İki teker, bir dünya
Elektronik mühendisi Savaş Balaban (40), bir süre farklı sektörlerde satış alanında çalıştıktan sonra kendisini yollara vurdu. 2005’te motosikletle İstanbul’dan Katmandu’ya gitti. 2009’da Amerika’yı kuzeyden güneye geçti. Geçen yıl Orta Asya’da iki buçuk ay yolculuk yaptı. Balaban’la yolu ve yolculuğu konuştuk.
Gezginlik serüveniniz ne zaman başladı, nasıl gelişti, bugüne kadar kaç ülke gördünüz, ne kadar zamandır motosikletle şehirler arası; ülkeler arası gezilere çıkıyorsunuz?
- Babam seyahat etmeyi çok sevdiği için küçük yaşlardan itibaren, okulların tatil olduğu zamanlarda Türkiye içerisinde seyahat ederdik. Tek başıma ilk seyahatim üniversite öğrenciliğim sırasında sırt çantası ile KKTC’ye olmuştu. Çalışmaya başlayıp kendi paramı kazanmaya başladığımda yarısı peşin, yarısı taksitle 5 yaşındaki ilk motosikletimi almıştım. Yurtdışına ilk çıkışımsa 1997 yılında Amsterdam’a dört günlük bir iş seyahatiyle olmuştu. Motosikletle ilk yurtdışı seyahatimse 2003 yılında tek başıma İtalya, Fransa ve Yunanistan’ı kapsayan iki haftalık bir seyahatle başladı. Daha sonra yakın arkadaşım Koray Özden ile 2005 yılında motosiklet sürücüleri arasında ‘hac yolculuğu’ olarak anılan meşhur İstanbul-Katmandu rotasını İran, Pakistan ve Hindistan üzerinden bir aylık bir sürüşle Nepal’e vararak yaptık. Bugüne kadar çoğunluğu motosikletle olmak üzere 66 ülkede bulundum.
Neden motosikleti tercih ediyorsunuz, öncelik gezide mi motosiklete binmekte mi?
- Emin Çizmeci’nin Dünya Nasıl Gezilmeli adında bir kitabında okumuştum ve çok hoşuma gitmişti. İmkânınız varsa dünyayı yürüyerek gezin diyordu... Yapamazsanız bisikletle onu da yapamazsanız motosikletle, en olmadı otomobille ama uçakla değil. Seyahat ederken ve özellikle motosikletle keyif için seyahat ederken amaç bir an önce hedeflenen yere ulaşmak olmuyor. Yolculuğun kendisi, oraya ulaşmak için geçilen yerler, bazen yaşanan zorluklar, sıcak, soğuk, yağmur gibi her türlü yol şartı seyahatin hamuruna katılıyor ve bu şekilde mayalanıyor. Yavaş yavaş sindirerek tadına vararak yol almak, ulaşılacak noktayı akıldan çıkarmadan atılan her adım, alınan her metre yol ayrı bir değer katıyor yolculuğa. Aslına bakarsanız bisikletle seyahat etmeye cesaret edemediğim için motosikleti tercih ediyorum. Öncelik motosikletin kendisi değil bana yaşattıkları, deneyimlemem için bana sunduğu fırsatlar. Çevreyi hissederek, geçtiğiniz yerdeki kokuları alarak yol almak daha anlamlı benim için. Benim için motosiklet sadece iyi bir yol arkadaşı.
Bugüne kadar hangi rotalarda motosiklet yolculuklarına çıktınız, en uzun yolculuğunuz hangisiydi gün ve kilometre olarak ne kadar sürdü?
- 2005 yılında bir ay ve yaklaşık 9000 km süren İstanbul-Katmandu, 2008’de üç hafta ve 5000 km süren Suriye, Lübnan ve Ürdün’ü kapsayan Ortadoğu, 2009-2010’da 12 ay ve 46 bin km süren Kuzey, Orta ve Güney Amerika ülkelerini içeren Pan Amerikan rotası, 2011’de 15 gün ve 7250 km süren sekiz ülkeden geçen Karadeniz çevresi turu, 2012’de Kuzey İtalya, Alpler ve Balkanlar’ı kapsayan yaklaşık 3500 km’lik bir haftalık bir seyahat ve son olarak 2013’te Bodrum’dan hareketle İpek Yolu güzergâhını takip ederek İran, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Afganistan, Kırgızistan, Kazakistan, Rusya ve Moğolistan üzerinden Doğu Rusya’ya uzanan ve Vladivostok’ta sona eren iki buçuk ay ve 19.000 km süren doğu seyahati.
Yolculuklar motosikletle daha ekonomik hale geliyor mu; bütçenizi nasıl oluşturuyorsunuz, nasıl ekonomi yapıyorsunuz, çok ucuza çıkan büyük yolculuklardan örnek verir misiniz?
- Motosiklet seyahat güzergâhı ve süresiyle ilgili konularda esneklik ve özgürlük verdiği için seyahati daha ekonomik hale getiriyor. Yakıt tüketiminin daha az
olması, ücretli yol geçişlerinin daha düşük fiyatlı ve bazen tamamen ücretsiz olması, feribot, otopark ve bazen sigorta harcamalarının daha az olması yine motosikletle seyahat etmenin avantajlarından. Bir de tabii ki kıtalar arası geçişlerde hava nakliyeyi kullanma şansınızın olması ve daha ucuz deniz nakliye sağlamasını unutmamak lazım.
