Harissa’da katedralin manzarası Cübeyl’in balıkçıları müthişti

Seyahat tutkusunun kanıma girmesi, İngilizce öğrenmemle başladı. Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca’yı da akıcı konuşabiliyorum. Portekizce, Almanca, Yunanca, Japonca dahil 13 dilde de rahatlıkla anlaşabiliyorum. İslami mimariyle çok ilgileniyorum. Bu merakım beni Arapça ve Farsça öğrenmeye de heveslendirdi. Nitekim öğrendim de.

18 yaşıma kadar ailemle gezdim. Türkiye’nin tüm önemli şehirlerini gördüm. İngiltere’ye gittikten sonra 5 yıl kadar Interail ile gezdim. Benim için tatil deniz, kum, güneş değildir. Evet Bali, Kanarya adalarını gördüm ama, sadece bu üçlünün bulunduğu tatillerden maksimum 2-3 gün keyif alır, sonrasında fena halde sıkılırım. Ülkelere gitmeden internetten, başucu kitaplarımdan Lonely Planet’den mutlaka okurum. Hazırlıklı giderim. Kuzey ülkelerinin hemen hepsini gördüm, Avrupa, Asya’da 4-5 ülkeyi gezdim, ABD’ye her yıl giderim. Güney Amerika, Kuzey Afrika’daki bazı ülkeleri de gördüm. İlk fırsatta Kudüs, Kahire, Balkan ülkeleri, eski Sovyet cumhuriyetlerini görmek istiyorum.

TURİST OLDUĞUMU BELLİ EDERİM

Gittiğim yerlerde klasik sanatla ilgili ne varsa mutlaka görmek isterim. Görsel sanatlarını da izlerim. Önemli opera, tiyatro gösterilerini kaçırmam. Seyahatlerim kültürel ağırlıklı geçer. Sokakları severim. İyi restoranlarda yemek yemeyi de. Barlara giderim, şovları izlerim. Buralarda insanlarla tanışmayı, konuşmayı seviyorum. Neredeyse her ülkeden arkadaşım var. Aslında yalnız yemekten sıkılırım. Yalnızlıktan kurtulmak için klasik bir yöntemim var. Turist olduğum anlaşılsın diye rehber kitabımı açıyorum. Turist olduğum anlaşılsın, gelip sohbet etsinler diye. Genellikle de işe yarar bu yöntem.

40 yaşından sonra doğa gezilerine ağırlık vermek istiyorum. Hálá gencim ve sadece doğa turizmine henüz hazır değilim.

Bir kenti tanımak için 48 saat da gezdiğim oldu, 4-5 gün de. Uyku benim için çok önemli değil. Cuma günü iş çıkışı uçağa atlayıp, pazartesi sabahı döndüğüm çok sehayatlerim oldu.

TURLARA ASLA KATILMAM

Asla seyahat acentelerinin organize ettiği, toplu seyahatlere katılmam. Kendim programlarım gideceğim yerleri. Bu bana organizasyon yapan firmaların programlarına almadığı yerleri görmek, etkinlikleri yapmak özgürlüğü sağlıyor. Örneğin Tahran’da kayak yaptım, Beyrut’ta daldım. Halbuki bunları hiçbir firma programına katmıyor.

Seyahatlerimde en çok etkilendiğim yerlerden biri Brezilya oldu. Çok misafirperverler. 2 hafta boyunca bir ailenin yanında kaldım, havalimanından aldılar, bıraktılar. Gözlerinden gülümseme hiç eksik olmadı. Karşılıksız ağırladılar beni. Yemekleri harika. Arjantin de çok güzel bir ülke. Buenos Aires de öyle. Çok fakirler ama son moda ve marka giyiniyorlar. Kadınları, erkekleri çok bakımlı. Hepsi de kendilerini Avrupalı görüyor. Farklı bir coğrafya gerçekten.

