bir başka önerim Karakadı’dan dönüşte köy yolunu takip edip Şenköy Sarıçam Mahallesi’ne uğramanız. Kayaların üstüne konuşlanmış, aynı mimarideki ahşap evleri mutlaka görün...
KILIÇLI MAĞARASI’NDA YEDİ BİN YILLIK KALINTILAR BULUNDU
Çamdibi Köyü’ndeki Kılıçlı Mağarası doğal ve tarihi açıdan çok önemli. 350 metre derinliğindeki mağaranın tabanı farklı boyutlardaki havuzlarla kaplı. Sarkıt ve dikitleri muhteşem. Mağaranın girişi ağaçların, çalılıkların arasına saklanmış. Yaklaştığınızı mağaradan gelen serinliği hissederek anlıyorsunuz. Merdivenden çıkıp mağaraya girince, solunum birden kolaylaşıyor, insan ferahlıyor. Havuzların suyu soğuk olduğu halde, üşütmüyor. Mağaranın ikinci bölümündeki sarkıt ve dikitler heykeltıraş elinden çıkmış gibi. Mağaranın üst kısmında bu yıl “2010 Cide Arkeoloji Projesi” kapsamında, Hollanda Leiden Üniversitesi’nden Dr. Bleda Düring ve İskoçya Glasgow Üniversitesi’nden Dr. Claudia Glatz başkanlığında arkeolojik yüzey araştırması yapıldı. Kalkolitik, İlk Tunç, Orta Tunç ve Bizans dönemine ait parçalar bulundu. Bu da, bölgede en az yedi bin yıllık yerleşimlerin bulunduğunu gösteriyor. İki akademisyen “Araştırmanın sürmesi için bölgenin tahrip edilmemesi gerekiyor” diyor.
Çatal Poyra’da böğürtlen molası verip, bir yandan aşağıdaki vadiyi, karşıdaki Valla Kanyonu’nu seyrediyorum. Küre Dağları’ndan doğan Devrekani Çayı, birbirine bağlı beş vadiden geçerek Karadeniz’e dökülüyor. En yüksekteki Valla’yı, Loç, Malyos ve sahile açılan Kısık izliyor. Yani, Valla Kanyonu’nun bittiği nokta, Loç Vadisi’nin başlangıcı.
Yola koyulup, Valla Kanyonu’nun Gömören çıkışına doğru, kuş ve karaca sesleri arasında ilerliyorum. Yolda Kayacık Gen Ormanı tabelası dikkatimi çekiyor. Güzel bacaklı kadınlar alınmasın; hani “kalem gibi” veya “sütun gibi” ifadeleri vardır ya, bence bu söz kayacık ağaçları için de geçerli. İçine girdiğim Valla, 12 kilometre uzunluğu, 1200 metreyi bulan duvar yüksekliğiyle dünyanın sayılı kanyonlarından. Üstünde doğanlar, şahinler, atmacalar uçuyor. Seyir noktalarına ulaşıp kuşbakışı nehri seyrediyorum. Turkuvaz renkli nehir, gözalabildiğine yeşillik. Şimdi şair olma zamanı.
Yoluma devam edip, Hamitli Köyü’nün Gömören mahallesine varıyorum. Mehmet, Recep Ay Kardeşler’le karşılaşıyorum. Israrla evlerine davet ediyorlar. Öylesine misafirperverler ki, benim için dereden balık tutup, hemen pişiriyorlar. Sazangiller kılçıklı olur, zor yenir. Bunun kılçığı yok, çok leziz. İşin sırrını sorunca “bol tereyağı” diyorlar. Bir de ekmekleri var, müthiş... En önemlisi de yüzleri hep gülüyor. Derken bir feryat kopuyor. Meğer, yanımızdaki mısır bahçesine ayı girmiş, onu kovalıyorlarmış.
DERE KENARLARINDA YAZ BOYU ŞENLİK
Loç Vadisi’ndekiler yüzyıllarca Devrekani Çayı’yla iç içe yaşamış, etle tırnak gibi olmuş. Balığını tutmuş, su değirmeninde ununu öğütmüş, yazın kristal kadar berrak suyunda yüzmüş. Valla çıkışından At Köprüsü’ne kadar yaklaşık 5,5 kilometrelik Loç Vadisi onların plajı. Gömören ile Acuma arasından geçen Devrekani Çayı’nın Dönen Göl ismi verilen bölgesinde deniz kenarını andıran kalabalıklar oluşuyor. Kenarda çınar ağaçlarının gölgesi, kayalardan atlayan gençler... Yaz aylarını köyde geçirmek için gelen, köyde kalan herkes burada.
Devrekani Çayı’nın Valla Kanyonu çıkışından Karadeniz’le birleştiği Kumluca köyüne kadar olan bölümü Osmanlı döneminde Sal Deresi adıyla anılırdı. Bölge ormanları öyle zengin ki, tarih boyunca çok önemli olmuş. Geyik Gölü, Kurt Taş Altı, Çatal Poyra, Büyük Tarla, Köknar Pınarı adlı bölgelerden; kayın, kestane, meşe, köknar, şimşirler kesilip Devrekani’ye atılır, birkaçı birbirine bağlanıp sal yapılır, sahile inmesi sağlanırdı. Sal Deresi adı buradan geliyor. Loçlular ağaçları keresteye dönüştürmek için de çay yatağına su hızarları kurmuş. Hızar kalıntıları hâlâ ayakta. 18’inci yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı, Şile’den Cide’ye kadar bütün kıyı iskelelerini “hatab (odun) iskelesi” durumuna getirmiş. Navarin Olayı’ndan sonra bölgeden ağaç kesimi hızlanmış, bunlar Osmanlı Donanması için kullanılmış. Bölge ormanları günümüzde hâlâ eski görkemiyle ayakta. Bunda bölge halkının önemli payı var.
