Kuzguncuk
Boğaziçi'nin kozmopolit ve şirin köylerinden biri Kuzguncuk. Geçmişin görkeminden hálá pırıltılar taşıyan ender semtlerden. Kuzguncuk'un dünü ve bugünü üzerine Emel Çelebi'nin yazısını, Garo Miloşyan'ın fotoğraflarıyla birlikte sunuyoruz. Skylife Dergisi'nin Eylül'99 sayısından, biraz kısaltarak.
Kuzguncuk, Nakkaştepe'den gözüktüğü haliyle Boğaz'ın çırpıntılı sularına karşı keyif çatan, ağaçlık bir küçük vadi. Bir yükseltinin üstüne çıkıp bakıyorum. Havada tatlı bir koku var... Ayaklarımın dibinde uzanıp giden, Alman papatyalarının işi olmalı bu. Sağ tarafta kabartmalı yatay taşlarıyla Yahudi Mezarlığı. Yamaçtan aşağı doğru uzanan maşatlık kır bitkilerine, bir oraya bir buraya kanat çırpan kent kaçkını kargalara kucak açmış, bir de iki keçiye.Herhalde sahipleri getirip bırakmış, otlamaları için. Bir zamanlar Nakkaştepe yamaçlarına çilek ekilirmiş. Osmanlı çileği.. küçük, açık renk, mis gibi kokulu. (...)
Henüz direklerini bile görmediğim gemilerin sesi geliyor kulağıma. Kendimi daha fazla tutamayıp bir koşu tutturuyorum yokuş aşağı... Önce çerden çöpten evler çıkıyor karşıma, bir de kaldırımın köşesinde gevezelik eden ördeklerle, temkinli bir kedi. Derken horuz ve tavuklar da katılıyor aralarına. Gölgelikli bahçelerinde, kapı önlerinde oturmuş iş işleyen, çay içen kadınlar ve bir türlü eve girmek bilmeyen, açık havada oynamaktan çıplak bacakları, kolları tatlı tatlı esmerleşmiş bir alay çocukla tablo tamamlanıyor. Yol iki yanı ağaçlarla süslü İcadiye Caddesi'ne iniyor. Hani şu bir zamanlar... ‘‘Ben yetişemedim o zamanlara... Şimdi İcadiye denen cadde dere yatağıymış, köprülerle geçilirmiş üstünden, iki yakasında meyhaneler, kahveler. Akşam vapurunu Rum, Yahudi hatunları süslenip, püslenip karşılamaya gelirlermiş. Kocalarını alıp ya eve piyasa yolundan gider veya lokantalardan birine girerlermiş...’’ diyor Can Yücel.
Fakat Kuzguncuk...
Uzun yıllar boyunca Rumlar, Yahudiler, Ermeniler ve Türkler'in hoşgörü ortamı içinde bir arada yaşadığı, dostane ilişkiler kurduğu havası güzel, suyu güzel, muhabbeti bol, iklimi gönüllere ılıman bir yerleşim yeriymiş Kuzguncuk. Nazım Hikmet, ‘‘Şaban Oğlu Selim ile Kitabı’’ adlı şiirinde bakın ne diyor:
‘‘Beykoz'da oturmalı / Beykoz'da çalışan adam. /Fakat Kuzguncuk şirin yerdir / ve gayet nefis yapar gül reçelini / pansiyoncu Madam / ve kızı Raşel...’’
Şairin kendisi de mavi ile yeşilin kaynaştığı bu güzel Boğaziçi köyünde çokça zaman geçirmiş. Teyzesi Sare Hanım da o günlerin tanıklarından. İşte o günlerde, erguvanlar, ceviz ağaçları altında sofralar kurulur, herkes ayrı gayrı demeden birbirinin evine komşuluğa gider, geceyarısı kıyıdan denize girilirmiş. Paskalya zamanı İcadiye Caddesi çiçeklerle süslenir, üstüne halılar serilir, laterna eşliğinde aynı masallardaki gibi üç gün üç gece danslar edilir, şarkılar söylenirmiş.
Evliya Çelebi ‘‘Burada Fatih zamanında 'Kuzgun Baba' denilen bir kimse bulunduğu için kasabaya Kuzguncuk derler’’ diyor. 17. yüzyılda Kuzguncuk'un bir Musevi köyü olduğunu görüyoruz. Aynı tarihlerde burada Rumlar da oturuyormuş. İnciciyan (1758-1833) Kuzguncuk'ta Rum, Yahudi ve az sayıda Ermeni bulunduğunu yazıyor. Avrupa Musevileri Kuzguncuk'u, Kudüs toprağı gibi kutsal sayıyorlar. Öyle ki ‘‘vaat edilmiş topraklara’’ gidemeyenlerin o yıllarda hiç değilse Kuzguncuk maşatlığına gömülmeyi vasiyet ettikleri biliniyor. 1930'lara dek Dünya Hahambaşı Vekili seçiminin yapıldığı ev de burada. Bina sonradan mimar Cengiz Bektaş tarafından onarılmış. Osmanlı İstanbul'unda Kuzguncuk gayrimüslim ağırlıklı bir yerleşim yeri olduğundan Müslümanların semtin hemen yakınındaki Öküzlimanı'nı (Paşalimanı) mesken tuttukları biliniyor. Boğaz'ın mavi sularına bakan ahşap oymalı minaresiyle Üryanizade Camii'ni ise Üryanizade Ahmet Esat Efendi (ö.1889) yaptırmış. 1952 yılında inşa edilen Kuzguncuk Camii ise Surp Kirkor Lusavoric Ermeni Kilisesi ile yan yana. Öyle ki semtin yamaçlarından bakıldığında minare ve çan kulesinin hangi kubbeye ait olduğunu kestirmek güç. Çan sesi ile ezan sesinin birbirine karışmamasına özen gösteren papazın ise cami yapımına 500 lira yardım ettiği biliniyor.
Günümüzde gayrımüslimler sayıca azalmış ama kuzguncuklular yine koca bir aile. Komşuluk ilişkileri hálá güçlü. Belki de bu yüzden satılık, kiralık ev pek bulunmuyor. Kimse terk etmek istemiyor bu güzel beldeyi. (...)
Bostan savaşı
Kuzguncuklular'ın bir özelliği de semtlerine, doğal ve kültürel zenginliklerine sahip çıkmaları. İcadiye Caddesi'ndeki bostan bunun en somut örneklerinden biri. Bu yeşil alana günün birinde hastane yapılmak istenince Kuzguncuk direnmiş. İmzalar toplanmış, şenlikler yapılmış ve sonunda zafer yeşilden yana olmuş. Bostan halen ipek yapraklı yeşil salatalar ve güneşin vitaminini içmiş sebzeler veriyor Kuzguncuklular'a...
(...) Ayios Yeorgios Rum Ortodoks Kilisesi, Ayios Pantelemion Kilisesi ile Büyük Havra Kuzguncuk'un bel kemiğini oluşturan İcadiye Caddesi üzerinde. Ama, ben caddeyi takip edip denize inecek yerde bir kedinin kuyruğuna takılıyorum. Ve başına buyruk ara sokaklara dalıyorum. Karşı yamaçta Fethi Paşa Korusu'nun çamları görünüyor. ‘‘Ben kuzguncuk'ta yeşil bir dal buldum ona tutundum’’ diyor Can Yücel. Ben kucak dolusu hanımelleri, beyaz sarmaşık gülleri topluyorum...