Hasretimin dağlarına yolculuk
Birkaç yıldır aklımda olan Hakkâri’ye gitme fikri en sonunda bu yaz gerçekleşti. “Bu yaz nereye gidelim” diye sorduklarında hep “Hakkâri’ye gidin” derdim. Bu bir şaka değildi. Nihayet kendi tavsiyeme uydum ve Hakkâri yollarına düştüm. İşte, ana haber bültenlerine çıkan ‘canyoning’ inişlerimizden buzullara tırmanmaya doğayla iç içe muhteşem gezimizden notlar...
Hakkâri’ye ulaşım için en kolay yol Yüksekova’ya uçakla gitmek ve oradan araç kiralamak. Aracınız yoksa zorlanırsınız, benden söylemesi. Çünkü görülecek yerler hep kentin çevresinde ve imkânınız varsa dörtçeker araç kiralamalısınız. Biz iki kadın, arabamıza atlayıp 11 şehri geze geze, 6 günde gittik. Hiçbir yere uğramasaydık 20 saat sürerdi. Hakkâri’ye gece girmememiz konusunda çok uyarıldık ama denk geldi; 1.30’da vardık. ‘Canım Hakkâri’me Hoş Geldiniz’ tabelası karşılıyor bizi. Bir köprüden geçiyoruz ve hemen geldik sanıyoruz. Nerdee... Dolan babam dolan, tırman babam tırman. ‘Depin Virajları’ deniyor bu yola. Hakkâri için bir liste hazırladım. Genelde de hep izin alarak gidilecek yerleri seçmişim. İzinler valilikten alınıyor. Ama iş bitmiyor. ‘Gideceğim yeri navigasyona yazar giderim’ geçerli değil. Yanınıza mutlaka bir yerel rehber almanız gerek. Yerel rehberler günlük 500 lira. Bu en yüksek fiyat. Kalacağınız gün ve gideceğiniz yere göre indirim yapıyorlar. Kalacak en merkezi yer, Şenler Otel. Biz Özel İdare’nin misafirhanesinde kaldık. Aracınız yoksa misafirhanede konaklamak zor olabilir. Rehber, otel, rota her şey hazırsa Hakkâri’yi yaşamaya başlayalım.
Tarihi taş evleri görün
İlk günümüzde Çukurca’ya gidiyoruz. Sanırım hayatımda geçtiğim en güzel yollardan biri... Göğe uzanan dağlar, yanında akan Zap Suyu, daracık koridor gibi yol; bir kanyonun içinden arabayla geçmek gibi. Nerenin fotoğrafını çekeceğini şaşırıyor insan. Çukurca küçük bir yer. Tarihi taş evleri var. İlçeye varır varmaz gençler gelip size rehberlik edebileceğini söylüyor. Yakup ve arkadaşı bizi gezdiriyor. Yürüyecek bir sokak yok. Dağ taş tırmanılıyor. Ayağınıza en azından bir spor ayakkabı giyin. Köylerini de gezdik. Pirinç yetişiyormuş. Çok şaşırdık. Gördüğüm en kocaman dut ağaçları buradaydı. Her biri birbirinden farklı lezzetteki böğürtlenleri de burada yedim.
Çukurca’da dev dut ağaçları...
20 bin yıllık Cilo Buzulları
Bu geziye dair en büyük hayalim 20 bin yıllık Cilo Buzulları’nı görmekti. Bunun için önce bir köye çıkıp rehber aldık. Cilo Dağcılık’tan Hacı Tansu Hocam bizi İlyas’a emanet etti. 18 kardeşi, 3 annesi var ve en sevdiği şey çay. Bu güzel yürekli adam beni hayallerime götürdü. Önce araç değiştirmemiz gerekti. İlyas’ın minibüsünün sürücü koltuğunu ele geçirdim. Ben debriyaja bastım, o vitesi değiştirdi. Vites arızalı çünkü. 1 saat kadar çok bozuk yollardan gidip 4 saat de yürüdük. Aslında tempolu yürüyüşte çok daha kısa sürebilir ama fotoğraf çekmekten yürüyemiyorsun... 3.250 metrede, oksijenden uçuyoruz. Hareketler yavaşlıyor. Buzullar uzaktan görününce hava da soğumaya başladı. Polarlarımızı giydik. Nefes kesen bir atmosfer var. Hiçbir kamera gözümün gördüğü şeyi size aktaramaz. Onu yaşamak gerekiyor.
