İyi ki doğdun Leonardo Usta
Ressam, mucit, müzisyen, matematikçi Leonardo, sırtını Appenin Sıradağları’na vermiş Toskana kasabası Vinci’de 560 yıl önce doğmuştu. 15 Nisan’ın ilk saatlerinde başlayan bu macera 67 yıl sürdü, İstanbul’a kadar uzandı. Her yıl Vinci’de, Leonardo’nun doğum haftası şölenle kutlanıyor.
Çizmeyi kuzeyden güneye geçen 1200 kilometrelik Appenin Sıradağları, Toskana Bölgesi’nde genişler. Neredeyse 250 kilometrelik bir mesafeye yayılır. İşte bu noktada, yani Orta Appeninler adını aldığı bölgede, Arno Nehri’yle kucaklaşır. O nehir ki batıya akar, insanlık tarihinde sanatla özdeşleşen kentleri birbirine bağlar: Floransa, Arezzo, Pisa...
YEŞİLİN BİNBİR TONU
Nisan bu coğrafyada yeşilin coştuğu ay. Öyle çok tonu var ki, bir solukta sıralamak zor. İçlerinde en etkileyicisi tepeler boyunca uzanan zeytinliklerde: Ağaçlardaki kurşuni, zemindeki zümrüt yeşili. Ağaçlar yaşlı da olsa Türkiye’dekinin aksine budanmış, yükselmesi engellenmiş. Cetvelle çizilmiş gibi düzgün sıralara dikilmiş top şeklindeki zeytinler uzaktan bakıldığında Reha Yalnızcık’ın masalımsı illüstrasyonlarını çağrıştırıyor. Öylesine güzel, alımlı, çekici...
Geçen yıl nisanın ikinci haftasında, gökyüzünün bulutlarla kaplandığı gri bir Toskana sabahında uğradım Vinci’ye. Floransa’dan çıkıp, 40 kilometre uzaktaki kasabaya Arno Nehri’ni izleyerek ulaştık. Girişte 1960’ların mimarisini çağrıştıran, üç-dört katlı evlere bakılırsa Vinci bir sayfiye şehriydi. Yazın Akdeniz sahillerindeki sıcaktan kaçanlar Appeninler’in serinliğine sığınıyordu.
DÜŞGÜCÜNÜ KIŞKIRTAN MANZARA
Floransa’ya bağlı 14 bin nüfuslu kasaba dağın eteğindeki bir tepeye şapka gibi kondurulmuştu. İki yanındaki derin vadiler, zeytinliklerle kaplı tepeciklere bağlanıyordu. Yol boyunca, yeşillikler içinde bir şerit gibi yükselen yerleşim, kalenin bulunduğu, iki yanından otoyol geçen adacıkla noktalanıyordu. Ovadan yaklaşık 30 metre yüksekteki kalenin geniş gözetleme kulesi, karşısındaki Endülüs tipi minareleri andıran saat kulesi kilometrelerce uzaktan görülebilen ve Vinci’ye karakterini veren yapılardı...
Henüz Leonardo Haftası başlamamıştı. Kasabayı hızla geçip, arkasında tüm heybetiyle yükselen 750 metrelik Montalbano Tepesi’ne tırmanmaya başladık. Bir sırtı izleyerek, zeytinliklerin içinde geniş kavisler çizerek yükselen yol kaymak gibi asfaltlanmıştı. Etrafta dikkati çeken bir yerleşim yoktu. Heyecanla Vinci’den 3 kilometre uzaklıktaki eve ulaşmayı bekliyorduk. Derken yolun sağında küçük sayılabilecek kehribar rengi iki taş ev çıktı karşımıza. Zeytinliğin içindeki yapıların bahçe girişi yüksek paravanlarla çevrilmiş, önüne Avrupa Birliği logolu büyük bir restorasyon panosu yerleştirilmişti. Leonardo Evi, restorasyondaydı ve kapalıydı. Bir yıl sürmesi programlanan onarım uzamıştı...
Otomobili 100 metre ilerideki, biberiyelerle çevrilmiş geniş otoparka bıraktık. Otoyoldan zeytinliğe girip, evin ön cephesine yöneldik. Tül gibi incecik bir yağmur serpiştiriyordu. Arkamızdaki tepe, yükseklerdeki zeytinlikler aşağıya inen bulutların içinde zaman zaman kaybolup yeniden beliriyordu. Zeytinlikler olmasa, bu manzaraya Ayder ya da Maçahel diyebilirdim kolaylıkla. Islak çimenlerde, avuç büyüklüğünde gelincikler boy atmış, bir yamaca konuşlanmış evin aşağılarında kırmızı çiçek adacıkları oluşmuştu.
