Kıbrıs bir ada mıdır, cennetten bir parça mıdır?
Mehmet Y. Yılmaz
Benim çocukluğum Antalya’da geçti, o günler “radyo günleri” idi, radyo denilince de Antalya il radyosu, Bayrak radyosu ve Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu’ndan başka dinleyebileceğimiz bir istasyon da yoktu. Onun için başlıktaki cümlenin bir soru değil, bir Kıbrıs türküsü olduğunu
biliyorum. Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını isteyen faşist Rumların 1963 Noel’inde Türklere karşı giriştikleri katliamdan sonra da büyük ağabeyleri taklit edip, sınıftaki arkadaşlarla çantaları kafamızın üzerine bayrak gibi tutarak “ya taksim, ya ölüm” sloganı ile okuldan eve kadar miting yapmışlığım da var.
Bugün “birleşik Kıbrıs’ın bir hayal olduğunu” söylediğimde arkadaşlarımın bunu tebessümle karşıladığını ve bunu “çocukluk travmasına” bağladıklarını da söyleyeyim.
Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs’ın kendilerine ait olduğunda ısrarlılar. En milliyetçisinden, komünistine kadar ezici
çoğunluğunda olan bir duygu bu.
Bir gazeteci olarak Annan Planı referandumunu Kıbrıs’ın Rum kesiminde izledim, orada geçirdiğim bir haftanın sonunda aklımda kalan tek şey bu oldu. Onlar, Türklere bir “azınlık statüsü” vermeyi yeterli görürler.
Öte yandan tuzları da kurudur, Türklere göre zenginlerdir ve bu zenginliği paylaşma sonucunu doğurabilecek her çözüm, onlar için imkansızdır. Annan Planı’na Rumların hayır, Türklerin evet demesinin tek nedeni de zaten budur. Onun için Kıbrıs’ın günün birinde iki eşit toplumlu bir federasyon olarak birleşebileceği üzerine hesapların yapılmaması gerektiğine inanıyorum. Kıbrıs sorununu çözmeye heves etmiş BM Genel Sekreterlerinin sayısı şu anda 7’yi bulmuş durumda. Bir yedi tane daha görebiliriz!
Bütün dünyada, etnik toplulukların ayrışmasına, özerkleşmesine bu kadar teşne olan Batı’nın, iş Kıbrıs’a gelince “ille de birlik” diye ısrar etmelerine bakınca bu kanaatim daha da güçleniyor. Dilerim ki yanılayım ve bu yazıyı yazdığım için utanmak zorunda kalayım.
O zaman Kıbrıslı Türkler ne yapacak?
Kuşatılmış, kimsenin tanımadığı bir ülkede, sadece Türkiye’ye bakarak gelişmiş bir toplum kurabilmek mümkün mü?
Gerçi aslına bakarsanız, “yavrusu”, birçok bakımdan, özellikle de hukuk ve sivil toplumun gücü bakımından “anasından” çok daha gelişmiştir. Eğitim düzeyi daha yüksektir ama dünya ticaretinden izole edilmiş bir toplum, ekonomik gelişmesini nasıl sağlayabilir?
Bunun sırrı şu an için sadece kumara endekslenmiş gibi görünen turizmin gelişmesinde yatıyor olabilir.
Ama başka fırsat pencerelerinin de açılmakta olduğunu düşündürecek çok şey var. Kıbrıs açıklarında ve İsrail ekonomik sularında bulunan büyük doğal gaz yataklarının, bu izolasyonu kırmaya yarayacak bir çözüm üretme ihtimalini akılda tutmakta yarar var. Para, hele de büyük para en çözülmez gibi görünen sorunları çözebilecek bir maymuncuk işlevi görebiliyor.