İsviçre'nin görünmez dil sınırları
İngilizler için kibarlık, İtalyanlar için tarz ne ise İsviçre için de çok dilli olmak öyle bir şey ve büyük bir milli gurur kaynağı.
İsviçre'nin Neuchatel şehrinden yedi dakikalık bir tren yolculuğu ile Erlach kasabasına vardığımızda her şey birden değişmişti sanki. Önce ne olduğunu tam anlayamadım. Mimari mi, yoksa insanların vücut dili mi farklıydı? Ama havası bile değişmişti sanki. Hiçbir sınırı geçmediğimi, hala İsviçre'de olduğumu biliyordum. Sokak levhalarına baktığımda anladım durumu. İsviçre'nin görünmez sınırını geçmiştim: Almanca konuşan bölge ile Fransızca konuşan bölge arasındaki görünmez sınır!
Hiçbir haritada göremezsiniz bu sınırı; ama İsviçrelilerin bilincine küçük yaştan itibaren yerleşen ve çok sık aşılmayan bir sınırdır bu. Swisscom için yapılan bir araştırmaya göre, Almanca konuşan İsviçrelilerin yarısı yılda sadece bir kez batıdaki Fransızca konuşulan bölgeye geçiyor. Yüzde 15'i ise hiç geçmemiş. Kimileri bunu, insanların bunu geçici bir göç gibi algılamasına, dilini anlamadıkları bir yere gitmeyi tehlikeli bulmasına bağlıyor. İsviçre'de okulda birkaç yabancı dil seçilebiliyor. Çok dilli bir ülkede yaşamak bazen fazladan iş de gerektirebiliyor. Örneğin gıda ürünlerinde malzeme listesi Almanca, Fransızca ve İtalyanca basılmak zorundadır. Ama birçok insan bunu yük değil, nimet olarak görüyor. İngilizler için kibarlık, İtalyanlar için moda, tarz ne ise İsviçre için de çok dilli olmak öyle bir şey - büyük bir gurur kaynağı.
Ancak İsviçreliler tipik mütevazı tavırları nedeniyle olsa gerek bu gururu da yeterince sergilemiyor. İsviçreliler insanların kaç dil bildikleriyle övünmelerini veya başka konularda övünmeyi hoş karşılamıyor. Sınır denince akla gelen ilk şey siyasi sınır oluyor; iki ulusu birbirinden ayıran fiziksel bir duvar belki. Ama başka tür sınırlar da var: Kültürel sınırlar, dil sınırları, zihinde oluşmuş sınırlar, vb. Kimse bunu İsviçrelilerden daha iyi bilemez. Onlarda farklı diller ve kültürler var, ama mucizevi bir şekilde bir arada duran ve hiç aksamadan işleyen bir sistem.
Belçika ve Kanada'da da farklı diller konuşuluyor, ama bu nedenle bazı sorunlara rastlanabiliyor. Peki, İsviçre nasıl oluyor da bu sorunları yaşamıyor? Bunda paranın da payı var elbet. İsviçre dünyanın en zengin ülkelerinden biri ve demokrasi gelenekleri eskiye dayanıyor. Birçok sorunda halka danışılan, birçok konuda özerk hareket eden kantonlardan veya bölgelerden oluşan bir federasyon burası. Onları bir arada tutan şey ise gönüllü birlikteliğe dayanan bir ulus olmaları. İsviçreliler buna özel bir anlam yüklüyor: 'Birlikte yaşama arzusuyla doğan bir ulus olmak'.
Çok dilli olmanın tarihsel geçmişi de eskilere dayanıyor. Burası birçok dil grubunun kavşak noktası durumunda. Bu gruplar dağlarla birbirinden ayrılmış. 7000 yıl önce İsviçre "hem her şeyin ortasında hem de kenarındaymış" diye açıklıyor Laurent Flutsch, Brugg'daki Arkeoloji Müzesi'nde 'İsviçre'yi Bir Arada Tutan Görünmez Sınır' adlı serginin küratörü. Günümüz İsviçre'si 1848'de kurulduğunda dil sınırları zaten vardı. İsviçre'de dört resmi dil var: Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanşça. Farklı dillerin neden olduğu sorunları aşmak için İngilizce giderek daha fazla kullanılıyor.
Dillerin kendi içinde de bölündüğü söylenebilir. Örneğin Almanca konuşan kantonlarda İsviçre Almancası konuşulurken, okullarda standart Almanca öğretiliyor. İtalyanca konuşulan Ticino kantonunda ise dile birçok Almanca ve Fransıza kelime girmiş. Dil kader olmayabilir, ama konuştuğumuz kelimelerden daha çok şeyi belirler. Dil kültürü şekillendirir, kültür ise yaşamı. Bu nedenle İsviçre'deki 'görünmez sınır' dilde geçerli olduğu kadar kültürel olarak da geçerlidir.
Sınırın farklı taraflarında hayatın akış hızı da farklıdır. Fransızlar daha telaşsızdır. Hala hafta içi bir bardak beyaz şarap içmek normal akışın bir parçasıdır. Almanların espri anlayışını sınırlı bulanlar, kuralcılıkta Japonlardan daha katı olduklarını düşünenler az değil. İsviçre'nin İtalyanca konuşulan bölgesinde farklılıklar çok daha belirgindir. Nüfusun sadece yüzde 8'i İtalyanca konuşuyor ve bunların çoğu güneydeki Ticino kantonunda yaşıyor. Ticino'da her şeyin İtalya'dakine benzediği, tek farkın burada her şeyin çalışıyor olduğu anlayışı yaygın. Ülkeye dışarıdan gelen yabancılar bu kadar dille her şeyin tıkır tıkır işlemesine şaşıyor önce. Örneğin konferanslarda sunumlar dört farklı dilde yapılıyor ve hiçbir sorun çıkmıyor. Ama bir süre kaldıktan sonra bu çok dilli ortamın insanın dünyaya bakışını değiştirdiğini vurguluyorlar.
İsviçre'de konuşulan diller eşit dağılım sergilemiyor. Ülkedeki 26 kantonun 17'si Almanca, 4'ü Fransızca, 1'i İtalyanca konuşurken 2 kantonda iki dil, 1 kantonda ise üç dil konuşuluyor. İsviçre nüfusunun yüzde 63'ünün ana dili Almanca. Dünyada İsviçreli olmak deyince akla gelen dakiklik ve hoşgörü gibi birçok özellik aslında İsviçre'de Almanca konuşulan bölgelerin özellikleri daha çok. Almanca dili ve kültürü, başta iş dünyası olmak üzere birçok alanda baskın görünüyor. Bu durum zaman zaman bazı sorunlara yol açabiliyor; ama İsviçre politikasına damga vuran pragmatizmle bu sorunların da aşılabileceğine inanılıyor. Zira İsviçre'nin ulusal dili aslında uzlaşmadır.
Kaynak: BBC