İnsanlık tarihinin en kıymetli kazısı / Urfa (Göbeklitepe)
Verimli hilalin nadide parçalarından biri olan, Göbeklitepe, Karacadağ, Nevala Çori’yi ve daha sayısız neolitik kıymeti bağrında taşıyan Urfa’yı, şu hayatta en az bir kez görmek şart. Ha bir de sofrasına oturup yemeğe dalarsanız, kalkıp gitmek iyice zorlaşabilir.
Şimdiki hali her ne kadar pek iç açıcı gözükmese de, gezegenin bu noktasında insanlık ‘kültür’ tarihinin ilklerinin yaşandığını biliyoruz. Verimli hilalden bahsediyoruz; Gazze’den, Anadolu’nun güneyine Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün ve İsrail’i de içine alan coğrafyadan yani. Bugün, bu toprakların kulakta ve ruhta yarattığı tını çok parlak değil belki ama bundan 10-12 bin yıl öncenin fiyakası çok büyüktü.
12 bin yıl önce insanların mağaralarda taş devrini yaşadığı düşünülürken Göbeklitepe, dönemin uygarlığının çok daha ileri düzeyde olduğunu ortaya koydu.
İnsanlık kültür tarihi dedik, şaka maka değil. Zira, şu ana kadar elde edilen bilgiler bile, insan evladının avcı-toplayıcı düzenden yerleşik evreye geçişine dair bilinenleri altüst etti. Ki daha da kazılmaya devam edecek. Arkeoloji tarihinin en kıymetli kazı alanlarından Göbeklitepe’nin, memleket topraklarında olduğunu bilmek ve uçakla 1,5 saatte ulaşabilmek, hem de vizesiz tarifeden, hiç de az bir şey değil... Malum; insan öyle kolay kolay MÖ 9500’lere gidemiyor başka topraklarda.
Göbeklitepe’den anladığımız bir o kadar da varyeteli yolculuğunu bir yana koyup, şehre geçelim. Hem biraz da zorunluyuz, çünkü şu anda kazı alanına geçici bir çatı kurulmuş ve bu çatıyı tutan kasnaklar nedeniyle de, o güzelim T biçimli dikili taşlar görünmez olmuş. Kalıcı bir çatı projesi de yakında hayata geçirileceği için, kazı alanı bir müddet kapalı olacakmış ki bölgeye gitmeye niyeti olanlar, kontrol etmeden harekete geçmesin.
Memleketin en büyük ve herhalde en genç müzesi Şanlıurfa Müzesi (hemen dibindeki Mozaik Müzesi) telafi için elinden geleni yapıyor. 34 bin metrekareye yayılmış bu arkeolojik müze, barındırdığı buluntu ve canlandırmalar ile adeta insanlık tarihinin hakiki bir kronolojisi. Sırasıyla Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik, Tunç ve Demir Çağı, Roma ve İslami dönem eserleri arasında gezinirken, gerçek boyutlarında yontulmuş Göbeklitepe heykelleri yanında, yine Göbeklitepe ve Nevala Çori’den çıkarılmış ve gezegenin başka hiçbir yerinde göremeyeceğiniz kıymetlerle temas ediyorsunuz. Mozaik Müzesi de, mozaiklerin bizatihi bulunduğu yerin üstüne konumlanması ile ayrı bir güzellik. Bu vesileyle Aşil’in (Achilles) hayatının anlatıldığı ve küçük taşlardan yapılmış olan taban mozaiğine (ve bu mozaiğin üstüne müze kurmayı akıl edenlere de) şükranlarımızı sunalım.
TAŞ USTALIĞI CANLANIYOR
Taş İşçiliği Atölyesi Projesi - Anadolu Efes, UNDP ve Kültür Bakanlığı işbirliğinde yürütülen ‘Gelecek Turizmde’ projesinin daveti olmasa belki de bir müddet daha buraları göremeyecektik. Büyük bir iş yapıyorlar; artık iyiden iyiye sönümlenmiş ‘taş ustalığı’nı tekrar canlandırma hamlesi. Urfa mimarisini yeniden canlandırıp, taşa tekrar ruhunu vermek için çoğu kadın 6 taş işçisi, hocaları Ali Cihanbeyli öncülüğünde çalışıp duruyor.
ÖZGÜN LEZZETLER
Urfa ve yemek... Bu tip mevzular netameli, zira yazarak değil yiyerek yapılması gerekiyor. Çiğköfteden Urfa biberine, ‘boranı’dan ‘lebeni’ye daha 24 yemeği/ürünü tescilleme peşinde olan bu mutfaktan bir liste verelim ki sofraya ‘dikkatle’ oturulsun. Hem konukseverliği hem de yemek malumatı için Cevahir Han’ın sahibesi Asuman Yazmacı’ya da ayrı bir şükran sunalım.
Borani
Borani: Malzemeleri nohut, kuzu eti, börülce, ince pazı kökleri. Üstüne küçük kıtır köfte ve sarmısaklı yoğurt.
Bostana
Bostana: Salata ama ne salata. Malzeme listesi memleket gibi; yani çokkültürlü.
Lebeni: Güzel bir başlangıç; soğuk çorba.
Ağzı açık: Domates salçalı ve baharatlı küçük pide...
Dolmalı köfte: İçliköfteden farklı olarak içeriğine çiriş katıyorlar.
Patlıcanlı kebap: Ama fena bir kebap.
Şıllık/Şıllıki: Bir çeşit cevizli hamur işi tatlı. Şıllıki Kürtçe’de ‘cıvık hamur’un adı.
Künefe: Daha da bir şey demeyeyim...sunalım.