Barış AKPOLAT
Son Güncelleme:
İki aylığına yola çıkmıştı, kendini Japonya’da buldu
Kerem Odabaşı (30), bilgisayar mühendisi ve endüstri tasarımcısı. Avrupa’da yaşadı, Hollanda’da dört yıl okudu, askerliğini yaptı ve hayata atılmadan önce biraz gezmek istedi. İki ayda Türki cumhuriyetleri keşfedecekti. Gürcistan’dan başladı gezisine. Otostop, otobüs, tren ve çok zorunlu kaldığında uçağa binerek ülke ülke gezerken kendini Japonya’da buldu.
Dönüş yolunda otostop işe yaramayınca, Kazakistan’da bisiklet aldı. Tam 10 aydır yollarda. Yaklaşık beş bin Euro bütçeyle, 35 bin kilometre yaptı. Çantasında 1 çift çorap, bir tişört, bir şort, fotoğraf makinesi ve küçücük bir bilgisayarı var. Geçen hafta Van’a ulaştı. Bölgeyi gezip, bisikletiyle sahil bölgelerinden İstanbul’a gelecek. Macerasını Hürriyet Seyahat’e anlattı.
PLAN YAPMADAN YOLA ÇIKTIM
Herkese gezimin 1-2 ay süreceğini söylemiştim. En fazla bir ay uzatmayı düşünürken, tam 10 aydır yollardayım. İTÜ Bilgisayar Mühendisliği bölümünü bitirdim. Okul bitince Avrupa’da bir ay interrail ile gezdim. Daha yaratıcı bir bölüm seçip eğitimimi sürdürmeye karar verdim. Hollanda’da 2,5 yıl endüstri tasarımı yüksek lisansı yaptım. Hollanda’da dönüştürülebilir enerji kaynakları alanındaki bir şirkette bir yıl çalıştım. Hollanda yaşamak istediğim bir ülke değildi, işten ayrılıp Türkiye’ye döndüm. Askerliğimi yaptım. Hayata başlamadan bir yolculuğa çıkmak istedim.
Avrupa’yı görmek istiyordum, batı renkli geliyordu herkese geldiği gibi. Hollanda’da kalırken Portekiz, İtalyan ve Belçikalı ev arkadaşlarım vardı. Yabancı kültürünü gördüm. Bu kadar batı kültürünün yettiğine karar kıldım. Bir Türk olarak Türklerin nereden geldiğini de merak edince düştüm Orta Asya yoluna. Özellikle İpek Yolu’nu görmek istiyordum. Moğolistan falan aklımda yoktu. Türki cumhuriyetleri görüp yolculuğu bitirecektim. Yola hemen çıkmak istedim çünkü herkes devamlı "Neden gidiyorsun, nereden çıktı" diye soruyordu. Biraz birikmiş param vardı, plan yapmak istemiyordum. Hindistan ve Nepal kış aylarında sıcak olduğundan ilgimi çekiyordu. Budizm, Hinduizm gibi felsefe ve din sistemleri tanımak istediğim şeylerdi. Gürcüstan, Azerbeycan, İran, Pakistan, Hindistan ve Nepal ilk gittiğim yerlerdi. Bu yerlerde gördüklerim, tanıdıklarım beni çok etkiledi.
OSAKA’DAN TOKYO’YA 11 TREN DEĞİŞTİRDİM
Pakistan ve Hindistan’a kadar otostop, tren ve otobüsle gittim. Beş bin Euro civarında bir bütçe yapmıştım. Pakistan civarında bütçemin çok azını harcadığımı gördüm, çevremdekilere ve aileme söylemeden yola devam etmeye karar verdim. Hindistan’da pasaportumdaki vize sayfalarım dolmuştu. Fakat illa ki Türkiye’den yenileyebileceğimi söyleyip vermek istemediler. Bir ay sonunda yeni pasaportum hazırdı zaten o sırada Hindistan’da dolaşmaya devam ediyordum. İki ayda bitiremeyeceğimi görünce, Nepal’e devam ettim. Ardından Tibet’e geçtim. Japonya’yı görmek istiyordum. Doğu’ya gidip Japonya ve Çin gibi medeniyetleri es geçmek olmazdı. Tibet’ten Kore’ye geçtim, oradan da Japonya’ya geçtim. Japonya’da bir ay kaldım. Bütün bu yolların hepsinde yollarda tanıştığım turistlerle dolaştım.
