Her derde deva: Teneffüs
Geçen hafta yazımı editörümüz Osman Köroğlu'na her zamankinin aksine erkenden yolladım. Yollarken de bu şevkimin sebebini açıkladım: "Sınıf yemeğimize yetişeceğim de.."
Sonra otuz küsur yıllık arkadaşlıkların nasıl her derde deva olduğundan bahsettim. Artık nasıl ballandırmışsam, o da "bunu yazsanıza" dedi.
Aynı akşam benzer bir sipariş bizimkilerden de gelmez mi? Tabii onların niyeti Osman Bey'inki gibi halisane, yazıma yarayacak konu bulmak değil, bizatihi konu olmaktı. Ama konu olmak denince aklınıza arkadaşlığın faziletleri gibi yüce emeller gelmesin. Maksatları sadece ve sadece birbirlerinin kirli çamaşırlarını basına intikal ettirmek. Bütün gece beni tavlamak için yarıştılar. Rüşvet teklif edenler de oldu, tehdit edenler de. Kulağıma neler fısıldanmadı ki? Hani, "bildiklerimi söylesem memleket sallanır" derler ya, benim istihbarat dağarcığım da aynen o vahamette ihbarlarla doldu taştı. Sınır aşırı kaçamak hikâyeleri mi istersiniz, ortaokulda gizli kalmış aşklar mı, okul kırmanın tensel ve tinsel sebepleri mi (daha nezih ifade edilemezdi, takdir ediniz)? Kısacası, aşk, nefret, kin, intikam ve bittabi bol kahkaha tekmili birden bizim teneffüslerde.
Ben bu toplantılara "teneffüs" diyorum. Hayat gailesinden kafayı çıkarıp azıcık nefes almak. Ama ne nefes. Her seferinde eve dönerken ciğerlerimden oksijen fışkırıyor. Mesela son buluşmaya gitmeden birkaç saat önce meslek hayatımın en şiddetli hezimetini yaşamıştım. Yüreğim ağırlaşmış, midemin üstüne çökmüştü. Gecenin sonunda ise aynı yürek kanatlanmış uçuyordu. Bu efsunu sadece yaşayanlar anlar. Eminim ki şimdi bir yerlerde kim bilir hangi okulun, kim bilir kaç mezunları bunu okurken gülümsüyorlar.
Uzun lafın kısası bu buluşmalar başka hiçbir toplu yeme-içme etkinliğine benzemez. Mesela, içki içenler içer ama kimse sarhoş olup dağıtmaz. Yabancıların kavga sandığı sesler ve jestler şakadan ibarettir. Geri dönülecek yıllarla aramızdaki mesafenin giderek açılmasının ise kimse için kıymeti harbiyesi yoktur, hali hazırdaki içtimaî mevkilerimizin de.
Zaten bu keyfin sırrı resmî hayatı o sofraya taşımamaktır. Ne iÅŸ yaptığını bilmediÄŸimiz arkadaÅŸlarımız bile vardır. Fakat herkesin yeni öğrendiÄŸi fıkraları acilen duymamız gerekir.ÂTabii "filanca macerayı gene anlatsana" diye yıllanmış repertuardan istek de yapılır. Bilhassa da Zafer'e.
Efendim, kader Zafer'i meşhur stand-upçılarımızdan olmaya itelediyse de zaptırapt sökmeyen bir adam olduğundan kadere de karşı gelmiş ve şaka kaldırmayacak çok ciddi işler seçmiştir. Halen iki yüzünde de farklı müdürlükler yazan bir kartvizite sahiptir. Bizi ilgilendiren sorumluluğu ise toplantılara düzenli olarak katılmasıdır. Zira sık sık ortadan kaybolur. Fakat yokluğunda da manevi şahsiyeti sofrada hâzır ve nâzırdır.
Haluk ve Vehbi şahane birer pişekârdırlar. Onlar da toplum nezdinde bir şeydirler ama bizim gözümüzde görevleri sadece budur. İkisi de astrolojinin en alıngan ve kırılgan saydığı burca mensup olmalarına rağmen insanî zafiyetlerden (zayıflık, güçsüzlük anlamında kullandım yani iyi bir şey söyledim, alınıp da beni yalancı çıkarmayın) bîhaber adamlardır. Yemekten sonra gece yarısı Yeşilköy'de dondurma yerken, sokağın ortasında biri dümbelek çalar, öteki göbek atar.
