Kadazanların kutsal dağında şafak yogası
Borneo Adası’nın kuzey ucunda tüm heybetiyle yükselen dört bin metrelik Kinabalu, Kadazan kabilesinin kutsal mekanı. Sevdiklerinin ruhlarının orada dolaştığına inanıyorlar. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki dağ dünyanın dört bir yanından meditasyon için gelenleri ağırlıyor. Okurumuz Ayfer C. Cambier gitti, izlenimlerini yazdı.
Bir varmış bir yokmuş. Güney Çin, Sulu ve Celebes denizlerinin kesiştiği bölgede, nadide ağaçların yetiştiği, yağmur ormanlarıyla kaplı bir ada varmış. Dünyanın üçüncü büyük adası... Ormanları kadar nadir hayvanlar, bitkiler ve madenler açısından da çok zenginmiş. Önce Güney Çin Denizi’nden Çinliler gelmiş. Çorba yapmak için kuş yuvalarını, hintirmiğini toplamışlar. Gagaları için boynuzgagalı kuşları avlamışlar. Değerli madenleri, ağaçları ülkelerine taşımışlar. Ardından acı biber, altın peşindeki Arap ve Portekiz tacirler gelmiş. İngilizler ilk holding örneği Kuzey Borneo Firması’nı kurmuş. Yerlilerinin halen havaya, suya, güneşe taptığını gören misyonerler ilahi mesajı taşımak için ayak basmışlar adaya...
Talan o zaman başlamış...
Organizasyonlar devletleşmiş, devletler organizasyon haline gelmiş, sonunda Borneo’yu üç ülke paylaşmış: Endonezya, Brunei, Malezya. Son yıllarda Amerika’dan, Avrupa’dan, Avustralya’dan firmalar doğal gaz, petrol ve maden için adada kazma sallıyor. Günümüzde ise en büyük talancılar Endonezya ile Malezya’nın politik ve ekonomik elitleri. Bugün yağmur ormanlarının yerini yüz binlerce hektarlık Palm Yağı Ağaçları almış. Turistler için bırakılmış küçük tropik orman alanlarında bile ağaç kesimi sürüyor...
Dünyanın 20’nci yüksek dağı, Kadazanların kutsal mekanı Kinabalu da bu talana tanıklık ediyor...
Size dağda geçirdiğim bir yoga hafta sonunu ve dinlediğim öyküleri anlatacağım.
2 GÜNDE TIRMANILIYOR
Yogayı bu sabah Kinabalu’ya karşı yapacağız. Sabahleyin gün doğarken “Güneş Selamlaması”nı kutsal dağa adayacağız. Yıl boyunca dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerin 4 bin 95 metrelik zirveye tırmanırken yaptıkları gibi, biz de yoga yaparken hiçbir şey düşünmeyeceğiz. Kendimizi Kinabalu’nun, Sabah Eyaleti’ni etkisi altına alan muazzamlığına, kutsallığına vereceğiz.
Sabah şafağın sökmesini zirveden görmek isteyenler, iki günlük bir tırmanışı göze almalı. 3 bin 273 metreye ulaşanlar, dağdaki tek kalacak yer olan Laban Ratu’da konaklayıp, gece saat 02.00’de iki bin metrelik zirve tırmanışına başlıyor. Borneo’nun geri kalan iklimiyle tam bir tezat oluşturan, kemik donduran soğukta ve karanlıkta, ipler yardımıyla çıkıyorsunuz. Her an düşüp karanlıkta diğer ruhların yanında kendimi bulacağım korkusuyla yürüdüm bu yolu.Nefes nefese doruğa çıkıp doğan güneşi gördüğünüzde, bu manzara her şeye değiyor.
Bizi misafirhanesinde ağırlayan Doktor Lungkiam, “Üç kere tırmandım, ölmeden bir kere daha tırmanmak isterim, bacaklarım izin verirse” diyor.