Seyahat edilecek bölgeye göre bütçe çok farklılık gösterebiliyor. Genelde seyahat öncesi yapılan sabit bazı harcamalar var, süre ve mesafeyle çok değişmeyen harcamalar. Mesela bir ülkede üç gün de kalsanız 30 gün de kalsanız vize almak için yaptığınız harcama sabit. Benzer şekilde yola çıkmadan önce satın aldığınız pek çok malzeme sabit giderler kısmında. Bir de süre ve mesafeyle artan harcamalar var yakıt gibi yemek gibi. Çok kaba bir hesapla günlük 30 dolar yakıt, 30 dolar yemek ve 30 dolar konaklama için bütçeliyorsunuz. Bazen hoşunuza giden bir yerde birkaç gün kalıyorsunuz, yakıt harcaması olmuyor ama bu sefer de eğlence ve yemek harcaması artıyor. Ya da iki gece çadırda kalıp konaklamaya para harcamıyorsunuz ama sonraki gün geç bir vakit girdiğiniz büyük bir şehirde yağmur altında ekonomik konaklama aramaya gücünüz kalmadığı için üç gecelik konaklama bütçenizi bir gecede harcıyorsunuz.
En ucuza çıkan seyahatimi soracak olursanız Vladivostok’tan Moskova’ya Trans Sibirya Ekspresi’yle yaptığım kesintisiz 160 saatlik – 6 günlük, tren yolculuğunu örnek gösterebilirim. Konaklama ve ulaşım için üçüncü sınıf vagonda 280 dolar gibi bir bedel ödemiştim. Trenin bir yaşam şekline dönüştüğü seyahatte yaşadıklarımın tadı hâlâ damağımda duruyor.
Los Angeles – Ushuaia rotasını neden tercih ettiniz?
- 2009 yılı ocak ayı sonunda altı seneye yakın bir süre çalıştığım işimden çıkarıldım ve elime geçen birikmiş tazminatımla ne yapacağımı düşünür vaziyette buldum kendimi. Babama göre krediye peşinat yapıp hemen bir ev almalıydım ama bu, düşününce pek heyecanlı gelmedi bana. Yola çıkmak istedim. Param bitene kadar seyahat edebileceğim uzun bir yola çıkmak... Amerika kıtasında Pan Amerikan Otoyolu olarak bilinen rotada motosiklet sürme fikri heyecan vermeye başladı. Pan Amerikan Otoyolu, kuzeyde Alaska’nın Prudhoe Körfezi’nden başlayarak yaklaşık 48.000 km sonra güneyde Ushuaia’da son bulan ve sadece Panama – Kolombiya arasında kesilen uzun bir yol. Hazırlıklarımı tamamladıktan sonra Los Angeles’a giderek oradan bir motosiklet aldım ve başından olmasa da ortasından başlayarak bu rotayı yapmaya karar verdim.
Bu rotada sizi en çok neler, nereler etkiledi, hafızanızda neler kaldı?
Los Angeles’dan Ushuaia’ya kadar 18 ülkeyi geçtiğim seyahatin neredeyse her günü unutulmazdı. Ancak insanlarının yakınlığı, misafirperverliği, yardımseverliği, lezzetli ve farklı yemekleri gibi sebeplerle benim için Meksika’nın bu seyahatteki yeri çok ayrı. Meksika’nın tüm Pasifik Okyanusu sahili kuzeyde Tihuana’dan güneyde Guatemala’ya kadar rengârenk. Aşağı Kaliforniya olarak adlandırılan bu bölge, uyuşturucu trafiğinin yoğunluğu ve uyuşturucu mafyasıyla girişilen silahlı çatışmalarıyla bilinen Tihuana’dan başlıyor ve yarımadanın güney ucundaki San Lucas’a kadar devam ediyor. İlginçtir bu bölge Meksika topraklarında olmasına rağmen Amerika’dan vizesiz girilebiliyor.
O tarafa gidecek olanlara neler tavsiye edersiniz?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları artık vizesiz olarak Meksika’ya giriş yapabiliyor. Gitmeyi düşünenlere özellikle Puerto Vallarta’yı ziyaret etmelerini öneririm. Pasifik sahilindeki bölgede dört mevsim yok, yağışlı ve yağışsız olmak üzere iki mevsim var. Haziran ortasından ekim sonuna kadar yağışlı, yılın geri kalan zaman diliminde ise yağışsız mevsim hakim. Aylara göre değişmekle birlikte yağışsız dönemde okyanus kıyısında ortalama sıcaklık 25.C derece. Banderas Körfezi’nde balinaları izlemek, meşhur Marietas Adası’nı ziyaret etmek, şehir merkezindeki restoranlarda yerel yemekleri tatmak mümkün. Özellikle hafif baharatla kavrulmuş protein deposu çekirgeyi kaçırmayın derim.