Hippilikten bugüne ben, geçmişten günümüze Londra
Yıllar sonra talebelik "Hippy" yıllarımı geçirdiğim Londra'ya yeniden kısa bir süreliğine olsa da kavuştum. Londra'da "Eyfel Kulesi"ni göremediği için şikayet eden 'Laz Kaptan Mustafa'dan, Osmanlı'dan madalyalı İngiliz Amiral Nelson'a, kaldığım evden, şehrin ruhuna dair anılarım canlandı gözümde. Bu kentin hastasıyım...
“Big Ben”, “Jubilee Line” metro tuneli açıldıktan sonra kulenin 46 cm sola yattığı farkedilmiş. Fotoğarafta da görüldüğü gibi 2021 yılana kadar bir restorasyon geçirecek.
Mustafa Kaptan teknede yaşardı. Rahmetli Sadun Boro’nun “Kısmet” tarzı klasik bir yelkenli idi kaptanın evi . Arkadaşlarımın babası teknesini çok fazla kullanmazdı. Biraz aksi bir “Laz” olan Mustafa Kaptan, bizleri de pek fazla sevmezdi, çünkü “İş” çıkarırdık. Sıcak bir yaz ortası gene bir “iş çıkardık”, Marmara’yı boydan boya kat edeceğiz. “Gece Büyükada arkasında demirleyelim ertesi sabah 6:00 da vira ederiz” dedim. Akşam üstü kızlı oğlanlı toplandık ve Büyükada “Büyük Klüp” önüne demirledik. Dans etmeye gittik. Tekneye döndük ki deniz bir ayna kadar sakin ve dolunay tepsi gibi karşımızda asılı duruyor. 8 Saat yolumuz var, haydi demir alalım dedim. Mustafa Kaptan, “olmaz daa, güneş doğsun hele bi” felan dedi ama ısrarlara karşı koyamadı. Sabaha kadar dümeni ben tuttum ve Mustafa Kaptan da yanımda hiç ses etmeden oturdu. Gün doğarken dümeni Mustafa Kaptan’a teslim ettim ve kamarama çekilip serin bir uykuya daldım. Uyandığımda çok güzel bir koya demirlemiş idik, sabah duşumu Marmara’nın o zamanlar berrak olan sularında aldım. Sonradan öğrendik ki meğerse Mustafa Kaptan’da “Tavuk Karası” hastalığı varmış, yani geceleri göremezmiş. Yıllar sonra arkadaşlarımın anne ve babası emektarları Mustafa Kaptanı göz ameliyatı için Londra’ya götürmüşler. Başarılı bir ameliyat geçiren kaptanlarına da kısa bir Londra turu düzenlemişler. Dönüşte arkadaşımın annesi, “Eee Mustafa Kaptan Londra’yı beğendinmi bari” diye sormuş. Mustafa Kaptan ise her zamanki gibi aksi, “Londra Londra dedinüz, celdük, bir Eyfel’i bile göstermedünüz da”.
“Eiffel” Paris’in sembolü ise “Big Ben” de Londra’nın sembolü. Milletvekili iseniz veya 6 ay kadar sıra beklerseniz içine kadar da girebiliyomuşsunuz. Kulenin altındaki bina ise Westminster Sarayı yani İngiltere’nin Parlemento binası.
96 metre yüksekliğindeki kuleye monte edilmiş 7 Metre çapındaki saatin dört cephesi var. Akrep 2.7 metre iken yelkovanı 4.3 metre. Big Ben çanı 14 tona yakın ve çaldığı zaman 14 kilometre öteden duyuluyor. Westminster binası yavaş yavaş nehire doğru gömülüyormuş. Big Ben kulesi de 46 cm bir yana eğilmiş. 2021 yılına kadar kule restorasyonda, çanlar sustu….
Temeller ile fazla oynamamak lazım. İngiltere, varlığını o gelenekçi kimliğine borçlu.
Tam Westmister önündeki tarihi Londra köprüsünde, 3 Haziran 2017 de terroristlerin kullandığı minibus, yoldan çıkıp kaldırımda yürüyen 5 kişiyi öldürmüş . Tam o noktada bırakılan çiçekler ile hala anılıyorlar..
“Deniz kurdu” tabiri tam bu Amiral Horatio Nelson’a yakışıyor. 1758 yılında doğan Nelson, 47 yaşında 1805 yılına İspanya’nın Trafalgar burnunda ölmüş. İngiltere’nin en büyük kahramalarından biri olan Amiral Nelson ölene kadar ve öldükten sonra bile iftihar ile taşıdığı üç madalyadan biri, 3. Selim tarafından kendisine verilmiş.
Amiral Nelson’un şapkasındaki sorguç ve göğsünde devamlı taşıdığı üç madalya’nın en tepesindeki ortası ay yıldızlı nişan 3. Selim tarafından taltif edilmiş.
