Kuzey Amerika’daki küçük Avrupa
Rotamızı Kanada’ya çevirmeye karar verdiğimizde aklımda Quebec’e gitmek hiç yoktu. Okuduğum sayfalar dolusu bilgi, incelediğim bir sürü fotoğraf sonunda, esas hayalim olan Calgary’yi bir başka zamana erteleyince birkaç günümüz boşa çıktı. O sıralarda yine tesadüfen okuduğum bir yazıda Québec City’den bahsediliyordu. Yazıdaki fotoğraflara baktığımda Kanada’da olduğuna inanmakta güçlük çektim. Fotoğraflar Avrupa’daki küçük bir kasabaya aitti adeta. Yaptığım araştırmalar sonrasında Québec’i gezi rotamıza eklemeye karar verdik ve çok güzel yerler keşfettik. Doların keyif kaçıracak kadar yükseldiği bu dönemde Amerika’ya gitmek isteyenler için Kanada güzel bir alternatif. Kanada’daki küçük Fransa’yı keşfetmek isterseniz bu yazı size rehber olacaktır.
Québec’e İstanbul’dan direkt uçuş bulunmuyor. O nedenle Toronto’dan aktarma yaparak Québec’e ulaştık. Daha önce Kanada’da bulunmamıştım ama otelimize doğru giderken yolda gördüğüm sokaklar, evler, dükkanlar kendimi Avrupa’nın şirin bir kasabasına düşmüşüm gibi hissettiriyordu. Québec’e ilk görüşte bayılmıştım.
Gittiğim şehirlerde güne başlamak için tercih ettiğim yerlerin başında parklar gelir. Biz de ilk sabahımıza Plains of Abraham’da başladık. Nasıl New York deyince Central Park, Londra deyince Hyde Park akla geliyor ise Quebec deyince de Plains of Abraham akla geliyor. 1759 yılındaki Fransa ve İngiltere orduları arasındaki savaş bu alanda olduğu için park tarihi bir öneme de sahip. Ayrıca parkta bulunan güzel sanatlar müzesi mutlaka listenizde yer almalı. Eskiden seyahatlerimde müzelere çok geniş zaman ayırırdım ancak son zamanlarda sadece çok önemli olanları listemde tutuyorum.
Bahsettiğim müze görülmesi gerekenler kategorisine giriyor. Eğer sanata ilginiz var ise çok keyif alacağınıza eminim. Müze bir tanesi eskiden hapishane olarak kullanılan dört farklı binadan oluşuyor. Özellikle yüz yıldan fazla bir süre hapishane olarak kullanılmış bir yapının güzel sanatlar müzesine dönüştürülmüş olması çok güzel bir sonuç ortaya çıkarmış.
360 derece Québec şehrinin manzarasını görmek isterseniz müzeden sonra Capital Observatory’e uğrayabilirsiniz. Şehrin en güzel ve keyifli kısmı ise eski şehir bölgesi. Ne varsa eskilerde var diye boşuna dememişler bence. Burası aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almakta olan bir bölge ve vaktinizin büyük bir çoğunu buraya ayırmalısınız. Bu bölgede ilk dikkatinizi çekecek yapı otel olarak hizmet veren Fairmont Le Château Frontenac olacaktır. 1892-1893 yılları arasında Kanada demiryolu firması tarafından yolcular düşünülerek otel olarak inşa edilmiş bina adeta bir şato. Şatonun nehre bakan tarafında bulunan Dufferin Terrace ise manzarası, yürüyüş ve dinlenme alanları ile her zaman kalabalık ve canlı. Dufferin Terrace’dan Côte de la Montagne’e doğru yürürseniz birçok sanat galerisi göreceksiniz. Notre Dame caddesine döndüğünüzde ise belki de şu ana kadar gördüğünüz en güzel muralı keşfedebilirsiniz.
Notre Dame caddesinden devam ederseniz sizi Quartier Petit Champlain’e çıkaracak. Burası için eski şehir bölgesinin en hareketli yeri diyebilirim. Vitrinleri sizi içeri davet eden dükkanlar, rengarenk binalar, camların önündeki çiçekler ve yeme-içme mekanları ortama ayrı bir güzellik katıyor.
Maple şurubu, maple şekeri, kurabiyeler, kışın Kanada'nın soğuğundan korunmak için yün eldiven ve bereler, el yapımı cam ürünleri dükkanlarda en sık rastlayacağınız hediyelik eşya alternatiflerinden. Bununla birlikte küçük ve şirin kafelerinden, restoranlarından yükselen müzik sesleri ortamı daha da hareketlendiriyor. Buradan tekrar Dufferin Terrace’a dönmek isterseniz yürümek yerine füniküleri de kullanabilirsiniz.