Çimenlerde yürürken dizlerine kadar ıslanmış bir İspanyol çift ellerini iki yana açarak, tebessümle geçti yanımızdan. Önümüzde Doğu Avrupalı olduğunu tahmin ettiğim iki çift fotoğraf çekerek yürüyordu. Kapalı evin çevresini tavaf edip, müzeyi görmek üzere Vinci’ye koşturuyordu meraklı gezginler.
ÇAPKIN NOTERİN GAYRİ MEŞRU OĞLU
Açıkça söylemek gerekirse yapının ziyarete kapalı olması pek umrumda değildi. Evden çok Leonardo’yu yaratan atmosferi merak ediyordum. İki yıl önce Figueres’in doğasını gördüğümde İspanyol ressam Salvador Dali’nin çılgın dehasını daha iyi anlamıştım. Bu kez ressamlığın ötesinde, eşsiz bir merak abidesini yaratan toprakları, sosyal dokuyu keşfetmek istiyordum...
İstanbul’un fethinden tam bir yıl önce, 15 Nisan’da şafak sökmeden birkaç saat önce bu köy evinde dünyaya gelmişti Leonardo. Çifçi kızı Caterina, çapkın noter Ser Pierroda’dan hamile kalmış, evlenmediği halde çocuğu doğurmuştu. Beş yaşına kadar annesiyle Montalbano Tepesi’ndeki bu evde yaşayan Vincili Leonardo, daha sonra birbiri ardına 16 yaşındaki kızlarla evlenen babasının Vinci’deki evine taşınmış, 14 yaşında da resim sanatının inceliklerini öğrenmek üzere Floransa’nın yolunu tutmuştu.
Tüm biyografilerinde Vinci doğasının Leonardo’nun renk anlayışı ve düşgücününün gelişiminde önemli etkisi olduğu yazılıydı. Küçük bir çocukken rüyasında uçurtma şeklinde yatağına gelen şeytanı görmüş, 13 yaşında Montalbano mağaralarında elinde kılıçla şeytanların, canavarların izini sürmüştü. Hatta Vinci’de yaptığı ilk tablolarından birinde ağzından ateş saçan canavarlar resmetmişti. Fantezi yetisi sonraki yıllarda katlanarak gelişecek, resimlerinin yanı sıra “Masallar, Kehanetler, Nükteler ve diğerleri” başlığıyla bir araya getirilen yazılarında pek çok gerçeküstü öykü anlatacaktı.
Acaba sonsuz merakını kışkırtan da bu düşgücü müydü?
ZEKÂ MABEDİ
Vinci Kalesi’ndeki (Conti Guidi) Leonardo Müzesi sanki bu sorunun cevabını vermek üzere kurulmuştu...
Vinci’ye döndüğümüzde yağmur hızını iyice arttırmış, kasabanın bir bölümü siste kaybolmuştu. Kaleye tırmanan yoldaki taşlar ve yokuşun sonundaki meydanın zeminini kaplayan karoların renkleri iyice belirginleşmişti. Bakır kırmızısı zeminde yürüyüp, kehribar rengi duvarların arasından geçtik. Aşağılardaki ovayı kuşbakışı gören bir bölgeye Leonardo’nun anısına yerküre şeklinde büyük bir heykel yerleştirilmişti. Bu yağmurlu nisan gününde çevrede kimsecikler yoktu. Meydanın çevresindeki kafeler, sandviççiler bomboştu. Çevredeki tek canlı, müze lojmanı olduğunu tahmin ettiğim yapının salon penceresinden dışarıyı gözleyen tekir kediydi.
Müzenin bulunduğu kuleye girerken bir kez daha aşağılardaki köye, tepelere baktım: Taş evler, kiremiti ıslandıkça kırmızılaşan çatılar, zeytinlikler, henüz yeşermemiş bağlar ve zümrüt yeşili çayırlar... Her gün şekil değiştiren 14 milyonluk İstanbul’un kaosundan sonra ortaçağda takılıp kalmış bu manzarayla karşılaşmak terapi etkisi yaratıyordu...
Çevrede tur otobüsü olmadığı halde müze beş kıtadan turist doluydu. Tüm katlarda mucit Leonardo’nun defterlerine çizdiği şaşırtıcı buluşların ahşap maketleri sergileniyordu: Helikopter, denizaltı, vinçler, bisiklet, pervaneli gemi, döner vinç, kumaş makinesi, hidrolik pompalar, vites sistemleri... O şefkatli, bilge, etik bulmadığı için hayvan eti yemeyi reddeden Leonardo Usta, korkunç savaş aletleri de tasarlamıştı: 10 namlulu makineli tüfek, buharlı top, top döküm kalıpları...
