GeriSeyahat İnsan ve Petrol
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İnsan ve Petrol

İnsan ve Petrol

Her insan keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir. Birkaç gündür bu söz zihnimi daha çok meşgul ediyor. Bir eğitim programı nedeniyle, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı için Ankara, Batman, Adıyaman bölgelerinde dolaşıp duruyoruz. Raman’ı, Batı Raman’ı, Hasankeyf’i, Kahta’yı, Adıyaman’ı geziyoruz.

Konumuz Eğiticinin Eğitimi ama eğitim verdiğimiz insanlar nedir, nerede çalışır, ne yer ne içer, hangi şartlarda çalışır, hangi ekipmanları kullanır?.. Bunları anlamadan eğitim olur mu? Biz de kuyu kuyu dolaşıp, işin özünü anlamaya çalışıyoruz. Arkadaşlar da eksik olmasınlar, öyle bir yardımcı oluyorlar ki, ancak bu kadar olur.

 

Hiçbir işin özü ve püf noktası elbet 10-15 günde anlaşılmaz. Ama hiç olmasa anlamaya çalışmak da bir erdem. Boş vermemek. Dolu dolu yaşamak. Ümitlenmek.

 

3-0 mağlup başlanan rövanş maçı gibi değil mi hayat? Evde, okulda ve işte gol yiyerek başlıyoruz yaşama. Biz pes ediyoruz ama, 3-0’lık maçın rövanşına çıkan futbolcular asla pes etmiyorlar. Çabalıyorlar. Didiniyorlar. Yırtınıyorlar. Maçtan önce yaptıkları onca antrenman da cabası. Dünyadaki hiçbir maçta, maçtan önceki antrenmanda planlanan oyunun yüzde yüzü yapılamaz. Ama nasıl olsa yüzde yüzü yapılamıyor diye de, hiçbir antrenman iptal edilmez. Bütün çaba, birazcık daha fazla katkı sağlayabilmek.  

 

Burada, bir yüzü Batı Raman’a bakan kurumun penceresinden sizlere bu yazıyı yazarken, aklım hep yerin binlerce metre altındaki cevherde. Petrolde.

 

İşim gereği, eğitim verdiğim kurumdakiler, yerin altındaki cevherle uğraşırken ben de (yine işim gereği) yerin altını üstüne getiren bu insanların içindeki cevherle uğraşıyorum.

 

Acaba şu kıraç arazilerle, şu güleç insanların bir benzerliği var mı? Birkaç gündür aralarındaki benzerliği düşünüyorum hep.

 

Her şeyden önce her ikisinin içinde de bir cevher var. Arazide petrol, altın, bor, elmas... İnsanda potansiyel, yetenek, bilgi, duygu, düşünce.

 

Her ikisinin de dışından bakıldığında, içindeki cevher anlaşılmıyor. Kim derdi bundan 70 yıl önce Isparta’nın İslamköy’ünde kısa şortla koyunların peşinden koşan bir Çoban Sülo, bu ülkede onca yıl başbakan ve cumhurbaşkanı olacak?

 

Kimin alnında yazıyor. Ne olacağını kim garanti edebilir? Ne olacağını kim bilebiliyor. Bilinen tek gerçek, insanın kendi potansiyellerini ortaya çıkarabileceği olaylarla
karşılaşabilmesi, yani kaderi. Kader asla şaşmıyor, tecelli ediyor. Ama nasıl olsa alın yazısı diye, bize düşen rollere uygun davranmazsak da, şans ortaya çıkmıyor. Zaten şans için, insanın hazırlıklı olarak fırsatlarla karşılaşabilmesi demiyorlar mı?

 

Gerisi yalan. Var olan tek gerçek ise, alınterimiz. Herkes çalıştığı ölçüde kazanıyor. Ama bu çalışmada da külfetine katlanmadığımız hiçbir şeyin nimetine kavuşamıyoruz.

