İki keyif, bir şikayet
Chaine des Rotisseurs'ün şubat ayı yemeği Sai-Thai'daydı.
Sai-Thai, son derece zengin bir mutfağa sahip ve son derece yemeğe değer veren bir ülke olan Tayland'ın İstanbul'daki temsilcisi.
Kaliteli bir restoran bu. Diyebilirim ki mönüsünün büyük bölümü Avrupa'nın önde gelen Tayland restoranlarıyla yarışacak kadar güzel.
Özenli bir servisi var ve yeni yönetimi de herşeyi daha da iyi yapabilmek için canla başla çalışıyor. Restoran zaten bu kadar iyi olunca, işi yemek olan profesyonellerin katılacağı bir toplantının Sai-Thai'da yapılacağını öğrendiğimde doğrusu heyecanlandım.
Chaine des Rotisseurs yemekleri, evsahibinin bütün hünerlerini meslektaşlarına gösterdiği şölenler aslında. Sai-Thai'deki hazırlıkların uzunca zamandır sürmekte olduğunu bildiğimden, yemeğe katılma isteğimin kabul edilmesi heyecanımı daha da arttırmıştı.
Yemekten önce verilen geleneksel kısa kokteylde Tayland Viskisi içtim. Son derece ilginç bir içki bu. Rom etkileri bulunan adı viski olduğu halde tam da viski olmayan bir aperatif.
Alkol derecesi yüksek net bir içkiydi. Şeker oranı fazla değildi bu yüzden de bunu çok sevdim.
O gece yemekte şarap ikram edilmedi. Tayland'dan özel olarak getirtilen biralar eşliğinde yemeğin yenilmesi gerektiği belirtildi.
Buna çok önem veriyorlardı çünkü şarap düşkünü birkaç dostumun bütün ısrarları bu yasağı bozmaya yetmedi. Bence iyi de oldu çünkü Thai yemekleri son derece baharatlı olduklarından şarap bu yemeklerin yanında ‘ölüme mahkumdu’. Bira ise yemeklerin tadını güzel bir şekilde açıyordu.
O geceki mönü şöyleydi.
Thai usulü spring roll
Acılı Karides çorbası
Sarmısaklı ve limonlu levrek buğulama
Taze yeşil köri soslu tavuk ve taze Paneng köri soslu dana, buharda pişmiş pilav ile.
Sebzeli ve kurutulmuş karidesli kızarmış erişte
Lamyay'lı ‘Sticky Rice’
Yasemin çayı, Luk-Chub ve Tayland kurabiyeleri ile
Evet görüldüğü gibi muhteşem bir hazırlık yapmışlar gece için.
Benim için o gecenin kesin yıldızı ‘Sarmısaklı ve limonlu levrek buğulama’ydı. muhteşem bir lezzet fırtınası yaratmışlardı bu yemekle.
Sai-Thai restoranın şeflerini, servis elamanlarını ve yönetimini o geceki performansları nedeniyle kutlarım.
* * *
İki günlüğüne Erzurum'a gittik.
Erzurum'un insanını çok sevdim.
Fazla kalamadım orada ama ilk fırsatta tekrar gitmeyi planlıyorum.
Net insanlar Erzurumlular. İçim ısındı onlara. Palandöken'de Dedeman Otel'de kaldık iki gece.
Dünyanın en önemli kayak pistlerinden bir tanesinin yanıbaşında olduğu için otel büyük bir potansiyele sahip.
Gerçi bugüne kadar büyük bir yabancı turist patlaması yaşanmamış. Daha çok iki veya üç günlüğüne Charter uçak seferleriyle gelen Rus turistler kalmış otelde.
Ancak tabii ki güzel bir otelin bu muhteşem tabiatın ortasında bulunduğu haberinin kısa sürede yayılmaması imkansızdı.
Ve dün beklenen gerçekleşti
Haftasonu için Hollanda'dan bir Airbus uçağı dolusu kayak tutkunu Dedeman Otel'e geldi.
Bu Erzurum açısından önemli bir dönüm noktası olabilir.
Avrupalı turist bu güzelliği bir kez keşfedince buraya akın akın gelmeye başlayacaktır.
Hollanda'dan gelen bu kafile öncü keşif gücü rolünü oynayacak.
Gördüklerini beğenmemeleri de çok zor çünkü otel gerçekten de müthiş bir doğanın ve kayak pistinin yanıbaşında yer alıyor.
12 kilometrelik kesintisiz kayak alanı ile burası değil Avrupa'nın dünyanın en önemli pistleri arasında, bunu da unutmayın.
* * *
Dedeman'da çok güzel vakit geçirdik. Servis elemanları çok sevecen çok canla başla çalışan insanlardan seçilmişti.
Odalar gayet rahattı. Uydu televizyona kadar her türlü konfor vardı odada.
Otelde akşam yemeklerinde açık büfe yöntemi uygulanıyor. Ben açık büfeden kesinlikle hoşlanmam.
Yemeklerin bu yöntemde mutlaka bayatlayacağını ve dahası açık büfede lezzetli bir yemek yemenin imkansız olduğunu düşünürüm.
Buna rağmen Dedeman'daki açık büfede eleştirilecek bir yan yoktu.
Yemekler son derece taze görünümdeydiler.
Otelin Ski-cafe adlı bölümünde ise sipariş üserine kömürde pişirilmiş ızgara ve özellikle lezzetli olan sucuk yemek mümkün.
Bunlar tam ski-lift'in orada bulunan açık haba barbeküsünde kızartılıp getiriliyor.
Bir öğle yemeğinde Erzurum'un meşhur yatık kebabından yedik.
