Kadıköy Çarşısı
İki yüzyıl arasında köprü kuran canlı, renkli ve kıpır kıpır bir semt pazarı
Kentin Anadolu yakasındaki Kadıköy çarşısı, daracık sokaklarındaki dükkanlardan dışarıya taşan tezgahları, balıkçısı, baharatçısı, turşucusu, fırınları, ünlü pastaneleri, tarihi kilise ve camileriyle
alışveriş edenlere yüzyıllar öncesinden gelen kültür birikimini de sunuyor.
Yürürken güneşin, rüzgarın hissedildiği, yağmurlu havalarda sokak taşlarının ıslak ıslak parladığı bir çarşı burası. Kentsel dokusunun korunması için SİT alanı ilan edilen çarşı, Kadıköy vapurunden inilince en çok beş dakikalık yürüyüş mesafesinde. postanenin köşesinden başlayıp yukarıdaki Kilise Meydanı'na doğru uzanan Muvakkithane Caddesi, adını eskiden burada çokça bulunan saatçi dükkanlarından almış. Kadıköy'ün en eski alışveriş merkezlerinden olan caddede bir iki adım yürüyünce Hacı Bekir'in ünlü şekerci dükkanı karşımıza çıkıyor. Vitrinde kapaklı cam kavanozların içine konulmuş mücevher parlaklığındaki akideler, ak pak badem şekerleri, çeşit çeşit lokumlar, acıbadem kurabiyeleri ve kış gelince sofralarda baş tacı edilen fıstıklı helvalar var. 18. yüzyıl sonlarında Kastamonu'dan gelerek Bahçekapı'daki küçük dükkanında akide şekeri imalatına başlayan Hacı Bekir'in Kadıköy şubesi, seksen yılı aşkın bir süredir aynı yerde varlığını sürdürmekte. Hemen karşıda Arnavut asıllı Rum sahipleri tarafından burada yaklaşık kırk yıldır işletilen, ürünleriyle Avrupa damak tadını yansıtan Baylan pastanesi var. İlk olarak 1923'te Beyoğlu'nda açılan Baylan'ın, 1955'ten 1965'e kadar Türk edebiyat hayatında önemli rol oynadığı biliniyor. Attila İlhan, Faruk Nafiz Çamlıbel, Sabahattin Eyüboğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fazıl Hüsnü Dağlarca 1950'li yıllarda buluşma mekanı olarak istiklal Caddesi'ndeki bu pastaneyi seçen isimlerden yalnızca birkaçı.
En gözde semt
Geçmişe dönersek Kadıköy çarşısındaki ev ve dükkanların çoğunun sahibinin Levanten ve gayrımüslimler olduğunu görüyoruz. Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u fethettiğinde, buranın halkı çoğunlukla tarım ve balıkçılıkla uğraşan yoksul Rumlardan oluşuyordu. Ve günümüzün canlı ticaret merkezi Kadıköy o günlerde etrafı bağ, bahçe ve tarlalarla çevrili adeta köy denebilecek küçük bir kasabaydı. Sayısı ancak birkaç yüzle sınırlı olan yerleşim birimleri de bugünkü çarşı civarında toplanmıştı. İlk Türk mahalleleri Osman Ağa Camii'nin çevresinde oluştu. 17. yüzyıl başında yapılan camiden önce burada bir mescitin varlığı biliniyor. Bugün işlek Söğütlüçeşme Caddesi'nin kıyısındaki caminin yanıbaşında Sürmeli Ali Paşa Çeşmesi'ni ve halen işleyen tarihi Osman Ağa Hamamı'nı görmek mümkün. Eski iskele meydanı yakınındaki II. Mustafa Camii de (1760) Osmanlılar'dan günümüze kalan eserlerden. Kadıköy ve çevresi Roma ve Bizans egemenliği altında olduğu yıllardaki gibi Osmanlı döneminde de devrin en gözde sayfiye ve mesire yeriydi.
Kadıköy'ün bir kültürler mozaiği olmaya başlaması 18. yüzyıla denk düşüyor. O zamana kadar nüfusu Rumlar ile Türkler'den oluşan Kadıköy'e bu yüzyılda Ermeniler de gelmeye başlıyor. Osmanlı-Rus savaşı sonrası Bulgaristan ve Romanyalı göçmenlerin, 1885'te Musevilerin yerleştiği Kadıköy, 19. yüzyıl ortalarında Moda çevresinde araziler satın alan varlıklı gayrımüslim ve Levantenlerle hemen hemen her ulustan insanın yaşadığı, ibadetini sürdürdüğü, ticaret yaptığı İstanbul'un en gözde semti haline geliyor. Varlığını 1950'lerin ortalarına kadar sürdüren bu sosyal dokunun yarattığı mimari eserlerin biri bugün çarşı içindeki Muvakkithane Caddesi üzerinde bulunan Surp Takavor Kilisesi'dir (1858). Daha 18. yüzyılda aynı yerde küçük bir Ermeni kilisesinin olduğuna dair belgeler var. Yasa Caddesi'ndeki meydanda bulunan Ayia Eufemia Rum Kilisesi ise 1830'da yapılmış. Kilisenin adını İsa dinine inandığı için işkence edilerek öldürülen Azize Eufemia'dan aldığı biliniyor.
İştah durakları
İşte tam bu noktaya, yani kilisenin bulunduğu küçük meydana öğle vakti geldiyseniz, büyük camekanlarda lezzetli sandviçlerin, unlu mamuller ile tatlıların sergilendiği Beyaz Fırın'ı gözden kaçırmanız imkansız. Yüzelli yıldır Kadıköy halkına hizmet veren bu fırın, çoğu kişinin öğlen uğrayıp ayaküstü birşeyler atıştırdığı iştah açıcı bir durak. Halen Makedonyalı sahiplerinin işlettiği fırın, ilk açıldığı yıllarda nefis kandil simitleriyle ünlenmişti. Çarşı gezinizi köşe başındaki lahmacuncuda, kokuları göklere ağan kokoreççide ya da bol kepçe lokantalarından birinde bitirebilirsiniz. Ama, bana sorarsanız Söğütlüçeşme Caddesi'ndeki tarihi Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları'ndan yüz gram olsun halis Türk kahvesi almadan eve dönmeyin derim.