Geri Seyahat Her köşe başında güzel bir masal saklıyor
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Her köşe başında güzel bir masal saklıyor

Her köşe başında güzel bir masal saklıyor

Hurriler, Asurlular, Urartular, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar gibi 33 medeniyetin izlerini taşıyan, dillerin ve dinlerin kadim şehri Diyarbakır... Volkanik Karacadağ’dan fışkıran bazalt kentin zemini olmuş. Camiler, kiliseler ve hanların mimarisine koyu gri renkte, mistik bir etki bırakmış. Girdiğiniz her kapıdan sizi geniş bir avluya çıkaran bu şehir, kültürel zenginliğiyle sanki eski bir masalı kulağınıza fısıldıyor.

Bir kenti romanlardan okuyabilirsiniz, internette arayıp hakkında bilgi edinebilirsiniz veya sosyal medyadan fotoğraflarına bakıp hayranlık duyabilirsiniz. Ancak insanlarıyla sohbet etmenin, sokaklarında yürüyüp ruhunu hissetmenin, lezzetli yemeklerini tatmanın, kısacası havasını solumanın etkisi bambaşka. Diyarbakır da surlarından içeri adımınızı attığınız anda sizi büyüleyen ve şaşırtan şehirlerden biri. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen Türkiye Kültür Yolu Festivalleri kapsamında bu yıl ilk kez gerçekleştirilen Sur Kültür Yolu Festivali’ne katılmak için Diyarbakır’a gittim.

8 Ekim’de başlayan ve bugün sona eren festival sebebiyle şehir adeta bir cümbüş yeriydi. Dağ Kapı Meydanı’ndaki konserlere ilgi büyüktü. Benim de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konserini dinleme şansım oldu. Şef Cemi’i Can Deliorman’ın yönettiği orkestraya kemanıyla eşlik eden Cihat Aşkın dinleyen herkese bir müzik şöleni yaşattı. Ben de tüm Diyarbakırlılar gibi onları ayakta alkışladım. Festival sırasında şehre getirilen balonlar da etkinliğe ayrı bir renk kattı.

Her köşe başında güzel bir masal saklıyor

Saint George Kilisesi bir sanat merkezine dönüştürülmüş. Refik Anadol’un eseri burada sergilendi.

Karacadağ’ın gri gölgesi

Diyarbakır’ın ne kadar kadim bir kent olduğu hep söylenir... Fakat bunun ne demek olduğunu anlayabilmek için gidip keşfetmek gerekiyor. Şehrin sokaklarında gördüğüm her tarihi yapının yanından ağzım açık geçerken bir taraftan da rehberimiz Hasan Aydemir’in anlattıklarına kulak veriyorum... Aydemir’in söylediğine göre İç Kale bölgesindeki Amida Antik Kenti kazılarında şehir tarihinin MÖ 6300’lere kadar gittiği ve o dönemden beri bu bölgede kesintisiz bir yerleşik hayatın olduğu bulunmuş. Hurriler, Asurlular, Urartular, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar gibi toplam 33 medeniyet kente izlerini bırakmış. Etraftaki camileri, kiliseleri, minareleri, hanları gezerken birçok yapının mimarisinde koyu gri ve krem rengi taşların kontrast kullanıldığını görüyorsunuz. Diyarbakır ve Şanlıurfa sınırında sönmüş bir volkanik yanardağ olan Karacadağ patladığında onun lavları bu coğrafyaya yayılmış. Koyu gri renkteki bazalt taşlarını oluşturmuş.

Her köşe başında güzel bir masal saklıyor

Diyarbakır Ulu Cami

Diyarbakır surları da böyle bazalt bir kayanın üzerine kurulmuş. Sur demişken Diyarbakır’ın çift surlu bir kent olduğunu hemen belirteyim. Surların bir İç Kale kısmı ve MS 6’ncı yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilen dış surları var. Bu arada gri taşlara kontrast taşlar da sarı kireç taşı. Midyat taşı da deniyor. Öncelikle Mimar Sinan’ın Anadolu’daki eserlerinden biri olan Behram Paşa Camisi’ni gezmenizi öneririm. Kapısındaki süslemelere hayran kalacaksınız. Parçalardan birini yerinden sökmeye kalkarsanız hepsi domino taşları gibi dağılıyor çünkü her bir süsleme kendinden sonra gelenin ağırlığını taşıyor.

Diyarbakır’a gidince Dört Ayaklı Minare’nin altından 7 kez geçip dilek tutmadan dönmedim. Şeyh Mutahhar (Şeyh Mattar) Camisi’nin hemen yanında, 4 sütun üzerinde yerden yükseliyor. Sizi büyüleyecek bir diğer yapı da Diyarbakır Ulu Cami. Mar Toma Kilisesi, camiye çevrilerek oluşturulmuş. Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah tarafından 11’inci yüzyılda onarılmış. Buradaki en ilginç detay avludaki ünlü bilgin El Cezeri’nin yaptığı güneş saati. Bu güneş saati bugün hâlâ çalışmaya devam ediyor.
Her köşe başında güzel bir masal saklıyor

Tarihi mekânlara ve lezzetlerine doyulmuyor...

* Surp Giragos Ermeni Kilisesi’ni ziyaret edin. Arkasındaki gizli bahçeye de göz atın.

* Festival sırasında Mar Petyun Keldani Katolik Kilisesi’nde ‘İsmail Acar Sergisi’ vardı. Yapının mistik ruhu ve eserler inanılmazdı.

* Zerzevan Konağı’nda kahvaltı edin ve pekmezli kavurmalarını deneyin.

m Bir dengbej evinde Kürtçe ağıtlar dinlemek çok farklı bir deneyimdi. ‘Deng’ ses, ‘bej’ de söylemek anlamına geliyor. Yakalayabilirseniz dinlemenizi öneririm.

* Saint George Kilisesi bir sanat merkezine dönüştürülmüş. Refik Anadol’un ‘Rönesans Rüyaları’ isimli eserini de burada görme şansım oldu. Büyülendim.

* Akşam yemeğinizi eğer yer bulabilirseniz Fırın-Ci’de yemenizi öneririm. Pirinç, et ve et suyundan yapılan beyran çorbası muhteşem.

* Hasan Paşa Hanı’nda ve Sülüklü Han’da oturup menengiç kahvesi için.

* Suzan Suzi’nin şarkılara konu olan hüzünlü aşk hikâyesinin geçtiği On Gözlü Köprü üzerinden Dicle Nehri’ni izlemeyi ihmal etmeyin.

* Birinci Dünya Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk’ün karargâh olarak kullandığı Gazi Köşkü hâlâ güzelliğini koruyor.

* Diyarbakır surlarının içinde 82 burç var, bunların en eskisi ve uzunu Keçi Burcu. Görülecekler listenizde olmalı.

* Hotel Büyük Kervansaray da kapısından içeri girdiğinizde sizi geniş bir avlu ve güzel ağaçlarla karşılayan bir mekân.

False