Son Güncelleme:
Java’nın gizli çay cenneti
Endonezya’da, Java Adası’nın derinlerinde dünyanın en güzel çay bahçelerinden bazıları yer alıyor. Volkanik Malabar Dağları’nın 1200 metre irtifadan başlayıp 2 bin metreye kadar uzanan bahçelerinden elde edilen yapraklar alçak bölgelerdekinden daha kaliteli. Ulaşımı zor olduğu için henüz popüler turistik rotalar arasına girmeyen bölge çay meraklılarının uğrak yeri. Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Türkoğlu, üç ay önce bölgeye gitti, izlenimlerini yazdı.
Endonezya’ya temmuzda, çay konusunda düzenlenen bir sempozyum için gittim. Jakarta’daki toplantıdan sonra devlet çay şirketi Malabar Dağları’ndaki çay bahçelerine bir gezi düzenledi. Malabar Dağları, Java Adası’nın orta-batı bölümünde, geniş bir volkanik dağ topluluğu. Türkiye’nin altıda biri büyüklüğündeki, 136 milyon nüfuslu ada kahve üretim merkezi olarak biliniyor. Oysa, Endonezya’da kahve daha çok Sumatra Adası’nda yetiştiriliyor. Java çayın merkezi. 2 bin metreye ulaşan irtifası, tropik iklimi, volkanik coğrafyası, mineral zengini toprağıyla Malabar Dağları çay üretimi için ideal bölge. Bitkiler yıl boyunca ürün vermeye devam ediyor. Bunu Hollandalılar 1800’lerde fark etmiş.
KADINLAR, ÖĞRENCİLER MOTOSİKLET ÜSTÜNDE
Jakarta’dan Bandung’a uzanan 130 kilometrelik otoyol 2005’te “Asya-Afrika Zirvesi” nedeniyle inşa edilmiş. Birbirinden güzel pirinç tarlaları, tek katlı zarif köy evlerinin arasından geçip 1,5 saatte Bandung’a varıyoruz. Şehir, tekstil ve hazır giyim sanayiinin ülkedeki en büyük merkezi. 2,3 milyon nüfusunun önemli bölümü bu sektörlerde çalışıyor. Şehirden çıkınca otoyol aniden bitiyor. Stabilize, delik deşik, çok kalabalık, binlerce motosikletli sürücüyle dolu, dar bir yola giriyoruz. Malabar Dağları’na tırmanmaya başlıyoruz. Buradan itibaren devlet çay şirketinin (Walini Tea Estates, P.T. Perkebunan Nusantara) bir aracı bize eşlik ediyor. Bandung’dan Malabar çay tarlalarına ulaşmak ise en az 3-4 saat daha alıyor. Yolun sağında ve solunda küçük bambu kulübeler, seyyar satıcılar, pazar yerleri ve kalabalık insan gruplarıyla karşılaşıyorsunuz. Bu kadar insanın bu dağ eteklerinde ne yaptığını düşünmeden edemiyorsunuz. Endonezyada motosiklet kültürü çok gelişmiş durumda mesela kadınlar, öğrenciler işlerine okullarına motosikletle gidiyor. Endonezya’ya gelen bir gezgin sanırım ülkeyi en iyi bir motosiklet kiralayarak gezebilir. Ülkenin en ücra köşelerinde bile arkadaş, servis ve destek bulmakta hiç zorlanmaz.
