İstanbul’un ikinci tepesi: Çemberlitaş
Yedi tepeli şehrin ikinci tepesi Çemberlitaş... Suriçi dendiğinde akla düşen ilk yerlerden biri semtle aynı adı taşıyan anıt. Bugün İstanbul diye bir yer varsa; yanından çokça turistin geçtiği bu alan, şehrin var edeni. Bu semti gezerken mola durakları Bizans’tan Osmanlı’ya, oradan Cumhuriyet’e uzanıyor...
İstanbul’u kuran adam İmparator Konstantin, ‘çemberli taş’ı Roma’dan getirtir ve yeni dünyaya yeni mesajı vermiş olur böylece. Bugün artık var olmayan kendi heykelini de bu eserin üstüne kondurur. 22’nci Osmanlı padişahı II. Mustafa saltanatında çıkan bir yangın bu yapıya da zarar verir. Padişahın emriyle kaide, çemberlerle koruma altına alınır. İşte, o günden bu zamana hâlâ kenti selamlıyor, Bizans’tan Osmanlı’ya oradan Cumhuriyet’e uzanan halatı ellerinde tutuyor Çemberlitaş. İmparatorluğun ilk barok camisi de Çemberlitaş’ta.
Nuruosmaniye’nin sarnıcı
Osmanlı İmparatorluğu’nda Osman adında üç padişah var: Biri devlete adını veren Osman Gazi, diğeri Yedikule’de katledilen ve ‘Genç’ diye anılan II. Osman, sonuncusuysa hepi topu üç sene hüküm süren III. Osman. Ağabeyi I. Mahmut 24 yıl saltanat sürdüğü için Osmanlı’da en uzun süre taht yolu gözleyen şehzade olmuş. Belki de bu yüzden imparatorluğun ilk barok camisi sayılan, 1755’te açılan Nuruosmaniye Camisi’nin inşaatına ağabeyi başlamasına rağmen kitabesine kendi adını yazdırmış. Semavi Eyice’nin dediği gibi padişah, yapıya ‘Nûr-ı Osmânî’ adını vermekle görünüşte hanedanın ismini, gerçekte kendi adını ölümsüz kılmış, şüphesiz. Bu arada caminin altında bir de sarnıç var; bienal zamanları kapısını açıyor, bu vakitleri kaçırmayın. Bu bölgeye gittiğinizde Çuhacı Han’a da yolunuzu düşürün. Her ne kadar fiyatlarını yabancı turistlere göre ayarlasa da ‘Dönerci Şahin Usta’ da lezzet molası için iyi bir durak.
İmparator Konstantin, ‘çemberli taş’ı Roma’dan getirtmiş, o dönemde üzerinde kendi heykeli varmış.
Semtin sükûnet bahçesi
Bölgede görülmesi gereken bir diğer önemli eser de Atik Ali Paşa Camisi. 16’ncı yüzyıla tarihlenen cami, Çemberlitaş’ın sükûnet bahçelerinden. ‘Forum Konstantin’ üzerinde yükselen yapı, erken dönem Osmanlı mimarisinin nadide eserlerinden. Camiyi 8’inci Osmanlı padişahı II. Bayezid’in başbakanlarından Atik Ali Paşa yaptırmış. Cami çok güzel. Semavi Eyice’yi yeniden misafir edelim: “Atik Ali Paşa Cami çifte kubbenin örttüğü ve birer sütunla ayrılan yan kanatları, enine gelişen cami tipinin bir örneği. Edirne’de Üç Şerefeli, Manisa’da Sultan, Amasya’da Beyazıt, İstanbul’da da ilk Fatih ve Beyazıt camilerinin gelişme zincirinin bir halkasını teşkil ediyor.” Avlunun içindeki Bena Dondurma’ya da mutlaka uğrayın. Ciğerci Basri, Döner Bank ve pek tabii Dayday Pastanesi’ni de lezzet durakları listenize ekleyin. Dönüyoruz dolaşıyoruz Çemberlitaş Sütunu’na yaslıyoruz sırtımızı. Hemen yakınında 1939’dan beri açık ‘Çemberlitaş Köftecisi’ var. Rumeli köftesi tadı almak isterseniz Üsküplü Usta’ya uğramanızı salık veririm.
Aynı hizada Vezir Han’ı göreceksiniz. Yapıyı, 17’nci asrın önemli isimlerinden, başarılı bir asker olduğu kadar, entelektüel bir zevke de sahip Köprülü Fazıl Ahmet Paşa yaptırmış. Şayet paşanın zamanında yaşasaydınız ve handa konaklamak isteseydiniz şu şartı yerine getirmek mecburiyetiniz vardı: Burada misafir olmak için günde en az 20 sayfa kitap okunacak! Böylesi geçmiş zaman oyunlarını içinde barındıran Vezir Han’da son ustaların incelikli vakitlerden kalma dükkânlarına ve tabii hanın tepesinden şehre sessizce bakın. Nuruosmaniye’yle göz göze geleceksiniz ilkin.
III. Osman’ın saltanatı döneminin en yerinde uygulaması, yani üzerinde en çok durduğu yasak Anadolu’dan İstanbul’a yönelen göçle alakalı olanı. Hükümdarın zamanının çok ötesindeki emriyle İstanbul’da işi olanların ancak bir-iki kişiyi geçmemek şartıyla geçişlerine izin verilmiş. Padişah, şimdi benim gibi Vezir Han’dan yaptırdığı camiye baksa sanırım Tevfik Fikret gibi konuşmaktan kendini alamazdı: “Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içinde ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın/Ey köhne Bizans, ey büyüleyici koca bunak/Ey bin kocadan artakalan bakir dul/Güzelliğinde henüz tazeliğin sihri aşikâr/Hâlâ seyreden gözler üstüne titrer.”