İnsanlar, bir yığın petrol mühendisi ve jeolog, yerin altındaki potansiyel cevheri anlamak için, bir yığın gözlem yapıyor.

 

Hidrokarbon varlığı ispat edilmiş veya henüz hiç çalışılmamış bölgelerde jeolojik ve jeofizik saha çalışmaları, arama ve tespit sondajları ve keşifler yapılıyor. Sondaj, kuyu tamamlama ve araştırma birimleri durmaksızın çalışıyor. Ne için? Toplam 693 kuyuda, yıllık 12 milyon varil petrol üretmek için (Tabi aslında sadece petrol üretmiyorlar. Çünkü petrol çıkartılırken, yerin altından çıkartılan mayi içerisindeki su, gaz ve petrolle birlikte çıkıyor). Dinamitler patlatıyor, kablolarla sarsıntılar yapıyor ve o anda çektikleri fotoğraflarla yerin altında petrol olup olmadığını anlamaya çalışıyorlar. Laboratuarlarda analizler yapılıyor. Çalışıyor, çabalıyorlar.

 

Bir yığın kalifiye insan, şu kıraç arazilerin içindeki cevheri yeryüzüne çıkartmakla uğraşırken, biz de adına eğitim dediğimiz, öğrenim dediğimiz, seminer vs. dediğimiz bir sürü işlemle insanda var olan potansiyeli ortaya çıkartmaya çabalıyoruz.

 

Acaba bu çocukta iş var mı? Acaba işe yarar mı? Yararsa acaba ne işe yarar? Petrol için arazide sismik araştırma, potansiyel için ise, insanda karakter tahlilleri yapıyoruz. Ama her ikisini de anlamak için bir sarsıntı gerekiyor. Sarsmak şart. Öyle hoşsohbet anlarında anlayamıyoruz insanı. Kriz anında çıkıyor içindekiler, tıpkı petrol gibi. Sarsılmak şart yani.

 

Yerin altındaki petrolün kalitesine gravite diyorlar. Bizdeki 12 gravite petrol, zift gibi bir şey. Rengi koyu katran. Kapkara, yoğun bir şey. Ama Arabistan’da çıkan 25-30, hatta 50 graviteye kadar petrol var. Petrol yeşili de oradan geliyor. Kaliteli petrolün rengi yeşile, akışkanlığı mazota ve hatta benzine yakın. Arabistan’daki petrolün çıkartılışı da bu nedenle çok kolay. Hatta çoğu zaman, artezyen olarak fışkırıyor, mübarek.

 

Ama bizdeki neredeyse katranlaştığı için, hiçbir pompa onu yerin üstüne çıkartamıyor. Çıkartmak için, akışkanlığını arttırmak gerekiyor. Ve bu nedenle yerin altına gaz pompalıyorlar. Bu gaz oradaki katılaşmış katmanı akışkan hale getiriyor. Ve öylece petrolü çıkartabiliyorlar. İnsanın da taşlaşan kalbini yumuşatmak için, içine duygu pompalamak, sevgi gazı, mutluluk gazı pompalamak mı gerek acaba?

 

Arazideki petrolün varlığı keşfedilince, sondaj ekibi, kuyu tamamlama ekibi, en nihayetinde at başı diye tabir ettiğimiz sondaj pompasını kuran ekip gelip, petrolü çıkartıyor. İnsandaki potansiyelin ortaya çıkabilmesi için de, aileyle, okulla, iş yeri ile uyuşan çalışmalar şart.

 

Petrolü yeryüzüne çıkartan (o filmlerde gördüğümüz) at başı pompa, zannettiğimiz gibi kendi kendine çalışmıyor. Kuyuların yanına gidince anlıyorsunuz. At başı denilen ve petrolü yukarıya çeken pompa da, bir elektrik motorunun çevirdiği kayışlarla çalışıyor. Yani kendi kendine hiçbir şey yok şu dünyada. Tıpkı eğitimciler gibi. Onların da insanın içindeki cevheri, potansiyeli keşfedebilmesi için, bir yerlerden enerji alması, destek bulması şart. At başı pompa gibi, kendilerindeki mekanik güç her zaman işe katkı sağlıyor ama o gücün devreye girmesi için, elektrik enerjisi şart. İnsanın potansiyelini keşfetmeye çalışan eğitimcilerin elektrik motoru, eğitimcinin içsel ve dışsal kaynaklarını oluşturuyor.