HALK ORKİDELERİ ÖZENLE KORUYOR
Tarihten uzaklaşalım günümüze dönelim. Çevre köylerde ve çay yatağında gezerken dikkatimi nadide bitkiler çekiyor. Bunların bir bölümü tüm dünyada CİTES (Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme) Sözleşmesi’yle koruma altına alınmış. Bölge halkı, çok para etmesine rağmen, buradaki orkideleri toplamıyor, yerini kimselere söylemiyor. Çay kenarındaki görkemli çınarların bazılarına numara yazıldığını görünce, canım sıkılıyor. Ama köy halkının direnip bunları kestirmediğini öğreniyorum.
Çamdibi Köyü, Loç Vadisi’ndeki dört köyün merkezi kabul ediliyor. Köyün kahvesine uğrayıp, harika demlenmiş bir yorgunluk çayı içiyorum. Karakadı, Hamitli, Şenköy’ün erkekleri burada toplanıyor, sohbet ediyor. Çaydan sonra köydeki Kılıçlı Mağarası’nı geziyorum. Çıkışta vadiyi görmek için Çalca Mahallesi’ne doğru yürüyorum. Evler bitiyor, yol nehir yatağına iniyor. Vadinin sonuna vardığımda yine bir kanyon çıkıyor karşıma. İki yakasında iki köprü ayağı yükseliyor. Geçmişte önemli bir yol olmalı burada. Halkın At Köprüsü adını taktığı ayaklar çok zarif. Nehrin kıyıları plaj gibi, herkes suda. Bazıları balık tutmaya çalışıyor. Yöre halkı sanki su ile yaşıyor. Çoluk, çocuk, genç, ihtiyar herkes suda...
Kanyonun içine doğru ilerlediğimde, yatak daralıyor, sular yükseliyor. Fotoğraf makinemi bir poşete koyup ağzını bağlıyorum. İkinci poşete koyup, bunu şişiriyorum. Bir süre daha ilerleyip, zamanım azalınca geri dönüyorum.
Köy yoluna çıkıp, otomobille Malyas yönüne doğru gidiyorum. Geçmişten iki anı geliyor gözümün önüne. Bir kış günü bölgede fotoğraf çekmeye çıktığımda, yine bu yoldan geçmiş, Karakadı’da misafir edilmiştim. Üşümüştüm. Demirciler Ailesi’nin evine misafir olmuştum. Nar gibi kızaran sobada ısınmış, sonra sofraya buyur edilmiştim: Sahanda yumurta, turşu, pilav, biber kurusu, köy ekmeği bir de çay... Hayatımın unutamadığım yemeklerinden biriydi. Bir de festival zamanı, Cide’ye gelen misafirlerimizi getirmiştim bu bölgeye. 50 kişilik bir gruptuk. Bir gençle karşılaştık. Bizi evine davet etti. Çekindiğimizi görünce öyle ısrar etti ki reddemedik. Tam 50 kişiyi doyurdular.
Bu insanları seviyorum. Nasıl böyle saf, temiz kalmışlar? Bu Loç Vadisi’nin yapısıyla ilgili herhalde. Etrafı yüksek olduğu için dış etkilerden korunmuş. Halkın içtenliği, samimiyeti bozulmamış.
Eğer bir gün yolunuz Loç Vadisi’ne düşerse, en güzel yerlerini görmek için Cide’den yerel rehber almanızı öneririm. Bunun için belediye ya da kaymakamlığa başvurabilirsiniz. Bir başka önerim Karakadı’dan dönüşte köy yolunu takip edip Şenköy Sarıçam Mahallesi’ne uğramanız. Kayaların üstüne konuşlanmış, aynı mimarideki ahşap evleri mutlaka görün...
KILIÇLI MAĞARASI’NDA YEDİ BİN YILLIK KALINTILAR BULUNDU
Çamdibi Köyü’ndeki Kılıçlı Mağarası doğal ve tarihi açıdan çok önemli. 350 metre derinliğindeki mağaranın tabanı farklı boyutlardaki havuzlarla kaplı. Sarkıt ve dikitleri muhteşem. Mağaranın girişi ağaçların, çalılıkların arasına saklanmış. Yaklaştığınızı mağaradan gelen serinliği hissederek anlıyorsunuz. Merdivenden çıkıp mağaraya girince, solunum birden kolaylaşıyor, insan ferahlıyor. Havuzların suyu soğuk olduğu halde, üşütmüyor. Mağaranın ikinci bölümündeki sarkıt ve dikitler heykeltıraş elinden çıkmış gibi. Mağaranın üst kısmında bu yıl “2010 Cide Arkeoloji Projesi” kapsamında, Hollanda Leiden Üniversitesi’nden Dr. Bleda Düring ve İskoçya Glasgow Üniversitesi’nden Dr. Claudia Glatz başkanlığında arkeolojik yüzey araştırması yapıldı. Kalkolitik, İlk Tunç, Orta Tunç ve Bizans dönemine ait parçalar bulundu. Bu da, bölgede en az yedi bin yıllık yerleşimlerin bulunduğunu gösteriyor. İki akademisyen “Araştırmanın sürmesi için bölgenin tahrip edilmemesi gerekiyor” diyor.