Her halde kardeşiz
Dünkü yazımda değindiğim ‘ortak payda’yı kavramamızda bize bir ufuk açacağına inandığım bir sözü, İslam'ın, Hz. Muhammed'den sonra en büyük insanı kabul edilen Hz. Ali'nin bir sözünü dikkatlere sunmak isterim. Müslümanların yöneticisi (Emîrul Mü’minîn) sıfatıyla valilerine gönderdiği bir genelgede Hz. Ali şöyle diyor:
“İnsanlar sizin her halde kardeşinizdir: Bu, ya dinde kardeşlik olur yahut da hilkatte yani yaratılışta kardeşlik olur.”
Şimdi biz, Hz. Ali'nin çağlar ötesinden vicdan kulağımıza ulaşan bu sözünün altını çizebilir, ortak paydamız olan ‘yaratılışta kardeşlik’ gerçeğinden hareketle gelecek günlere ilişkin çözümler üretebiliriz.
Bu nasıl olacaktır?
İnsan ortak paydasında birleşmenin gerçekleşebilmesi için atılabilecek ilk adımlardan biri, belki de birincisi, paylaşmaktır. Bir biçimde paylaşmak.
Allah ile aldatan dinci simsarlar ne derlerse desinler, Kur’an’ın yüzlerce ayetiyle istediği de budur.
Hilkat kardeşliği ruhuna yakışan bir paylaşım ahlakı geliştirmek, büyük insanlık câmiasının mutluluğu için, Yaratıcı'nın önerdiği yoldur. Peygamberler bu yolun, ikna ve teşvikle yani vicdan ve irfanı işleterek sonuç almak isteyen temsilcileridir.
Vicdan ve irfan yolu işletilmez ise hukuksal yaptırımlar işlemelidir.
Hukuksal yaptırımlar da işletilmez ise o zaman kan olur, despotizm olur, kahır ve şiddet olur. İş bir noktaya gelir ki, Muhammed İkbal gibi bir Kur'anî ve Muhammedî vicdan, Marx’ın Das Kapital'ine ‘Cebrailsiz Kutsal Kitap’ demek ihtiyacını duyar. Neden? Şundan:
Tanrısal iradeye yakınlık açısından, zorbalıkla paylaşıma girmiş bir dünya bile hiç paylaşmayan bir dünyadan iyidir.
ÇAĞ BİZE DİYOR Kİ…
Çağın insanlık gerçeği bize şunu söylüyor:
Gerçek bir paylaşımı sistem ve hukuk imkânlarını kullanarak gerçekleştirebilirsiniz, sadaka üç kağıtçılığı ile değil.
Çağımızın temel kavramlarından biri değil, birincisi olan ‘sosyal devlet’ işte bu gerçeğin ve zorunluluğun ürünüdür.
Bu ilke, bizim anayasamızda da var ama önce liberal soyguncuların hırsızlıkları, sonra da dinciliğin akıl almaz vurgunları o ilkeyi işlemez hale getirmektedir.
İnsan, paylaşımı, küçük çıkarlar için saf dışı ederek, mutluluğunu kendi elleriyle boğuyor.
Çağımız, bu noktada, insanın kendi haline bırakılmasına seyirci kalınacak bir zaman değildir.
Yeryüzü sofrasının tüm nimetleri tüm insanlık için gönderilmiştir. Sofranın birkaç açıkgöz tarafından talan edilmesine seyirci kalınamaz.
Bizim, son çıkan kitabımız ‘Küresel Âfetler’de israf ve kamu malı talanını da bir küresel âfet göstermemiz hayatî önemde bir mesaj içeriyor. O konuda verdiğimiz ayrıntılar dikkate değer ayrıntılardır.
Bugün insan hakları, ülkelerin kendi iç sorunları olmaktan çıkarılmış, uluslararası câmianın kollayıp gözettiği bir yapıya ulaştırılmıştır. Nimet ve imkânların paylaşımında da aynı tarz düzenlemelere, himayelere ihtiyaç vardır.