ÇAY MERAKLISI GEZGİNLER MİSAFİRHANEDE KONAKLIYOR
Malabar’ın etekleri Java Adası’nın en güney kıyılarına kadar uzanıyor. Bölge volkanik aktivite gösteriyor ve sık sık depremler oluyormuş. Bir kaç yıl önceki depremde yıkılan bir okul binası halen tamir edilememişti. Bu bölgenin önemi Endonezya’nın Hollanda sömürgesi olduğu dönemde çay üretiminin ilk başladığı yer olması. Malabar Çay Plantasyonu 1896’da kurulmuş ve başına Hollandalı Albert Rudolf Bosscha (1865-1928) getirilmiş. Bosscha daha sonra tüm bölgenin çaydan sorumlu genel müdürü olmuş. Çok büyük bir servet edinmiş, Bandung’un kuzeyinde astronomik gözlemler için bir de gözlem evi inşaa etmiş. 1905’te bölgedeki ilk çay fabrikasını kurmuş, fabrikanın yakınlarında kendi evini inşa etmiş. Albert Rudolf Bosscha 1928’de geçirdiği kazada ölmüş. Vasiyeti üzerine çay bahçeleri arasında, evine yakın bir yere gömülmüş. Bugün küçük anıt mezarı, işletmeyi ziyaret edenlerin uğrak yerlerinden biri. Yönettiği ve geliştirdiği çay işletmesi nedeniyle bölge halkı Bosscha’ya minnet duyuyor. Evi bugün hâlâ ayakta; çay fabrikasına gelen misafirler için küçük bir müze ve yemek salonu olarak hizmet ediyor. Rehberler bütün çay bahçelerinin artık devlete ait olduğunu söyledi. Köylüler burada yalnızca işçi olarak çalışıyor. Arazide küçük köyler kurmalarına izin verilmiş. Çay üretiminde Endonezya ile aramızdaki en önemli farklardan biri, Türkiye’de arazinin özel mülkiyet olması, tarlaların bölünmesi. Malabar geçmişte de turistlere açık bir bölgeymiş ama pek bilinen bir yer değil. Ayrıca ulaşımı zor. Biz oradayken Hollandalı bir turist grubu da işletmeyi ziyaret ediyordu. Bosscha’nın evinin yanına yapılan misafirhanede kalıyorlardı. Biz de burada çay içtik, yemek yedik ve bir akşam konakladık.
Mifirhane ve ev çok güzel, bakımlı bir bahçenin içinde. Etrafı göz alabildiğine çay bahçeleriyle çevrilmiş durumda. Güneşin batmasıyla, yaz ortasında sıcaklık 16 dereceye kadar düşüyor.
KAPLICALAR, TERMAL SULAR
Bölge volkanik olduğundan yakınlardaki bir yamaçtan gökyüzüne beyaz su buharı bulutları yükselmekte, civarda kaplıcalar ve sıcak su kaynakları da bulunmakta. Plantasyondaki ağaçlardan biri de “rasamala ağacı” (Altinga excelsa). Bu ağaç Java Adası’nda yüksek rakımlı bölgelerde yetişiyor. 60 metreye kadar uzuyor, kerestesi çok sağlam, yaprakları yeneniyor, reçinesinden ilaç yapılıyor. Bosscha’nın evi bu ağacın kerestesinden yapılmış, 90 yıldır ayakta. Kızıl renkli gövdesi ile ve dümdüz gökyüzüne uzanan şekli ile çok etkileyici bir ağac rasamala.
Malabar Dağları, volkanik yapısı, kendine özgü bitkileri ve ağaçları, sıcak su kaynakları, ve hepsinden önemlisi çay plantasyonlarıyla çok etkileyici, doğal güzelliklere sahip bir bölge. Ulaşım zahmetli olsa da göreceğiniz doğa zenginliği buna değiyor. Turizm gelişmemiş. Bu nedenle gezinizi motosiklet kiralayarak yapmalı, temel ihtiyaçlarınızı yanınıza almalısınız. Çay şirketinin misafirhanesinde yatak sayısı kısıtlı. Mutlaka önceden rezervasyon yaptırmak gerekir. Plantasyonda çadır da kurulabiliyor.
Malabar’ı gezerken insan bu bölgenin 120 yıl öncesini, Hollandalı sömürgeciler bölgeye ilk geldikleri dönemdeki görünümünü merak ediyor. A. R. Bosscha bölgenin güzelliğinden o kadar etkilenmiş ki, ölene dek hiç terketmemiş ve Malabara gömülmeyi vasiyet etmiş.
İşletmede bir gece geçirdikten sonra ertesi sabah saat 5’te yola çıktık. Nedenini sorduğumda Bandung’a giden ve bizi otoyola bağlayacak olan 40 kilometrelik yolun sabahın erken saatlerinden itibaren motosikletler ve küçük kamyonetler tarafından işgal edildiğini söylediler. Trafik saatlerce durma noktasına geliyormuş. Dağdan aşağı doğru seyahat ederken gece saat 03.00’te kurulmuş olan ve saat 5 itibarı ile çok kalabalık bir pazar yerinden geçtik. Bu Türkiye’de görebileceğiniz bir şey değil. Bandung’a ulaştıktan sonra aynı otoyoldan Jakarta’ya döndük.