Tibet’te başkent Lhasa’ya gidemedim. Tam tapınak baskınları olduğu sırada oradaydım ve ülkeden içeri zar zor girdik. Başkente kadar gittik fakat polisler Lhasa’dan içeri almadıkları gibi hemen havaalanına gönderdiler. Tibet’ten mecburen uçakla Çin’e geçtim. Terra Cota askerlerini gördüm. Oradan doğdudan Şanghay’a gittim. Şanghay’dan Osaka’ya 48 saatlik bir feribot yolculuğuyla ulaştım. Mart sonu, nisan başında kiraz ağaçlarının açma sezonuna yetiştim. Buralarda bir haftalık indirimli sınırsız tren biletiyle dolaştım. Bu indirimle sadece lokal trenlerdedolaşabiliyorsunuz. Osaka’dan Tokyo’ya gidebilmek için 11 tren değiştirmem gerekti. Japon kültürü bayağı kapalı o yüzden gittiğim her şehirde birçok kez kültürlerini tanımak için couch surfing sistemini kullandım.
KAZAKİSTAN’DA BİSİKLET ALDIM KÖY KÖY GEZİP SOHBET ETTİM
Japonya’dan Kore’ye oradan da Moğolistan’a geçtim. Kore’de aklıma bir bisiklet almak gelmişti. Kazakistan’da ise bisiklet aldım. Atalarımız zamanında buralarda atlarla dolaşmıştı ben de bari bisikletle gezeyim dedim. Aslında esas nedenim her yere girip çıkabilmekti. Bir araçla dümdüz geçip gidecekken bisikletle her istediğim yere girdim ve farklı insanlarla tanıştım. Amaç şehirlere gitmekse otobüs kullanmak mantıklı fakat ben köy ve kasaba görmek istediğim için bisiklet en mantıklısıydı. Özgürlük kazanmak açısından bisiklet çok önemliydi. Kazakistan’dan Kırgızistan’a indim. Isıkgöl etrafındaki dağlardan geçtim. Oradan da Bişkek’e gittim. Özbekistan’da Özbek vizemi alıp tekrar Kazakistan’a döndüm çünkü dönüş yolum için daha uygun bir rotaydı. Özellikle bu ülkelerde gözüme kestirdiğim evlerin bahçelerine izin alıp çadır kuruyordum, bazıları eve çağırıyordu, bahçelerinde yatırmıyordu. Zaten Türk olduğumu söyleyince yardım edip kapılarını açtılar. Akşam yemeklerine davet ettiler. Özbekistan’dan Taşkant’ten bisikletle Semerkant, Buhara’ya gittim, bisikletimi orada bırakıp trenle Hiva’ya gittim. Vizemi alıp geri döndüm. Türkmenistan’da 5 günlük vizem vardı. Aşkabat’a gitmek için yollardaki Türk TIR’larını kullandım. Birkaçıyla daha önce sohbetlerim olmuştu. Türk olduğumu anlayınca yardım ettiler bisikletimi arkaya atıp beni Aşkabat’a götürdüler. Beş gün bitince Türkmenistan sınırından başka bir TIR’la üç günde İran’a gittim. Doğu Beyazıt’tan girdim Türkiye’ye. Sadece sınırdan şimdiye kadar 200-250 kilometre bisikletle yolculuk ettim. 10 ay geride kaldı. Güneydoğu’yu gezip geri dönebilirim. Kendimi iyi hissedersem bisikletle sahilleri geze geze İstanbul’a gelirim. Sanırım iki ay sonra İstanbul’da olurum.
