İçimizdeki Ege kasabası: Urla
Urla, İzmir’in dingin ve mütevazı beyefendisi... Sakin, sade, nostaljik bir kaçış noktası... Ve bugünlerde tam da Urla'nın mevsimi... Ver elini Urla, sana geliyorum...
İnsan bazen dertleri evde bırakıp, hayalleri valize koymak ister... Başını alıp öylece gitmek ister... Kısacık da olsa soluklanmak, hayata küçük bir es vermek ister... İşte böyle zamanlarda akla, kalbe Ege düşer... Bugün hep birlikte Urla’ya gidiyoruz. Sakinliğe, sadeliğe, huzura gidiyoruz...
Mesela akşamüstü iskelede şöyle güzel bir masa kursak... Urla’yla karşılıklı otursak... Ortaya en yeşilinden, en tazesinden Ege otlarını koysak... Zeytinyağlıları tek tek sıralasak... Memleketinde olduğumuzdan enginarın her çeşidini döksek ortaya, ... Tanju Okan’ın sesi anason kokusuna karışsa... Biz sussak Urla anlatsa... Biraz tarih, biraz sanat, edebiyat ve biraz da bugünden konuşsak...
URLA ANLATIYOR
“Ben Urla... İzmir’in engin ve dingin beyefendisi... Sakin, sade, nostaljik bir kaçış noktası... Seferihisar, Karaburun en yakın iki dostum. Çeşme hiç büyümeyen, haylaz oğlum... O’nun o haylazlığı, telaşı, kalabalığı başımı döndürür. Gençlik işte... Bilirim çoğu kez kıyas ederler bizi. O’nun gençliğiyle, benim olgunluğumu... Bir teraziye koyup tartarlar... Kırılmam, üzülmem, sadece tebessüm ederim. Artık alışkanlık mı, olgunluk mu onu da siz söyleyin... Bir gün elbet, herkesin yolu geçer buradan... Kimi hayat bulur, kimi hayat kurar. İnsanım da benim gibidir. Engin, dingin ve olgun...
URLA'DAN KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ
Dile kolay kimler geldi, kimler geçti topraklarımdan... Hepsinden bir iz, hepsinden bir ses, bir kelime kaldı... Nobel Ödüllü Şair Yorgo Seferis burada doğdu. Çocukluğunun en güzel, en renkli günlerini Kilizman’da yani İskele Mahallesi’nde geçirdi. Kilizman mı ne? İskele Mahallesi’nin üzerine kurul olduğu antik kent.
Sonra Necati Cumalı... ‘Susuz Yaz’, ‘Zeliş’, ‘Tütün Zamanı’ eserlerinde hep Ege’den, Ege insanından bahseden yazar. Bu toprakları ne çok sevmişti. Yaşadığı ev şimdi ‘Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi’ olarak kapılarını sevenlerine açıyor.
Ve tabi ki Tanju Okan... Yaşamının son yıllarını kollarımda geçirmiş, bedenimde huzur bulmuştu. Sanki ‘Ben gitmedim... Hep buradayım, seninleyim, sizinleyim...’ dercesine heykeli iskelede durur.
İşte böyle bir hayat benimkisi... Biraz tarih, biraz nostalji... Sanat, edebiyat ve müzik... Öyle büyük sürprizlerim yok. Tarihim, insanım, bağlarım, bahçelerim, güzel şaraplarım, yemyeşil otlarım, enginarlarım... Ve bir de Sanat Sokağım... Bazen aşinalık güzeldir, insana evinde hissettirir. Ben de hepinizin eviyim işte... Gençken soluklandığı, olgunken huzur bulduğu... Ve bir gün, bir şekilde mutlaka buluştuğu...”
URLA'DA BUNLARI YAPMADAN DÖNMEYİN
Önce şöyle küçük bir nostalji yapmalı... Güne Yorgo Seferis’in doğduğu evde uyanmalı... Güzel bir Ege kahvaltısıyla günü selamlamalı. Hatta üşenmeden Ünal Kardeşler’e gidip, mis gibi katmer yemeli.
Sabah kahvesini Sanat Sokağı’nda içmeli... Küçük ve tatlı dükkânları gezip el yapımı oyuncaklara, eski kitaplara, plaklara dokunmalı... Eşe, dosta ufak hediyelikler almalı...
Sonra iskelede kısa bir sabah yürüyüşü yapıp Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi’ni ziyaret etmeli.
Öğle vakti olunca güvecinden balığına, enginarından çalkalamasına sıkı bir ziyafet çekmeli.
Günlerden cumartesi ya da pazarsa Urla pazarının altını üstüne getirmeli... Otlardan ot, enginarlardan enginar beğenmeli.
Karşınıza çıkan enginar tarlalarına uzun uzun bakıp, ‘Bir tarla insana nasıl bu kadar huzur verir?’ diye hayret etmeli...
En doğalından zeytinler almalı... Koca bir dilim köy ekmeğini hiç korkmadan zeytinyağıyla tatlandırmalı... Gün batımına karşı bir de güzel Urla şarabı...
Urla’nın köylerini de unutmamalı... Tiyatrosu ve çiçekleriyle ünlü Bademler Köyü’nü, Barbaros Köyü’nü, kıyıdaki Özbek, Balıklıova ve Gülbahçe Köylerini mutlaka görmeli...
Akşam olunca yine Sanat Sokağı’nın yolunu tutmalı... Dostlarla buluşup uzun sofralarda uzun sohbetler etmeli.
Dönüş yolunda ise Tanju Okan’la veda etmeli Urla’ya... ‘Hiç bozulmasın... Hep böyle sakin, sade, nostaljik kalsın...’ demeli.