YEMEK İHMAL EDİLMEZ
Sabah 1,5 saatlik yoga seansından sonra tatlı bir yorgunluk çöküyor. 15 dakikalık son dinlenme ve ölü pozuna geçtiğimizde, derin bir sessizlik içinde bizi sarmalayan doğayı dinliyoruz. Dağı çevreleyen bulutlar yağmur olup bizi buluyor. “Om” sesiyle doğrulup kalktığımızda, Lungkiam “öğle yemeği, öğle yemeği” deyip mutfağa yöneliyor, peşi sıra bizde ona katılıyoruz. Bu hafta sonu bize Kadazan yemeklerinden örnekler göstermeye söz vermişti. Grubumuzdakiler bir yandan yogadan ağrıyan kaslarından yakınırken diğer yandan ellerinde fotoğraf makineleri, not defterleriyle Lungkiam’ı izliyor. O ise önceden hazırladığı yemek malzemelerini zarif bir şekilde ocaktaki tavalara koyuyor. Bir yandan yemek tarifi veriyor: “Tamarind ezmesini biraz suyla karıştırın. Önceden kavurduğunuz soğanların üstüne balıkları koyup, daha sonra bu sosu ekleyin., tavanın kapağını kapatın...” Mutfaktaki telaş bittikten sonra, terasa kurulmuş uzun masanın etrafına dizilip, Dr. Lungkiam’ın Kadazan yemeklerini hayranlıkla izliyoruz. Lime, taze acı biber, tuz ve karabiberle karıştırılmış çiğ balık, Hinava. Hindistancevizi sütüyle pişirilmiş pilav, Tamarind sosunda balık ve Hindistancevizi sütlü balkabağı ve börülce yemeği.
Son yoga seansında ise ellerimizi başımızın üstünde havaya kaldırıp, sırtımızı dikleştirip Kinabalu Dağı gibi dimdik gökyüzüne doğru uzuyoruz. Gözlerimiz kapalı. Belki dağın görkemi, belki Kadazan efsanelerinin etkisiyle dağın zirvesindeki ruhlara yaklaştığımızı hissediyoruz...
ŞAFAKTA DAĞIN DENİZE DÜŞEN GÖLGESİNİ GÖREN HACI OLUYOR
Kinabalu, Sabah Eyaleti’nin en geniş etnik grubu Kadazan / Dusun inancına göre “Ölülerin ikamet ettiği kutsal dağ”. Kadazan ahalisi ölülerini mezarlıkta değil, Güney Asya’nın en yüksek dağı Kinabalu’nun zirvesinde ziyaret ediyor. Şafak sökerken zirveye ulaşıp, dağın 43 kilometre ötedeki denize düşen gölgesini seyretmek hacca gitmek gibi bir şey. Zirveye yaklaştıkça, üst üste dizilmiş yassı taşlardan küçük kulecikler görüyorsunuz. Bunlar Kadazanların ölülerinin ruhuna saygı ifadesi.
Kinabalu bu sabah devasa kara bir elmas gibi yükseliyor. Mistik ve öfkeli. Dağın eteğinde, bir dereciğin kıyısındaki misafirhanesinde Doktor Lungkiam’ı dinliyoruz. Kinabalu isminin kökenlerini ve dağın Kadazan kültüründeki önemini anlatıyor. Yerel dilde “Kinabalu” ruhların toplandığı yer anlamına geliyor. Paganizmi bırakıp Hıristiyan ya da Müslüman olmalarına karşın Kadazanlar dağla ilgili inançlarını korumuş. Çincede “Cina Balu” Çinli dul anlamına geliyor. Geçmişte dağın tepesinde ağzından alevler saçan bir ejderhanın koruduğu, kara bir elmas varmış. Taşın peşine düşen Çinli prens Güney Çin Denizi’ni aşarak Borneo’ya gelip elmasa ulaşmış. Kadazanlardan bir kadına aşık olmuş. Evlenmiş ama çok geçmeden memleket hasretine dayanamayıp ülkesine dönmüş, karısına söz vermiş: “Bir gün gelip seni alacağım.” Fakat geri dönmemiş. Hayata küsen gelin son enerjisiyle dağa tırmanıp zirveye ulaştığında taş kesilivermiş. O yüzden halk dağa Çinli Dul adını takmış.
HÂLÂ YÜKSELİYOR
Kinabalu 15 milyon yıl önce erimiş devasa bir kaya, yer katmanlarını yırtarak fırlamış ve eyaletin ortasında mavi - kara ürpertici cüssesiyle yükselmiş. Uzmanlara göre hâlâ yılda beş milimetre yükseliyor. Dr. Lungkiam “Cüssesi korkutucu olabilir ama bizi suyuyla besleyen de o. Atalarımız dağa kutsal demekte haklılarmış” diyor. Gerçekten de Kinabalu iklimi ve verimliliği, ender bulunan kuş ve hayvan cinslerini kucağında barındırmasıyla da dünyanın en zengin dağlarından. Devasa çiçek rafflesia, sinek yakalayan nepenthis çiçeğini ya da boynuzgagalı (Hornbill) kuşların her türünü burada bulmak mümkün. Dağa tırmanırken başlayan yağmur ormanları, yükseklere çıktıkça yerini görkemli ağaçlarına bırakıyor. Zirveye yaklaşırken bitki örtüsü kayboluyor.