İRAN’DA VEJETARYEN OLDUM
İkinci ayında yolculuğumun amacı değişti. Turist olmaktan çıktım, bu bir yaşam tarzına dönüştü. Yalnızlıktan kendini tanımaya başlıyorsun. Hergün için yeni kararları tek başına almak gerekiyor. Tamamen yeni bir hayat tarzı yani. Hindistan’da bir meditasyon merkezine gittim. Daha sonra Nepal’de de başka bir meditasyon merkezinde gönüllü olarak çalıştım. Bunlar hayatımı değiştirdi ve beni kişiliğimi, hayatımı ve amacımı sorgulamaya itti. İran’da ilk ve son kez midemi bozunca et yemeyi bıraktım. O gün bugündür et yemiyorum. Resmen vejetaryen oldum. Zaten Doğu ülkelerinde et yemek pek sağlıklı değil. Etler dışarıda kesilip pişiriliyor ve her ülkenin eti farklı.
MİSAFİR KULÜBÜNE ÜYE OLDUM, EVLERDE KONAKLADIM
Azerbeycan Bakü’de kalırken birkaç turistle tanışmıştım. Couch Surfing adlı bir kulüpten haberdar oldum. Üyelik gerektiren bu sistem misafir olma veya etme sistemi. Üye olduğunda başkalarını misafir edip sen de misafir olarak gidebiliyorsun. Bir hafta çok uzun bir süre en fazla 4 gün kalmak ortalama bir zaman. Kaldığın yerlere yiyecek, içecek götürebiliyorsun destek olsun diye. Örneğin İran’da Tehran ve Esfahan’da, Japonya ve Kore’de bu sistemi kullanarak kaldım. Ne kadar kalacağın ne kadar hızlı gezdiğine bağlı. Mesela Japonya’da çok dinamik olmak lazım çünkü herşey çok pahalı ve hızlı. Zamanı en iyi şekilde değerlendirmek gerekiyor. Ama buna göre Hindistan çok rahat bir yer.
MİNİMAL YAŞAMAYI ÖĞRENDİM EVİMİ BİLE BÖYLE DÖŞEYECEĞİM
Bu kadar gezip gördükten sonra mesleğimi yapmayı artık düşünmüyorum. Farklı fikirler geliştiriyorum. Çantamda iki tişört, bir pantolon ve iki çift çorap, yedek bisiklet lastiği ve yaması var. Artık seyahat hayatımın vazgeçilmez bir parçası. Minimal yaşamaya başladım. Evimi bile buna göre düzenleyeceğim. Örneğin Kyoto’da ülkenin en ucuz pansiyonunda kaldım. Sadece 12 dolardı. Tahta bir zeminde uyudum. İnsan bir yerden sonra alışıyor. Özellikle Hindistan’dan sonra sert zemin olmazsa rahat uyuyamıyorum.
TAKSİCİ KANDIRDI, ORHUN KİTABELERİ’NE ÜÇ GÜNDE VARDIM
Buzulların ve çölün birbirine en yakın olduğu, sıradışı bir ülke Moğolistan. Buralara kadar gelmişken Orhun Kitabeleri’ni görmeden dönemezdim. Anıtlardan birini daha önce görmüştüm çünkü başkente yakındı fakat diğer ikisini görmem için çok yol gitmem gerekiyordu. Bunun için bir taksiciyle konuştum. Elimdeki haritadan bir yol gösterdi. Çizdiği rotaya bakılırsa üç şehir geçmem gerekiyordu. Fakat istediği parayı çok bulunca kendim gidebileceğimi düşündüm. Ve gösterdiği rotaya uygun olarak yürümeye başladım. Elbet bir arabaya binerim diye düşündüm. Fakat yirmi kilometre gittikten sonra hálá bir araç yoktu ortada. Zaten yol da yok. Toprak zeminde yürürken yağmur da başlayınca çamur içinde kaldım. Saatler sonra bir otomobil beni aldı, ilk şehre ancak akşam varabildim. Burada birisinin evinde misafir oldum. Ertesi gün yine bir gün önceki şartlarda yola devam ettim. İkinci akşam da birinin evinde kaldım. Fakat ertesi gün motosiklet kiralamaya karar verdim. Şoförün arkasında toprak yolda uzun bir süre yolculuk ettik. Taksicinin gösterdiği üçüncü şehre giderken motorsikletin şoförü "motor bozuldu" diyerek beni orada bıraktı. Ve motoru çalıştırıp kaçmaya başladı.
