KKTC Doğu Akdeniz'in en önemli cazibe merkezi olabilir
Sedat Ergin
Hürriyet’in Türk Seyahat Acentaları Birliği ile birlikte düzenlediği kent buluşmalarının beşincisini KKTC’de gerçekleştirdiğimiz için büyük bir mutluluk duyuyoruz. Bu buluşmalardan ilkini geçen mayıs ayında Hatay’da düzenlemiştik. Bunu geçen ağustos ayında Aydın’da, ekim ayında Mersin’de ve son olarak Kasım ayı sonunda Gaziantep’teki kent buluşması izledi.
İlk kez Türkiye sınırlarından dışarı çıkıp, bağımsız bir devlette, KKTC’de bu etkinliği düzenliyoruz. Bu buluşmaların amacını, TÜRSAB ile birlikte bir kente, bir bölgeye, bir ülkeye giderek o coğrafyayı yerinde görmek, keşfetmek, anlamak ve ardından yapacağımız yayınlarla buradaki potansiyele dikkat çekmek, toplumu bilgilendirmek, bir medya farkındalığı yaratmak şeklinde özetleyebilirim. Bütün yazarlarımızla birlikte bir araya gelerek bir keşif gezisine çıkıyoruz, gittiğimiz yeri markalaştıran güç noktalarına odaklanıyoruz. Gezinin sonunda yayımladığımız ve gazetemizle birlikte dağıttığımız özel ekler gittiğimiz yerin tanıtımına önemli katkı sağlıyor.
Turistleri buraya çekecek, buraya taşıyacak, turistle ev sahibi arasında köprü görevini görecek olan seyahat acenteleri ve onun çatı kuruluşu olan TÜRSAB’ın katılımı da bu projenin önemli bir boyutunu, stratejik ayağını oluşturuyor. Bu etkinlikler bizler açısından gerçekten çok eğitici geçiyor. İki üç gününüzü geçirdiğimiz coğrafyanın tarihi, kültürü, folkloru, arkeolojisi, gastronomisi ve turizm alanındaki bütün zenginlikleri ile aşina oluyoruz.
Ben adaya ilk kez 1981 yılında o zaman yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini izlemek üzere gelmiştim. O
ziyaretimde beni en çok etkileyen olay, gündüz seçim meydanlarında birbirleri hakkında en sert eleştirileri yapan farklı siyasi çizgideki Kıbrıslı Türklerin akşam aynı masaya oturduklarında siyaseti bir tarafa bırakarak dostça konuşabilmeleri, aralarında şakalaşabilmeleriydi. Siyasi görüş ayrılıkları hiçbir şekilde aralarındaki diyalogu, medeni ilişkileri etkilemiyordu. Bu, Türkiye’de, hele o yıllarda pek alışık olduğumuz bir durum değildi. O ziyaretimde Kıbrıslı Türklerin bu özelliklerinden çok etkilendiğimi hatırlıyorum.
O tarihten sonra da geçen on yıllar içinde bir gazeteci olarak Kıbrıs sorununu çok yakından izledim, adaya pek çok kez geldim. Bu süre içinde KKTC büyük bir uluslararası izolasyon, kuşatma ve baskı mekanizması altında yaşamak, haksızlıkları göğüslemek zorunda kaldı. 2004 yılında yapılan referandumda Kıbrıs Türk halkının BM’nin Annan planını kabul etmesine karşılık, Rumların bu planı reddetmesinin maalesef hiçbir yaptırımı olmamıştır. O dönem ambargonun kaldırılacağı, hafifletileceği
yolundaki taahhütlerin hepsi boşlukta kalmıştır. Dünya, bu haksızlığa gözünü yummuştur. Bu arada, AB’nin Kıbrıs sorunu çözüme kavuşmadan Kıbrıs Rum Yönetimini tam üye olarak birliğe kabul etmesinin sorunun çözümü üzerinde büyük bir engel oluşturduğu, burada tarihi bir hata yapıldığı bugün Avrupa’nın önde gelen siyasetçilerinin de teslim ettikleri bir husustur.
Onların bugün anılarını yazarken bu özeleştiriyi yapıyor olmaları bugün adada büyük bir haksızlığın sürmekte olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Turizm rakamlarına baktığımızda da dünyadan KKTC’ye trafiğin hala çok sınırlı kalıyor olması bu haksızlığı çarpıcı bir şekilde gösteriyor. 2007 yılında Türkiye dışından gelen yabancı turistlerin sayısı 156 bin iken, 2016 yılında bu sayı 358 bine çıkmış. On yılda iki katına çıkmış. Türkiye’den gelen ziyaretçi sayısı 2007 yılında 634 bin iken, bu sayı 2016’da bir milyon 128 bine çıkmış. Burada da iki katına yakın bir artış var. Sevindirici olan bir husus, 2016’da gelen yabancı sayısında büyük bir düşüş yok 2015’e kıyasla, sadece yüzde 3.7 dolayında bir düşüş söz konusu.
Türkiye’de turizm alanında yaşanan krizden KKTC’nin etkilenmediğini görüyoruz. Turizm KKTC’nin en önemli potansiyeli. Günün birinde hakkaniyete dayalı, yaşayabilir, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini tanıyan bir çözüm ortaya konabildiği takdirde KKTC’nin Doğu Akdeniz’in en önemli cazibe merkezi olmaması için hiçbir neden yok. Turizm alanındaki tesislerinin güneye kıyasla yeni olması da çok önemli bir avantaj sağlıyor KKTC’ye. Burada sevindirici bir gelişme, bütün ambargoya karşı KKTC’nin üniversiteleriyle eğitim alanında bir uluslararası merkez haline gelmiş olması. 100’e yakın ülkeden öğrenci olması bütün uluslararası izolasyona karşılık KKTC’nin defakto olarak tanındığının en önemli göstergesidir. Ama çözüm olsun olmasın KKTC kendisini dünyaya ve Türkiye’ye daha iyi anlatmak zorundadır. Buradaki muazzam potansiyelin layıkıyla değerlendirilmiyor oluşu gerçekten yazıktır.
KKTC’yi anlatmaktan söz ederken onun tarihi, turizmi, doğal zenginliklerinin yanı sıra güçlü olduğu başka yönlerini de vurgulamak gerekiyor. Bu adaya bir gazeteci olarak 1981’de ayak bastığımda edindiğim ilk önemli izlenim bugün de geçerliğini koruyor. Bu izlenim, Kıbrıs Türk kesiminde demokrasisi ve hukukun üstünlüğünün ne kadar güçlü olduğunu görmekti. Demokrasi kültürü Kıbrıs Türk toplumunda çok köklü bir şekilde içselleştirilmiştir. Hoşgörü, tahammül, uzlaşı gibi demokrasinin temel hasletleri Kıbrıs Türk toplumunda çok güçlüdür. KKTC dünyaya tanıtılırken, demokrasisinin gücü en önemli zenginliklerinden biri olarak vurgulanmalıdır.