Amiral Nelson yılmaz bir savaşçı. İngiltere deniz savaşları tarihinde ilk defa düşman gemisine elinde kılıcı ile atlayan ve göğüs göğüse savaşan bir amiral. Bu hareketi kendisini bir efsane yapmış. Kosika’da sağ gözünü ve kaşını kaybetmiş, yılmamış. Gene İspanyollara karşı bir savaşta sağ kolu parçalanmış ve kangren nedeni ile kesilmiş, gene yılmamış. Akdenizde kapışmak için aradığı Napolyo’nun yenilmez ordusunu ve filosunu Osmanlı’nın Mısır eyaletinde bulmuş ve tek kolla İngiliz filosunu darmadağın etmiş. Denizde Nelson’dan karada ise 70 yaşındaki Cezzar Ahmet Paşa’dan dayağı yiyen Napolyon Mısır’dan çekilmiş.
Cezzar Ahmet Paşa ise çok ufak bir kuvvet ile cephanesiz Akka kalesini savunuyormuş. Napolyon’un “Teslim ol” mektubuna “Hamdolsun gücümüz yetiyor ve elimiz silah tutuyor. Geri kalmış birkaç günlük ömrümüzü de küffar ile cenklerde geçiririz!” cevabını vermiş. Kaleyi teslim etmemiş.
Amiral Nelson, Sultan 3. Selim tarafından bir nişan ve sorguç ile ödüllendirilmiş. Nelson daha sonra Kopenhag zaferi sonu anlaşmaları “Osmanlı Şövalyesi” adını kullanarak imzalayacaktır. Amiral Nelson, ezeli rakibi Napolyon ile son savaşı İspanya’da Trafalgar burnunda yapacak, ağır yaralanan Nelson ölüm döşeğinde baygın, terler içine yatarken sık sık sayıklayarak uyanacak ve savaş taktikleri vermeye devam ederek ölüm döşeğinden savaşı büyük bir zafer ile sonuçlandıracaktır. Sandukasının üstünde Osmanlı nişanı yer almaktadır.
Ünlü Trafalgar meydanına muhakkak gideceksiniz. Dikilen sütun üstünde heykeli vardır, dikkatle bakarsanız Osmanlı sorgucunu şapkasının üstünde görebilirsiniz.
Hemen meydan’ın yanında klasik bir İngiliz Pub’ı na daldım. “The Admiralty” müthiş bir denizci mekanı, Amiral Nelson ruhuna bir pint Guinness Birası içtim.
“The Admiralty”, 66 Trafalgar Sq. London WC2N 5DS
Novotel hiç görmediğim yepyeni bir semtte. Canary Wharf, Londra merkezine tezat yeni binalar ve gökdelenleri ile Thames nehri kenarında. Merkezin biraz dışında banka ve finans merkezleri semti burası. Otelin Roof’unda, yaz akşamları, beyaz yakalılar iş çıkışı partiliyorlarmış. Pratik, gösterişsiz, modern, temiz ve nispeten hesaplı bir otel: Novotel London Canary Wharf: 40 Marsh Wall, Canary Wharf, London, E14 9TP
Gene aynı semtte bir restoran/jazz club tarafından akşam yemeğine davet edildim. Akşam gittiğim lokanta’nın şefi çok becerikli ve sempatik bir İspanyol çıktı. Bu Akdeniz mufağı ile Londra’da ünlenmeye başlayan lokantanın sahibi aynı zamanda başka Türk lokantalarının da sahibi olan Ali Eren çok başarılı bir işadamı. Londra’da bana çok yardımcı olan genç arkadaşım Bozok Bey de bu lokantalarda halkla ilişkiler işlerini yürütüyor. Nefis ve yaratıcı bir yemek sonrası 3 genç kız sahneye çıktı ve son derece “cool” bir caz dinletisi ile gecemizi noktaladık.
Jazzgir 15-16 Harbour Exchange Square - Canary Wharf, London E14 9GE
İngiltere talebelik yıllarımda 70lerin ortalarında iki yıl kadar oturduğum ve diğer sanatçı arkadaşlarım ile paylaştığım ev arkamdaki üç katlı beyaz ev. En üst kat benim odam idi.
Bozok Bey bizleri Heathrow havaalanına kadar geçirdi ama yolda beni kırmadı ve eski evimi görmeye gittim. Biraz gözlerim doldu ama.
Londra Fulham, sanırım 1974. Evimizin arka verandası.. Bilin bakalım ben hangisiyim?
Bende yıllar sonra talebelik “Hippy” yıllarımı geçirdiğim Londra’ya yeniden sadece bir kaç dakika da olsa kavuştum.
Ayhan Sicimoğlu Kasım 2017