Tekrar yola koyulup yürümeye başladığımda bir kamyonet beni aldı. Şansa onlar da Orhun Kitabeleri’ne gidiyorlarmış. Sonunda kitabelere varabildim. Fakat kamyonettekilerden öğrendim ki Türkiye Cumhuriyeti Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur’dan kitabelerin olduğu noktaya 50 kilometrelik asfalt bir yol yaptırmış. Yani ilk taksiciyle konuştuğum yoldan yürüyerek bile bir günde gidebileceğim yere üç günde gitmiş oldum.
PLAN YAPMADAN YOLA ÇIKTIM
Herkese gezimin 1-2 ay süreceğini söylemiştim. En fazla bir ay uzatmayı düşünürken, tam 10 aydır yollardayım. İTÜ Bilgisayar Mühendisliği bölümünü bitirdim. Okul bitince Avrupa’da bir ay interrail ile gezdim. Daha yaratıcı bir bölüm seçip eğitimimi sürdürmeye karar verdim. Hollanda’da 2,5 yıl endüstri tasarımı yüksek lisansı yaptım. Hollanda’da dönüştürülebilir enerji kaynakları alanındaki bir şirkette bir yıl çalıştım. Hollanda yaşamak istediğim bir ülke değildi, işten ayrılıp Türkiye’ye döndüm. Askerliğimi yaptım. Hayata başlamadan bir yolculuğa çıkmak istedim.
Avrupa’yı görmek istiyordum, batı renkli geliyordu herkese geldiği gibi. Hollanda’da kalırken Portekiz, İtalyan ve Belçikalı ev arkadaşlarım vardı. Yabancı kültürünü gördüm. Bu kadar batı kültürünün yettiğine karar kıldım. Bir Türk olarak Türklerin nereden geldiğini de merak edince düştüm Orta Asya yoluna. Özellikle İpek Yolu’nu görmek istiyordum. Moğolistan falan aklımda yoktu. Türki cumhuriyetleri görüp yolculuğu bitirecektim. Yola hemen çıkmak istedim çünkü herkes devamlı "Neden gidiyorsun, nereden çıktı" diye soruyordu. Biraz birikmiş param vardı, plan yapmak istemiyordum. Hindistan ve Nepal kış aylarında sıcak olduğundan ilgimi çekiyordu. Budizm, Hinduizm gibi felsefe ve din sistemleri tanımak istediğim şeylerdi. Gürcüstan, Azerbeycan, İran, Pakistan, Hindistan ve Nepal ilk gittiğim yerlerdi. Bu yerlerde gördüklerim, tanıdıklarım beni çok etkiledi.
OSAKA’DAN TOKYO’YA 11 TREN DEĞİŞTİRDİM
Pakistan ve Hindistan’a kadar otostop, tren ve otobüsle gittim. Beş bin Euro civarında bir bütçe yapmıştım. Pakistan civarında bütçemin çok azını harcadığımı gördüm, çevremdekilere ve aileme söylemeden yola devam etmeye karar verdim. Hindistan’da pasaportumdaki vize sayfalarım dolmuştu. Fakat illa ki Türkiye’den yenileyebileceğimi söyleyip vermek istemediler. Bir ay sonunda yeni pasaportum hazırdı zaten o sırada Hindistan’da dolaşmaya devam ediyordum. İki ayda bitiremeyeceğimi görünce, Nepal’e devam ettim. Ardından Tibet’e geçtim. Japonya’yı görmek istiyordum. Doğu’ya gidip Japonya ve Çin gibi medeniyetleri es geçmek olmazdı. Tibet’ten Kore’ye geçtim, oradan da Japonya’ya geçtim. Japonya’da bir ay kaldım. Bütün bu yolların hepsinde yollarda tanıştığım turistlerle dolaştım.