 

Bir ülkede, insanların içindeki petrolü ortaya çıkartan eğitimci pompalara, petrol pompalarına verildiği değer kadar değer verilmez, arızalandıklarında vakit kaybetmeksizin onarılmaz ve periyodik bakımları muntazaman yapılmazsa, petrolü unutun. Cevheri, enerjiyi ve potansiyeli unutun.

 

Dedim ya, yeryüzüne çıkan şeye mayi diyorlar. Yani sıvı. Bu mayinin içinde su da var. Yarı katran gibi  görünen bu akışkanı, birkaç işlemden geçirdiğinizde, en alta su birikiyor. Petrol üste çıkıyor.

 

Tıpkı insan da böyle değil mi? İçinde hem yanıcı ve yakıcı,  hem de söndürücü ve serinletici huyları var. Bu iki tezadı, tıpkı ateşle barut gibi birbirinden ayırmak da eğitimcilere düşüyor. Eğitilmemiş insanların ortalığı yakıp kavurmaları ya da görünüşlerindeki işe yaramazlık, bu eğitim ayrıştırmasının yapılmamasından değil mi zaten?

 

Bölgelerdeki petrol depolama merkezlerinde, petroldeki bu suyu ayrıştırmak için 3 değişik ünite var. Oralardaki işlemlerden sonra suyu tamamen ayrıştırılan petrol, boru hattından BOTAŞ kanalıyla Tüpraş’a yollanıyor. Onlar da o petrolden fueloil, mazot, benzin vs. üretiyorlar.

 

İnsan da aynı şekilde. Eğitim ve öğretim sonucu, hangi işe uygun olduğu, yetenek ve kabiliyetlerinin ne olduğu ile ilgili olarak, değişik kanallardan, en nihayetinde olması gereken yere götürülüyor. İşe yarayacağı yere.

Ama benzine su karıştıran insafsız istasyon sahipleri gibi saf ve temiz insanın içine de su karıştıran, üstelik pis su karıştıran insafsızlar var. Ve verdiğiniz bütün emek boşa gidiyor tabi. O kadar uğraş, uğraş. Sonra aile, okul, toplum ve medyadan oluşan her tarafı eşkenar dörtgeninde, o tertemiz insan bozulsun, heba olsun gitsin… Yazık.

 

Ve son olarak bu güzide kurumun bütün takımdaşlarının bunca çabası ne için biliyor musunuz? Üretime dönüştürebildikleri petrol sadece topu topu yüzde 1’miş. (Maksimum yüzde 7) Aman dikkat yüzde 1! Hadi bilemedin yüzde 7. O kadar!

 

Halbuki biz insanlara yapılan yatırımın, eğitimin geri dönüşümü sonsuz. Arazideki rezervler 30 yıl sonra bitiyor. Ama biz insanların potansiyeli asla ve asla bitmeyecek.

 

Petrolün alternatifi var ama insanın asla. İnsanın insan olarak görüldüğü ve ona hak ettiği değerin verildiği günleri görebilmek ümidi ile. Unutmayın, her insan keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibidir… Ve gerekli çabalar yapılmadan, varlığımız onun varlığı için adanmadan, ondaki potansiyelle ilgili atıp tutmak, bizi her geçen gün o hazineden uzaklaştırır.

 

İnsanın içindeki cevheri keşfetmek için de, kara altın petrol için gösterilen çabaların -hatta ülkeleri birbirine düşüren şu kavgaların- olması temennisiyle.

False