ÇAYIN İYİSİ YÜKSEKTE YETİŞİR
2321 metrelik Malabar’ın eteğinde “yüksek irtifa çayı” yetiştiriliyor. Bu çaylar, Endonezya’da 800 metreye kadar yetiştirilen düşük irtifa, 800-1200 metre arasında yetiştirilen orta seviye çaylarından daha kaliteli. En yüksek lezzet ve koku maddeleri 1200-2000 metre arasındaki bahçelerde yetişen çaylardan alınıyor. Çay toplandıktan sonra çok kısa bir zamanda işlenmesi gereken bir ürün. Şirket Malabar bölgesine 8-10 adet fabrika kurmuş. Biz bunlardan “ortodoks siyah çay” üreten birini gezdik. Fabrika genel olarak eski bir görünüm arzediyordu. Cihazlar, iç yapı en az 30 yıllık. Buna karşın imalat tüm hızıyla devam ediyor. Toplanan filizler sırasıyla kıvırma, fermantasyon, kurutma, eleme-sınıflama aşamalarından geçiyor. İşte buna “ortodoks tip çay” deniyor. Kırma, yırtma, kıvırma (CTC) tekniğiyle üretilenden daha yüksek bir kalite sınıfına dahil ediliyor. Zaten fabrikanın adı Malabar Ortodoks Tip Çay Fabrikası (Pabrik Teh Orthodoks Kebun Malabar).
TADIMDA ÇAY YUTULMAZ
Fabrikada siyah çay örneklerinin tadım işlemini de öğreniyoruz. Çayların lezzet değerlendirme tekniği, şarap uzmanlarının test usullerine benziyor. Mesela çay ağıza hızla bir defada çekiliyor, bir iki kere ağızda yuvarlandıktan sonra tükürülüyor, tadına bakılan çay yutulmuyor. Ben numuneler arasından Türk çaylarının tadına benzer bir ürünü beğendim. Şunu fark ettim ki Endonezyalılar çayı Türklerden daha açık içiyor. Türk usulü demli çay onlara biraz ağır geliyor. Endonezya çay araştırma enstitüsünden Dr. Rohayati Supruhatini Türkiye’nin dünyada en çok çay tüketen ülke olduğunu yılda kişi başına yaklaşık 2,5 kg çay tükettiğini hatırlatıp, Endonezya’nın 230 milyonluk nüfusuna rağmen bu miktara asla ulaşamadığını söyledi.
ENDONEZYALILARIN TERCİHİ MEYVESUYU
Endonezya mutfağı ağırlıklı olarak deniz ürünlerinden oluşuyor mesela karides ve yengeç bir çok çeşidi ile sunuluyor. Yağsız pilav her öğünün temelini oluşturuyor ve deniz ürünleri olmadığında tavuk ikinci tercihleri oluyor. Endonezyada koyun ve sığır eti yemeklerine pek rastlamadım. Çay Endonezya da en çok tercih edilen içecek değil, mesela Türkiyede nereye giderseniz gidin günün hemen her saati çay içebilirsiniz ama burada durum öyle değil. Değişik tropikal meyveler ve bunların suyu seyyar satıcılar tarafından satılıyor. Meyve suyu ve meyveler çaydan daha fazla rağbet görüyor diyebilirim.
KADINLAR, ÖĞRENCİLER MOTOSİKLET ÜSTÜNDE
Jakarta’dan Bandung’a uzanan 130 kilometrelik otoyol 2005’te “Asya-Afrika Zirvesi” nedeniyle inşa edilmiş. Birbirinden güzel pirinç tarlaları, tek katlı zarif köy evlerinin arasından geçip 1,5 saatte Bandung’a varıyoruz. Şehir, tekstil ve hazır giyim sanayiinin ülkedeki en büyük merkezi. 2,3 milyon nüfusunun önemli bölümü bu sektörlerde çalışıyor. Şehirden çıkınca otoyol aniden bitiyor. Stabilize, delik deşik, çok kalabalık, binlerce motosikletli sürücüyle dolu, dar bir yola giriyoruz. Malabar Dağları’na tırmanmaya başlıyoruz. Buradan itibaren devlet çay şirketinin (Walini Tea Estates, P.T. Perkebunan Nusantara) bir aracı bize eşlik ediyor. Bandung’dan Malabar çay tarlalarına ulaşmak ise en az 3-4 saat daha alıyor. Yolun sağında ve solunda küçük bambu kulübeler, seyyar satıcılar, pazar yerleri ve kalabalık insan gruplarıyla karşılaşıyorsunuz. Bu kadar insanın bu dağ eteklerinde ne yaptığını düşünmeden edemiyorsunuz. Endonezyada motosiklet kültürü çok gelişmiş durumda mesela kadınlar, öğrenciler işlerine okullarına motosikletle gidiyor. Endonezya’ya gelen bir gezgin sanırım ülkeyi en iyi bir motosiklet kiralayarak gezebilir. Ülkenin en ücra köşelerinde bile arkadaş, servis ve destek bulmakta hiç zorlanmaz.