Tibet’te başkent Lhasa’ya gidemedim. Tam tapınak baskınları olduğu sırada oradaydım ve ülkeden içeri zar zor girdik. Başkente kadar gittik fakat polisler Lhasa’dan içeri almadıkları gibi hemen havaalanına gönderdiler. Tibet’ten mecburen uçakla Çin’e geçtim. Terra Cota askerlerini gördüm. Oradan doğdudan Şanghay’a gittim. Şanghay’dan Osaka’ya 48 saatlik bir feribot yolculuğuyla ulaştım. Mart sonu, nisan başında kiraz ağaçlarının açma sezonuna yetiştim. Buralarda bir haftalık indirimli sınırsız tren biletiyle dolaştım. Bu indirimle sadece lokal trenlerdedolaşabiliyorsunuz. Osaka’dan Tokyo’ya gidebilmek için 11 tren değiştirmem gerekti. Japon kültürü bayağı kapalı o yüzden gittiğim her şehirde birçok kez kültürlerini tanımak için couch surfing sistemini kullandım.
KAZAKİSTAN’DA BİSİKLET ALDIM KÖY KÖY GEZİP SOHBET ETTİM
Japonya’dan Kore’ye oradan da Moğolistan’a geçtim. Kore’de aklıma bir bisiklet almak gelmişti. Kazakistan’da ise bisiklet aldım. Atalarımız zamanında buralarda atlarla dolaşmıştı ben de bari bisikletle gezeyim dedim. Aslında esas nedenim her yere girip çıkabilmekti. Bir araçla dümdüz geçip gidecekken bisikletle her istediğim yere girdim ve farklı insanlarla tanıştım. Amaç şehirlere gitmekse otobüs kullanmak mantıklı fakat ben köy ve kasaba görmek istediğim için bisiklet en mantıklısıydı. Özgürlük kazanmak açısından bisiklet çok önemliydi. Kazakistan’dan Kırgızistan’a indim. Isıkgöl etrafındaki dağlardan geçtim. Oradan da Bişkek’e gittim. Özbekistan’da Özbek vizemi alıp tekrar Kazakistan’a döndüm çünkü dönüş yolum için daha uygun bir rotaydı. Özellikle bu ülkelerde gözüme kestirdiğim evlerin bahçelerine izin alıp çadır kuruyordum, bazıları eve çağırıyordu, bahçelerinde yatırmıyordu. Zaten Türk olduğumu söyleyince yardım edip kapılarını açtılar. Akşam yemeklerine davet ettiler. Özbekistan’dan Taşkant’ten bisikletle Semerkant, Buhara’ya gittim, bisikletimi orada bırakıp trenle Hiva’ya gittim. Vizemi alıp geri döndüm. Türkmenistan’da 5 günlük vizem vardı. Aşkabat’a gitmek için yollardaki Türk TIR’larını kullandım. Birkaçıyla daha önce sohbetlerim olmuştu. Türk olduğumu anlayınca yardım ettiler bisikletimi arkaya atıp beni Aşkabat’a götürdüler. Beş gün bitince Türkmenistan sınırından başka bir TIR’la üç günde İran’a gittim. Doğu Beyazıt’tan girdim Türkiye’ye. Sadece sınırdan şimdiye kadar 200-250 kilometre bisikletle yolculuk ettim. 10 ay geride kaldı. Güneydoğu’yu gezip geri dönebilirim. Kendimi iyi hissedersem bisikletle sahilleri geze geze İstanbul’a gelirim. Sanırım iki ay sonra İstanbul’da olurum.
İRAN’DA VEJETARYEN OLDUM
İkinci ayında yolculuğumun amacı değişti. Turist olmaktan çıktım, bu bir yaşam tarzına dönüştü. Yalnızlıktan kendini tanımaya başlıyorsun. Hergün için yeni kararları tek başına almak gerekiyor. Tamamen yeni bir hayat tarzı yani. Hindistan’da bir meditasyon merkezine gittim. Daha sonra Nepal’de de başka bir meditasyon merkezinde gönüllü olarak çalıştım. Bunlar hayatımı değiştirdi ve beni kişiliğimi, hayatımı ve amacımı sorgulamaya itti. İran’da ilk ve son kez midemi bozunca et yemeyi bıraktım. O gün bugündür et yemiyorum. Resmen vejetaryen oldum. Zaten Doğu ülkelerinde et yemek pek sağlıklı değil. Etler dışarıda kesilip pişiriliyor ve her ülkenin eti farklı.
