GeriSeyahat İnsan yiyen insanlar
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İnsan yiyen insanlar

İnsan yiyen insanlar

Yaşamın en kötü günü. Tüm yaşamların en kötü günlerinin ortak noktasını bulduk galiba, hep birlikte. İşte sizden gelenler ve benim eklediklerim.

Yaşamın en kötü günü? Yaşamınızın en kötü günü? Nasıldı? Nasıl bir şeydi? Nasıl oldu? Ne oldu? Olanların içinde en kötüsü neydi? Vee bütün bunlar asıl niye oldu?

 

Bu satırları yazarken, bir taraftan da sizlerden gelen maillerinizi cevaplıyordum. Ne kadar da çokmuş yaşanan kötü günler? Ve ne kadar da acımasızmış hayat?

 

Adına insan denen hazineden bahsedip duruyorum, iki yıldır bu köşeden. Meğerse hazineyi tüketen de, yine o bir hazineymiş.

 

‘Altın Beyinli Adam’ bir kadeh içki için satıyordu beynini, barmene. Gıdım gıdım koparttığı beyninin minik parçalarını barmene her uzatışında, kaçınılmaz sonu kendi elleriyle yaptığının ne kadar farkındaydı acaba? Ya da dönüşü olmayan bir yola mı girilmişti, dersiniz? Ya da, bir eliyle çalmaya uzanan eline, diğer bir eliyle olmaz diye çimdik atan, kleptoman ikilemini mi yaşıyordu, kim bilir?

 

Bilinen bir şey varsa, o da; yaşamın en kötü gününün insan yiyen insanlar tarafından yaratıldığıdır. Tamam, kazaya, kadere biz de inanıyoruz. İçimizde ve dışımızdaki şeytanlar bizim de bilgimiz dâhilinde. Ama galiba en kötü günün kesişme noktasında, insan yiyen insanlar kadar acımasız hiçbir şey yok, şu yaşamda.

 

İnsan yiyen insanlar. Bunlara niçin Yamyam’lar demediğimi merak etmiş olabilirsiniz. Yamyamlar Pueblo Kabilesi gibi, bir açlık, bir kıtlık veya bir kara cahillik sonucu, insan eti yemiş olabilirler. Veya diyelim ki bunu zevk için yapmış olabilirler. Her iki durumda da, canına kıydıkları kişiler, mutlaka kendi kabileleri dışından oluyordu. Bir ikincisi, yedikleri kişinin işini bitiriyorlardı, yaşamına son veriyorlardı.

 

Halbuki insan yiyen insanlar, ki ben onlara İnyam’lar diyeceğim, bizim kendi içimizden çıkıyor. Kendi bağrımızdan. Kendi ailemizden. Kendi şirketimizden. Kendi sevdiklerimizden. Ve inyam’lar, yedikleri insanları öldürmüyorlar. Süründürüyorlar. Parça parça ediyorlar. Lime lime doğruyorlar. Kezzap döküp yakıyorlar. Ciğerlerini parçalıyor, kalplerini deşiyor, beyinlerini kemiriyorlar. İnyam’lar, bir kez bir insana dokundu mu, Amazon nehrinde yaşayan elektrikli yılan balığı "Electrophorus electricus"lar gibi, çarptığı her canlıyı kötürüm ediyorlar. Sakat bırakıyorlar.

 

Yamyam’lar insanlarla besleniyordu. Belki bunun için olsa gerek, İnyam’lara göre daha insaflılardı.

 

Halbuki İnyam’lar, hırsla besleniyorlar. Nefretle, endişe ile, öfke ile, kibirle besleniyorlar. Evrenin en acımasız duygusu olan yok etme duygusu ile besleniyorlar. Hatta yok etme süründür duygusu ile. Ve bu duygular evrenin en kötü duygusu olan cahillikle birleştiğinde, acı kaçınılmaz oluyor.

 

İnyam’lar, edepsizlikle besleniyorlar. Delilikle, isyankârlıkla, korkuyla, tembellikle, yalanla, yanlışla, dolanla, talanla, hortumla besleniyorlar.

 

İnyam’lar, açgözlülükle, şımarıklıkla, kendini bilmezlikle, kabalıkla, vurdumduymazlıkla, aymazlıkla, ahlaksızlıkla ve inançsızlıkla besleniyorlar.

 

İnyam’lar, kıskançlıkla, ayıplama ile, kendini üstün ama başkalarını hor görme ile besleniyorlar.

 

İnyam’lar, takıntılarla, paranoyayla, şizofreniyle besleniyorlar. Onların can damarı olan toleranssızlıkla beslenip, yaşam karartmak üzere, hayat buluyorlar.

 

İnyam’lar, vicdansızlıkla, insafsızlıkla, kararsızlıkla, haksızlıkla, sadakatsizlikle besleniyorlar. Kendilerine ördükleri sahtekârlık kabukları yüzünden gerçek yüzlerini göstermedikleri için tuzaklarına kolayca düşürdükleri avlarını, afiyetle zıkkımlanırken, kaç yaşamı kararttıklarının bilinçsizliği ile besleniyorlar.

 

Bir kez dişlerini geçirdikten sonra, yiyemeyeceklerini anlıyorlar, adına insan denen bu değerli varlıkların. Ama sırf zarar vermek adına inatla besleniyorlar. İnatla saldırıyorlar. İnatla parçalıyorlar.

 

İşte böyle dostlarım. Kişi ve yer ayrıntısına girmeden, sizden gelenler ve benim eklediklerim bunlar. Herbir kelime, yaşadığınız acı dolu çaresiz anlarınızı temsil ediyor. Herbir kelime, boğazınıza düğümlenen hıçkırıklarınızı, sessiz çığlıklarınızı ve yedi göğe yükselen feryatlarınızı temsil ediyor.

 

Bunlar olmuş en kötü gününüzde. Bunları yapmışlar siz de.

 

Ve İnyam’lar, bütün bunlara alışkanlık adını taktıkları bir yok ediş sarmalını ekledikleri için, sessiz çığlıklarımız daha uzun bir süre devam edeceğe benziyor.

 

Bize de, onların kötülük kasırgasıyla harap ettiği yürekleri onarmak kalıyor.

 

Ve de insan olduğumuza şükretmek. Öyle değil mi? Ya bir de inyam olsaydık? Galiba başımıza gelen, o yaşamın en kötü günlerinin en güzel en muhteşem yanı da bu olsa gerek. Ya bir de o en kötü günleri yaşayan değil de, o günü yaratan kişi olsaydık?

 

Haftaya iyi günler, en iyi günler ve en mutlu günlerin sırlarında buluşmak üzere. Tabi, en mutlu gününüze dair, 50 kelimeyi geçmeyen anılarınızı munir@munirarikan.com‘a bekliyorum. Sahi, yaşamın en mutlu gününde ne oldu?

 

Munir@MünirArıkan.com

NLP Trainer Düşünce Koçu

False