ÇAY MERAKLISI GEZGİNLER MİSAFİRHANEDE KONAKLIYOR
Malabar’ın etekleri Java Adası’nın en güney kıyılarına kadar uzanıyor. Bölge volkanik aktivite gösteriyor ve sık sık depremler oluyormuş. Bir kaç yıl önceki depremde yıkılan bir okul binası halen tamir edilememişti. Bu bölgenin önemi Endonezya’nın Hollanda sömürgesi olduğu dönemde çay üretiminin ilk başladığı yer olması. Malabar Çay Plantasyonu 1896’da kurulmuş ve başına Hollandalı Albert Rudolf Bosscha (1865-1928) getirilmiş. Bosscha daha sonra tüm bölgenin çaydan sorumlu genel müdürü olmuş. Çok büyük bir servet edinmiş, Bandung’un kuzeyinde astronomik gözlemler için bir de gözlem evi inşaa etmiş. 1905’te bölgedeki ilk çay fabrikasını kurmuş, fabrikanın yakınlarında kendi evini inşa etmiş. Albert Rudolf Bosscha 1928’de geçirdiği kazada ölmüş. Vasiyeti üzerine çay bahçeleri arasında, evine yakın bir yere gömülmüş. Bugün küçük anıt mezarı, işletmeyi ziyaret edenlerin uğrak yerlerinden biri. Yönettiği ve geliştirdiği çay işletmesi nedeniyle bölge halkı Bosscha’ya minnet duyuyor. Evi bugün hâlâ ayakta; çay fabrikasına gelen misafirler için küçük bir müze ve yemek salonu olarak hizmet ediyor. Rehberler bütün çay bahçelerinin artık devlete ait olduğunu söyledi. Köylüler burada yalnızca işçi olarak çalışıyor. Arazide küçük köyler kurmalarına izin verilmiş. Çay üretiminde Endonezya ile aramızdaki en önemli farklardan biri, Türkiye’de arazinin özel mülkiyet olması, tarlaların bölünmesi. Malabar geçmişte de turistlere açık bir bölgeymiş ama pek bilinen bir yer değil. Ayrıca ulaşımı zor. Biz oradayken Hollandalı bir turist grubu da işletmeyi ziyaret ediyordu. Bosscha’nın evinin yanına yapılan misafirhanede kalıyorlardı. Biz de burada çay içtik, yemek yedik ve bir akşam konakladık.
Mifirhane ve ev çok güzel, bakımlı bir bahçenin içinde. Etrafı göz alabildiğine çay bahçeleriyle çevrilmiş durumda. Güneşin batmasıyla, yaz ortasında sıcaklık 16 dereceye kadar düşüyor.
KAPLICALAR, TERMAL SULAR
Bölge volkanik olduğundan yakınlardaki bir yamaçtan gökyüzüne beyaz su buharı bulutları yükselmekte, civarda kaplıcalar ve sıcak su kaynakları da bulunmakta. Plantasyondaki ağaçlardan biri de “rasamala ağacı” (Altinga excelsa). Bu ağaç Java Adası’nda yüksek rakımlı bölgelerde yetişiyor. 60 metreye kadar uzuyor, kerestesi çok sağlam, yaprakları yeneniyor, reçinesinden ilaç yapılıyor. Bosscha’nın evi bu ağacın kerestesinden yapılmış, 90 yıldır ayakta. Kızıl renkli gövdesi ile ve dümdüz gökyüzüne uzanan şekli ile çok etkileyici bir ağac rasamala.
Malabar Dağları, volkanik yapısı, kendine özgü bitkileri ve ağaçları, sıcak su kaynakları, ve hepsinden önemlisi çay plantasyonlarıyla çok etkileyici, doğal güzelliklere sahip bir bölge. Ulaşım zahmetli olsa da göreceğiniz doğa zenginliği buna değiyor. Turizm gelişmemiş. Bu nedenle gezinizi motosiklet kiralayarak yapmalı, temel ihtiyaçlarınızı yanınıza almalısınız. Çay şirketinin misafirhanesinde yatak sayısı kısıtlı. Mutlaka önceden rezervasyon yaptırmak gerekir. Plantasyonda çadır da kurulabiliyor.