Sineber Şelalesi
Buzulların içindeki kuyuların dibi gözükmüyor. Biri düşse asla çıkaramazsınız. Taa uzaklarda Gelezo Şelalesi bir buzulun içinden çıkıyor, başka bir buzulun arkasında kayboluyor. Dev bir çatlak yüzünden artık şelalenin yanına gidilemiyor. 20 bin yıllık buzullar eriyor. Şahit oluyorsunuz ve hiç bir şey yapamıyorsunuz. Ne kadar acı! Bölge Cennet Cehennem Vadisi olarak biliniyor.
Yürüyüşe başlanan yer Cennet, bahar aylarında çiçek bahçesine dönüyormuş. Buzulların bulunduğu yer her zaman soğuk, Cehennem demişler. Akşam olup geri döndüğümüzde herkes bizi merak etmiş. Bölgede telefon çekmiyor. Yalnız gidilmemesi gereken coğrafyalar. Bir sonraki durağımız Sineber Şelalesi. Kaval Vadisi’ndeki Sineber Şelalesi’ne Hacı Tansu Hocam götürüyor. Yolda da bombayı atlatıyor; bölgedeki ajansların muhabirleri de bizimle olacak. 60 metre civarındaki şelaleden ipli iniş yapacağız. Hakkâri ‘canyoning’ sporuyla tanışacak. Bu anı ölümsüzleştireceğiz. Gittiğimizde dere çamur akıyordu. ‘21 gün sürecek, yanacağız sıcaktan’ diye yola çıktığımız Doğu turumuzda yağmur, sel bir gün olsun peşimizi bırakmadı.
Canyoning’le tanışma
Sineber Şelalesi pırıl pırıl. Çamura aldırmayıp giriyoruz suya. Şelalenin tepesinde aslında bulmayı umduğumuz berrak, masmavi suları ve başka küçük şelaleleri görmek bizi çok mutlu ediyor. Kuruyoruz istasyonu ve salıyoruz kendimizi aşağı. Bu unutulmaz anılarımız ana haber bültenlerinde yerini alıyor: “Terörden temizlenen Kaval Vadisi canyoning sporcularını ağırlıyor.” Aslında Hakkâri için çok planımız vardı ama Sat Gölleri’ne izin alamadık. Oradaki gölleri ve duvar resimlerini göremedim. Peşimizi bırakmayan yağmur ve sellerden nereye gitsek çamur. Bu sebepten Berçelan Yaylası’na gitmekten de vazgeçtik. Yüksekova’yı sel bastı. Gidemedik. Şans... Hep “Neden bu mevsim geldin” diye sordular. Hakkâri’nin baharı temmuz başıymış. Zamanlama hatasıyla hava muhalefetine denk geldik. Yine de muhteşem bir deneyim oldu. Halkı memleketini gözü gibi koruyor. Gittiğimiz yerler sıfır çöp! Bu muhteşem bir şey. Ülkemin her yerinde bu duyarlılığı görmek dileklerimle hoşçakal Hakkâri.
Kahvaltısı çok farklı
Hakkâri kahvaltısını mutlaka denemelisiniz. O kadar çeşit var ki daha önce hiç denemediğiniz. Siyabo, kavut ve murtea en sevdiklerim oldu. Hakkâri Evi’nde yiyebilirsiniz. Yöresel yemekler az yapılıyor. Çukurca’daki Zap Sofrası’nda aşçı pazar günleri çalışmıyor. Yiyemedik. Hakkâri Evi’nde sipariş üzerine yöresel yemek hazırlıyorlar. Merkezde Hakkâri Sofrası ve Maladayke (anne evi) yöresel yemek adresleri.
Lastiklere dikkat!
Hakkâri hakkında dikkat edilecek en önemli husus bol bol patlayan lastiğiniz olabilir. Bir günde iki defa aynı lastiğimiz patladı. Biri Depin Virajları’nın yol yapım çalışmalarında, diğeri aynı akşam asfalt yolda. Hakkâri’nin taşları bıçak gibi keskin. Tamir de olmuyor. Yenisini almak zorunda kalıyorsunuz.