MİSAFİR KULÜBÜNE ÜYE OLDUM, EVLERDE KONAKLADIM
Azerbeycan Bakü’de kalırken birkaç turistle tanışmıştım. Couch Surfing adlı bir kulüpten haberdar oldum. Üyelik gerektiren bu sistem misafir olma veya etme sistemi. Üye olduğunda başkalarını misafir edip sen de misafir olarak gidebiliyorsun. Bir hafta çok uzun bir süre en fazla 4 gün kalmak ortalama bir zaman. Kaldığın yerlere yiyecek, içecek götürebiliyorsun destek olsun diye. Örneğin İran’da Tehran ve Esfahan’da, Japonya ve Kore’de bu sistemi kullanarak kaldım. Ne kadar kalacağın ne kadar hızlı gezdiğine bağlı. Mesela Japonya’da çok dinamik olmak lazım çünkü herşey çok pahalı ve hızlı. Zamanı en iyi şekilde değerlendirmek gerekiyor. Ama buna göre Hindistan çok rahat bir yer.
MİNİMAL YAŞAMAYI ÖĞRENDİM EVİMİ BİLE BÖYLE DÖŞEYECEĞİM
Bu kadar gezip gördükten sonra mesleğimi yapmayı artık düşünmüyorum. Farklı fikirler geliştiriyorum. Çantamda iki tişört, bir pantolon ve iki çift çorap, yedek bisiklet lastiği ve yaması var. Artık seyahat hayatımın vazgeçilmez bir parçası. Minimal yaşamaya başladım. Evimi bile buna göre düzenleyeceğim. Örneğin Kyoto’da ülkenin en ucuz pansiyonunda kaldım. Sadece 12 dolardı. Tahta bir zeminde uyudum. İnsan bir yerden sonra alışıyor. Özellikle Hindistan’dan sonra sert zemin olmazsa rahat uyuyamıyorum.
TAKSİCİ KANDIRDI, ORHUN KİTABELERİ’NE ÜÇ GÜNDE VARDIM
Buzulların ve çölün birbirine en yakın olduğu, sıradışı bir ülke Moğolistan. Buralara kadar gelmişken Orhun Kitabeleri’ni görmeden dönemezdim. Anıtlardan birini daha önce görmüştüm çünkü başkente yakındı fakat diğer ikisini görmem için çok yol gitmem gerekiyordu. Bunun için bir taksiciyle konuştum. Elimdeki haritadan bir yol gösterdi. Çizdiği rotaya bakılırsa üç şehir geçmem gerekiyordu. Fakat istediği parayı çok bulunca kendim gidebileceğimi düşündüm. Ve gösterdiği rotaya uygun olarak yürümeye başladım. Elbet bir arabaya binerim diye düşündüm. Fakat yirmi kilometre gittikten sonra hálá bir araç yoktu ortada. Zaten yol da yok. Toprak zeminde yürürken yağmur da başlayınca çamur içinde kaldım. Saatler sonra bir otomobil beni aldı, ilk şehre ancak akşam varabildim. Burada birisinin evinde misafir oldum. Ertesi gün yine bir gün önceki şartlarda yola devam ettim. İkinci akşam da birinin evinde kaldım. Fakat ertesi gün motosiklet kiralamaya karar verdim. Şoförün arkasında toprak yolda uzun bir süre yolculuk ettik. Taksicinin gösterdiği üçüncü şehre giderken motorsikletin şoförü "motor bozuldu" diyerek beni orada bıraktı. Ve motoru çalıştırıp kaçmaya başladı.
Tekrar yola koyulup yürümeye başladığımda bir kamyonet beni aldı. Şansa onlar da Orhun Kitabeleri’ne gidiyorlarmış. Sonunda kitabelere varabildim. Fakat kamyonettekilerden öğrendim ki Türkiye Cumhuriyeti Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur’dan kitabelerin olduğu noktaya 50 kilometrelik asfalt bir yol yaptırmış. Yani ilk taksiciyle konuştuğum yoldan yürüyerek bile bir günde gidebileceğim yere üç günde gitmiş oldum.