Komünizm, sefaletlerin eşit paylaşımını getirdiği için çöktü. Ama bu, nimetlerin adaletsiz paylaşımını esas alan kapitalizmin sonsuza dek yaşayacağı anlamına gelmiyor.
İnsanlık ‘üçüncü yol’u aramaya başladı bile.
Komünizmin çöküşü, kapitalizme büyük bir şımarıklık duygusu vermiş olmakla birlikte, insan gerçeğini bilenlerin, çok yakın bir zamanda kapitalizmin yeniden ecel terleri dökmeye başlayacağını tahmin etmeleri zor değildir.
‘Küresel Âfetler’ kitabımızda anlattığımız gerçeklerden biri de budur.
O halde, yeniden, sefaletleri paylaşma durumunda kalmamak için uluslararası câmianın, nimet ve imkân paylaşımını da evrensel yaptırımlara bağlanmış bir biçimde düzenlemesi kaçınılmazdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin yazıdan yaşanan hayata geçmesi bu sayede mümkün olabilir.
MÜSLÜMANLAR NE YAPIYOR?
İslam imanı içinde bir değerlendirme yaptığımızda biz Müslümanlara çok şey düştüğünü görebilmekteyiz. Keşke, İslam dünyasının kırk yılını bir metre bezle uğraşarak geçirmek yerine insanlığın önüne şu gerçeği çıkarsaydık:
Kur'an, bir anlamda paylaşım ahlakının kitabıdır. O, insana şunu söylüyor:
“Sevdiğiniz şeylerden başkalarına pay çıkarmadıkça zafer ve mutluluğa asla ulaşamazsınız” (Âli İmran suresi, 92)
İslam dünyası, radikal paylaşım hataları içindedir.
Birkaç kuruş zekât vermek veya birkaç yoksulu doyurmakla, Kur'an'ın infak ruhu ayakta durmaz.
Biz, uzay çağının fıkhını oluşturabilseydik Kur’an’daki ‘infak’ (paylaşım)kavramını da uzay çağının gerçeklerine göre anlayıp anlatacaktık.
Maalesef bunu yapamadık.
Batı, İslam dünyası bunu yapamasın diye dişini tırnağına takmış uğraşıyor. ‘Hıristiyan emperyalizminin kurnaz kodamanları’ İslam dünyasının ayağına sürekli çalı dolandırarak, bu hayatî meselelere vakit ayırmasını mutlaka engelliyor.
BOP denen melanet projesi, işte bu çalıların en zehirlisi, en dikenlisidir.
Türkiye’yi Afganlaştırmayı amaçlayan bu melanet projesinin Orta Doğu’daki ‘eşbaşkanı’ Türkiye’nin başındaki dinci iktidarın laiklik karşıtı söylemlerle kariyer yapmış lideridir.
Yani bizim için şafak henüz uzaklarda.
Bizim, büyük insanlık toplumuna örnek olmak gibi bir iman borcumuz vardır. Ne yazık ki biz, paylaşım ahlakı bakımından şu anda, Kur'an'ın gerisinde bulunan çağın da gerisindeyiz.
Bir Kur’an mü’mininin emeli ve hayali olarak söyleyeyim:
Kur'an'ın insanı olabilmek için iki berzahı birden aşmak zorundayız: Önce çağı yakalayacağız, sonra da Kur'an'ın idealindeki dünyayı inşa etmede çağa örnek olma görevimizi yerine getireceğiz.
Bu konuda söylenecek çok şey var, çok acı gerçek var.
Kur’an’ın önerdiği paylaşım, çok ama çok ileri boyutlardadır. Sadece iki nimetin paylaşımına değinip geçelim:
Hac gelirleri ve petrol gelirleri...
Kur'an'ın infak ruhu işletilecekse başlangıç olarak bu iki kalemin gelirlerinin Müslümanlar arası bir paylaşıma tâbi tutulması düşünülebilir.
İslam'ın mesajındaki yaratıcı enerji ve yüceltici ruh, işte böyle Kur'ansal atılımlarla küresel gündeme oturur. Gündeme bu şekilde oturmak yerine bugün nelerle gündem konusu olduğumuza bir bakın!
İçiniz yanmıyor mu?