Malabar’ı gezerken insan bu bölgenin 120 yıl öncesini, Hollandalı sömürgeciler bölgeye ilk geldikleri dönemdeki görünümünü merak ediyor. A. R. Bosscha bölgenin güzelliğinden o kadar etkilenmiş ki, ölene dek hiç terketmemiş ve Malabara gömülmeyi vasiyet etmiş.
İşletmede bir gece geçirdikten sonra ertesi sabah saat 5’te yola çıktık. Nedenini sorduğumda Bandung’a giden ve bizi otoyola bağlayacak olan 40 kilometrelik yolun sabahın erken saatlerinden itibaren motosikletler ve küçük kamyonetler tarafından işgal edildiğini söylediler. Trafik saatlerce durma noktasına geliyormuş. Dağdan aşağı doğru seyahat ederken gece saat 03.00’te kurulmuş olan ve saat 5 itibarı ile çok kalabalık bir pazar yerinden geçtik. Bu Türkiye’de görebileceğiniz bir şey değil. Bandung’a ulaştıktan sonra aynı otoyoldan Jakarta’ya döndük.
ÇAYIN İYİSİ YÜKSEKTE YETİŞİR
2321 metrelik Malabar’ın eteğinde “yüksek irtifa çayı” yetiştiriliyor. Bu çaylar, Endonezya’da 800 metreye kadar yetiştirilen düşük irtifa, 800-1200 metre arasında yetiştirilen orta seviye çaylarından daha kaliteli. En yüksek lezzet ve koku maddeleri 1200-2000 metre arasındaki bahçelerde yetişen çaylardan alınıyor. Çay toplandıktan sonra çok kısa bir zamanda işlenmesi gereken bir ürün. Şirket Malabar bölgesine 8-10 adet fabrika kurmuş. Biz bunlardan “ortodoks siyah çay” üreten birini gezdik. Fabrika genel olarak eski bir görünüm arzediyordu. Cihazlar, iç yapı en az 30 yıllık. Buna karşın imalat tüm hızıyla devam ediyor. Toplanan filizler sırasıyla kıvırma, fermantasyon, kurutma, eleme-sınıflama aşamalarından geçiyor. İşte buna “ortodoks tip çay” deniyor. Kırma, yırtma, kıvırma (CTC) tekniğiyle üretilenden daha yüksek bir kalite sınıfına dahil ediliyor. Zaten fabrikanın adı Malabar Ortodoks Tip Çay Fabrikası (Pabrik Teh Orthodoks Kebun Malabar).
TADIMDA ÇAY YUTULMAZ
Fabrikada siyah çay örneklerinin tadım işlemini de öğreniyoruz. Çayların lezzet değerlendirme tekniği, şarap uzmanlarının test usullerine benziyor. Mesela çay ağıza hızla bir defada çekiliyor, bir iki kere ağızda yuvarlandıktan sonra tükürülüyor, tadına bakılan çay yutulmuyor. Ben numuneler arasından Türk çaylarının tadına benzer bir ürünü beğendim. Şunu fark ettim ki Endonezyalılar çayı Türklerden daha açık içiyor. Türk usulü demli çay onlara biraz ağır geliyor. Endonezya çay araştırma enstitüsünden Dr. Rohayati Supruhatini Türkiye’nin dünyada en çok çay tüketen ülke olduğunu yılda kişi başına yaklaşık 2,5 kg çay tükettiğini hatırlatıp, Endonezya’nın 230 milyonluk nüfusuna rağmen bu miktara asla ulaşamadığını söyledi.
ENDONEZYALILARIN TERCİHİ MEYVESUYU
Endonezya mutfağı ağırlıklı olarak deniz ürünlerinden oluşuyor mesela karides ve yengeç bir çok çeşidi ile sunuluyor. Yağsız pilav her öğünün temelini oluşturuyor ve deniz ürünleri olmadığında tavuk ikinci tercihleri oluyor. Endonezyada koyun ve sığır eti yemeklerine pek rastlamadım. Çay Endonezya da en çok tercih edilen içecek değil, mesela Türkiyede nereye giderseniz gidin günün hemen her saati çay içebilirsiniz ama burada durum öyle değil. Değişik tropikal meyveler ve bunların suyu seyyar satıcılar tarafından satılıyor. Meyve suyu ve meyveler çaydan daha fazla rağbet görüyor diyebilirim.