Şişlere takılı olarak, lavaş ekmeğiyle birlikte servis yapılan bu yemeği otelde keyifle yedim. Ancak daha önce Erzurum'un içinde bundan tatmış olanlar şehirde yatık kebabın daha iyi yapıldığını söylediler. Bu da normaldi çünkü şehirde yatık kebabı yapan lokanta sadece bu yemeği veriyor. Ve sadece 15 kişiye servis yapıyor.
Oysa Dedeman'da günde onlarca yemek pişiyor ve yüzlerce kişi doyuruluyor. Tek bir yemeğe uzmanlaşan lokantayla rekabet edebilmeleri zaten imkansız.
Erzurum'un meşhur kadayıf sarmasından da tattım.
Gerçekten çok iyiydi bu tatlı. Dostlarım bu kez de şehirdeki lokantalarda bu kadar iyi beceremediklerini söylediler tatlıyı.
Otelde kaldığımız ikinci gece sevgililer gününe denk geliyordu.
Orada tanıştığımız ve başka bir yazıda daha detaylı anlatacağım kayak hocaları harika bir gösteri sundular gece karanlığında.
Dağdan meşalelerle kaydılar ve sevgililer günü için güzel bir pankart açtılar.
Otele yönelik minik bir eleştirim de olacak.
Tabii ki otel daha çok kayma tutkunları için düşünülmüş.
Bu çok doğal ancak bir de benim gibi tembellik yapmaktan hoşlananlar var. Benim gibi insanlar gün boyu otelde sıkılabilirler.
Özellikle akşamüstü saatlerinde içki içilebilecek mekanların sayısının mutlaka arttırılması ve dahası insanların alternatif yemek yiyebileceği mekanların da oluşturulması gerekiyor.
Bunlar yapılmadığı takdirde pist ne kadar harika olursa olsun turisti tam memnun etmek zor olur.
Bu arada duyduğuma göre Polat Rönesans da orada beş yıldızlı bir otel inşaatına başlamış. Anlayacağınız yakında Erzurum'da oteller arası rekabet kızışacak.
İnşallah hepsi her zaman dolu olurlar.
* * *
Ceylan Intercontinental ile ilgili uzun zamandır bir şikayet yazısı yazacağım ama bunu erteliyordum.
Nedenim ise son derece subjektifti. Eşim otelin yapılış sürecinde burada çalıştı. Bu yüzden onun da bir süre emek vermiş olduğu bir mekana eleştiri getirmek içimden gelmiyordu.
Bir de tabii otelin yönetim zihniyetinde bir düzelme belki olur diye de bekledim.
Yanlışlarını düzeltirler diye umdum uzunca bir süre.
Ama nafile, düzelme olmadığı gibi her geçen gün de daha kötüye gidiyorlar. Nedense bir türlü davet verme adabını öğrenemediler.
İlla da büyük olma hevesleri var.
Büyük olmaya çabalarken küçük ama son derece önemli detayları da atlayıveriyorlar. Yemek tadımı yapılacak deniliyor, anlamlı bir şey olacak diye gidiyorsunuz, bakıyorsunuz 500 kişi çağırmışlar.
Tıkış tıkış ortamda değil yemek tatmak, hareket etmek bile imkansız hale geliyor.
Şarap tadımı yapılacak. Ben bunu şarap tadımının yapıldığı gece tesadüfen öğreniyorum.
Ne oldu bitti diye soruyorsunuz herkes binbir dereden su getirip davetteki aksamayı başkalarının üstüne atıyor.
Anladığım kadarıyla bu otelin sahipleri, yöneticileri ve tanıtımını her kim yapıyorsa o insanlar İstanbul'da tanıtım yapmanın, özel gece düzenlemenin adetlerini yeniden yazmaya soyunmuş durumdalar.
Kendilerine başarılar diliyorum.
Beni yeni deneylerinin sonucundan haberdar etmeyi başarabilirlerse çok sevineceğim.
Ancak bu da bir iletişim konusu olduğundan onu bile başaracaklarından kuşkuluyum.
Öncelik çocuklara
1968 yılında Paris'te hizmete açılan Hippopotamus, zengin antre ve tatlı çeşitleriyle, dana, koyun ve kümes hayvanı etleri ağırlıklı olarak 30 yıl boyunca Fransızların damak zevkine hitap etti. Amerika kaynaklı olan Hippopotamus, 30. yılında ilk kez başka bir ülkede daha hizmete açılıyor: Türkiye. 250 kişi kapasiteli ilk Hippopotamus, mart ayında Maslak Park Plaza'da İstanbullulara merhaba diyecek...
Hippopotamus'un müşteri anlayışı şöyle: Hippopotamus'ta müşteri yok, misafir var. Her misafir ayrıcalıklı bir yere sahip. Hızlı, kaliteli, mükemmel servisi ile misafirlerin koşulsuz mutluluğu gözetiliyor. Kapı daha misafir dokunmadan açılıyor, tuzluk istenmeden veriliyor, romantik çiftlere ise hissettirilmeden servis yapılıyor. Servisi genç, dinamik, cana yakın, işini seven kadın garsonlar yapıyor. Aile bireyleri Fransa'daki Hippo Scholl'da 2.5 ay eğitim görüyor ve bu eğitim periyodik olarak tekrarlanıyor.
Hippopotamus'ta belli saatlerde indirimli fiyatlar uygulanıyor. Özel mönü ve çocuk mönüleri var. Hippopotamus'ta çocuklar en ayrıcalıklı misafir. Boya kalemleri, balonlar, şekerler onları bekliyor. Her zaman önce onlara servis yapılıyor. Hiçbirinin doğum günü unutulmuyor. Doğumgünlerinde Hippopotamus da hediyeleriyle hazır bulunuyor.