Sinan'a gelince. Ekibin en ağırbaşlısıdır. Şu tarihte toplanacağız diye raconu kesti mi, herkes kuzu kuzu o saat orada olur. Gecenin ilerleyen saatlerinde kızışan itiş kakış ve kahkaha trafiğine damarlarındaki Karadeniz kanında mevcut mizahın dürtüklemesiyle öyle bir yön verir ki kimse farkına bile varamaz, onu hınzır tebessümüyle hala vaziyete seyirci sanır.
Otuz seneden fazladır kimimiz için Nuran kimimiz için de Nurhan olan ve akıl edip kendisine hangisi olduğunu danışmadığımız, danışsak da derhal unutup yokluğunda oydu, buydu diye kapıştığımız kişi de tıpkı Sinan gibi önemli okullarda dirsek çürütmüş mevki sahibi olmuştur. Bir başka ortak özellikleri de eşlerinin zarafetlerinden ödün vermeden bizlerle hemhâl olabilme kabiliyetleridir. Belgin de Madlen de artık sofrada eş durumundan ikamet halini aşıp "bizden" olmuşlardır. Sohbetin saldım çayıra mevlam kayıra içeriğine engel teşkil etmezler.
TopluluÄŸun okul menÅŸeli iki hatun kiÅŸisinden öteki (ki beriki ben oluyorum), "hem güzel ve asil bir hanımefendi hem de fırlama nasıl olunur?" sorusunun ÅŸu dünyada rastladığım biricik cevabıdır. Zeynep, benden sonra bizim erkekler heyetinin yıllarca korudukları mahremiyetlerini delip, daimi üye sıfatıyla baÅŸköşeye kurulmayı baÅŸaran tek kadındır.ÂToplantılar artık herkessiz olur onsuz olmaz. Ä°ÅŸindeki ciddiyeti dillere destandır. Oysa bizim ortamda, bilhassa (ve sık sık) ÅŸakaya maruz kaldığında ÅŸakalandığı (bu laf moda diye kullandım) sanılırken muhatabını tatlı tatlı sazana çevirip makaraya sarması parmak ısırtacak bir zeka ürünüdür.
Son buluşmalarda mekân edindiğimiz, okulumuzun mezunlar derneği lokalinde bir sınıf arkadaşımızı daha bulduk. Onun da adı tartışmalıdır. Stefan diyen de var, okulda olduğu gibi İstepan da. Kendisi artık gözbebeğimizdir. Çünkü hem zaten oldum olası sevilen bir şahsiyettir hem de benim diyen meyhanede bulamayacağınız mezelerimiz onun el emeğidir. Bilhassa arnavut ciğeri sanatperver okulumuzun duvarlarındaki eserler arasında sergilenmeyi hak etmektedir.
Saydığım çekirdek kadroya bazen sayıları onu bulan arkadaşlarımız da eklenmektedir. Ancak devamsızlıklarından dolayı kendilerini cezalandırıyorum ve onlardan bahsetmiyorum.
BaÅŸtan da dedim ya, teneffüslerin nasıl da her derde deva olduÄŸunu ancak benzer toplulukların parçası olabilenler anlayacaktır. "Olabilmek" lafını boÅŸuna etmedim. Zor iÅŸ onlu yaÅŸlara sahiden dönebilmek. Cengiz Aytmatov'dan intihal,Â"içimdeki çocuk" sakızı çoÄŸunluk için hüsnü kuruntudan ibaret. Son günlerin modası, kendine çocuksu ÅŸekil yapmaksa beyhude ve mizahi gayret. Bu iÅŸ lafla, ÅŸekille olmuyor. Helal olsun benim arkadaÅŸlarıma. Tabii bana da. J
Zaruri hatırlatma: Birbirimizin dünyevî haliyle ilgilenmemek o buluşmalara mahsustur. Yoksa birimiz öksürse hepimiz zatürree oluruz.  Aman yanlış anlaşılmasın.
Bir de açıklayıcı ek: Yazıda bahsi geçen kiÅŸilerin soyadları kendilerinin sosyal karizmalarını (!) korumak maksadıyla açıklanmamıştır.Â