Vincili Leonardo’nun ilgi alanları hayrete düşürecek kadar genişti. Optik sistemlerden saatçiliğe, mimariden geometriye o kadar çok buluş yapmıştı ki tüm bunların bir ömre nasıl sığdığını anlamak mümkün değildi. Bu müzeyi gezmek, ansiklopedide Leonardo maddesini okumaya hiç benzemiyordu. Her köşesinden zekâ fışkırıyor, böylesine bir zekâ şelalesinden geçmek insanı sersemletiyordu. Biraz kendime gelmek için ekstra ücret ödeyip kulenin tepesine çıktım. Gri bulutların altında parlayan Vinci’yi, aşağılarda göz alabildiğine uzanan ovayı, bağları seyrettim. “İyi ki doğmuşsun Leonardo” dedim. Kulenin dibindeki hediyelik eşya mağazası kapanıyor, Leonardo desenli tişörtler içeriye taşınıyordu. Karşımdaki tarihi saat kulesinde çanlar çalıyordu. Saat 18.00’di. Vinci’de zamanın geçtiği aşikârdı, yine de dünün dünyası dipdiri ayaktaydı.
Beyazıt’a köprü tasarlamıştı
1500 yılında Leonardo da Vinci, 48 yaşındaydı. Başyapıtı Son Akşam Yemeği’ni üç yıl önce tamamlamış, üç yıl sonra başlayacağı Mona Lisa’nın ilk eskizlerini yapmaya başlamıştı. Mart ayında Venedik’e gitti. Yaklaşan Osmanlı tehlikesine karşı savunma planı tasarladı. Sultan İkinci Beyazıt’ın siparişi üzerine Haliç için tek parçalı bir asma köprü projesi hazırladı. Fakat sultan 365 metrelik köprünün ayakta durabileceğine inanmamıştı, projeyi bir kenara bıraktı. Leonardo’nun tasarımı 2001’de Norveç’te daha küçük boyutta inşa edildi. Şu anda Haliç’te mimar Hakan Kıran uyarlamasıyla metro köprüsü olarak inşaatı sürüyor.
Bir Malatya fantezisi
Leonardo da Vinci’nin resimleri, icatları kadar yazıları da şaşırtıcı. Örneğin ilk kez 1952’de İtalya’da Yazılar ismiyle basılan kitapta “Memlük Hükümdarı’na” başlıklı bir mektup yer alıyor. Leonardo, hükümdarın emriyle Toros Dağları’ndaki esrarengiz gece ışıltısını incelemek üzere Kalindra adlı şehre gittiğini anlatıyor. Şehrin konumunu tarif ederken “Fırat’ın Torosları böldüğü kısmın eteklerinde, batıya ve Büyük Toroslar’ın zirvesine bakar” diyor. Yani bugünkü Malatya-Elazığ sınırındaki bölgeyi işaret ediyor. Metne göre, bu bölgedeki bir zirvenin batı yönünde gün batımından itibaren, doğu yönünde ise gece yarısından sonra kuyruklu yıldızı andıran parlama oluşuyor. Leonardo, bunu incelediğinde, doğan güneşin ilk ışıklarının şafak sökmeden dört saat önce çok yükseklerdeki zirveye doğu yönde vurduğunu, gün battıktan sonra da uzun süre zirvenin batı yönünü aydınlattığını saptıyor. İncelemesi sırasında afet olarak nitelendirilebilecek tuhaf bir olay yaşadığını aktarıyor. Fırat ve Güneydoğu Torosları anlattıktan sonra, bir köyde mahsur kaldıklarını belirtip hükümdardan yardım istiyor. Metni inceleyen ilk araştırmacılar Leonardo’nun 1473-1486 arasında Anadolu’da esrarengiz bir yolculuk yaptığını ileri sürdü. Kitapta tezi destekleyen başka yazılar da vardı. Örneğin bir yazısında bugünkü Doğu Akdeniz Bölgesi’ni içeren güney Kilikya’dan Kıbrıs’a bakıştan bahsediyordu. Fakat daha sonra uzmanlar tüm bu yazıların birer fantezi olduğunu saptadı. Leonardo hayali metinlerde hiç ayak basmadığı toprakları anlatmıştı.
Şenlikte çiçek şovu müzede nikâh daveti
Vinci’de Leonardo için müze kurma fikri 1919’da gündeme geldi. Müze 1953’te açıldı. Leonardo Müzesi ve Leonardo Evi marttan ekime her gün saat 09.30-19.00 arasında açık. Kış akşamlarında bir saat erken kapanıyor. İki müzenin kombine giriş bileti 8 Euro. Kaledeki Vinci Kitaplığı’nda Leonardo’nun el yazmaları, bunlardan yayımlanan kitaplar ve onun hakkında yayımlanan kitaplar bulunuyor. Leonardo Evi ve müzede rehberli turlar, hatta 60 kişiye kadar nikâh organizasyonları düzenleniyor. Her yıl 15 - 28 Nisan arasında Leonardo’nun doğum günü konser, doğa yürüyüşü, tematik akşam yemekleri, çiçekli balkon şovları, şarap tadımları, dağ bisikleti yarışlarıyla kutlanıyor.
(www.museoleonardiano.it / www.comune.vinci.fi.it)