ABD’de Şikago’yu çok severim. Burada değişik mimari akımlardan çok sayıda bina görmek mümkün. İnsanlar sıcak, yemekleri güzel, çok şık restoranlar var. Üstelik İngiltere’ye göre ucuza geliyor. Sterlin, dolardan neredeyse iki kat pahalı. Avrupa kentlerinden favorilerim Lyon, Lubliyana. Özellikle Lubliyana, küçük ülkenin, küçük kenti. Osmanlı etkisi oralara kadar gitmiş. Yemekleri, sözcüklerinde bu etkileri görmek mümkün. Çok kültürlü ve modern insanlar, mimarisi, sokakları görülmeye değer. Mağaraları da ilginç. Asya kentleri içinde Şam’ı unutamam. Masal kenti, harika. Özellikle eski Şam’dan çok etkilendim.

LÜBNAN BEYRUT’TAN İBARET DEĞİL

Geçen yıl mayıs başında gittim Lübnan’a. Beyrut’ta konaklayıp, günübirlik gezilerle Balabak, Cuniye ve Cübeyl’e gittim. Her üçü de 1 - 1.5 saat mesafede. Birbirlerine yakınlar. Sokaklar savaşın etkisiyle sakin. Ama her üç şehir de görmeye değer doğrusu.

Lübnan, Doğu Akdeniz kıyısında, bir Ortadoğu devleti. Suriye ve İsrail’le çevrelenmiş. Lübnan seyahatiyle, Suriye seyahatini birleştirmek mümkün. Suriye’ye geçmek de çok kolay. Lübnan, çok eski uygarlıklara ev sahipliği yapmış. Çok kültürlü. Ülkenin gezilmeye değer yerleri çok. Nüfusunun yüzde 70’i Müslüman, yüzde 30’u Hıristiyan.

Evet güvenlik bir sorun ama insanları o kadar misafirperver ki unutturuyor bu olumsuzluğu. Türk olduğunuzu öğrenince sempatiyle karşılıyorlar. Yemekleri çok güzel. Fakat beklediğimden daha pahalı bir ülkeydi. İstanbul’dan biraz daha pahalı. Kişi başına 40 YTL ile nefis yemekler tatmak mümkün. Taksi ücretleriyse ucuz.

ANTİK ŞEHİR GÖRÜLMELİ

Baalbek, yaklaşık 5 bin yıllık antik bir şehir. Suriye sınırına yakın Balabak kentinin kuzeyinde. Fenikeliler kurmuş. Yunanlılardan, Romalılara geçmiş. Eyyubi Hanedanı’nın ilk hükümdarı Selahaddin Eyyubi bu şehirde doğmuş. 1984’te UNESCO tarafından koruma altına alınmış.

Romalılardan kalma Bacchus Tapınağı büyüleyici ve şaşırtıcı. Güneş tanrısı Jüpiter için inşa edilmiş tapınaktaki dev blokların oraya nasıl taşındığı muamma. Sonraki sahiplerinden Bizanslılar, tapınağı kilise haline getirmiş. Yağmacı Moğollar ve Haçlılar tapınağı tarumar etmiş. Osmanlılar Almanlara burada kazı yapma izni verince, tapınak bir kez daha yağmalanmış. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Lübnan, Fransızların eline geçince kazıları onlar sürdürmüş.

Baalbek’te halen harabe halinde üç tapınak var: Jüpiter, Baküs ve Venüs. En büyüğü Jüpiter Tapınağı. Meşhur 85 sütunundan sadece 6’sı ayakta. Baküs tapınağı daha iyi durumda, 46 sütunu ayakta. Venüs Tapınağı da onarılmış.

Sahil kenti Cuniye, Beyrut’tan 15 kilometre uzaklıkta. Beş kilometre ilerisindeki tepelerde, Hıristiyanların hac mekanlarından Harissa bulunuyor. Teleferikle yaklaşık 15 dakikada çıkılıyor. Bu yolculuk, manzarası nedeniyle heyecan verici. Aynı zamanda korkutucu. Kutsal Meryem Heykeli çok görkemli. St. Paul Katedrali de modern ve güzel bir yapı. Buradan kuşbakışı Akdeniz’e baktığınızda, manzara büyüleyici. Katedralde Arapça ilahileri dinlemek garip ama farklı bir duygu.

Sahil yolundan kuzeye ilerlediğinizde Lübnan’ın eski liman şehirlerinden Cübeyl (Jbail) çıkıyor kentinize. Diğer adı Biblos. Antik bir Fenike liman kenti. Özellikle 1960-70’li yıllarda jet sosyetenin gözdelerindenmiş. Dünyanın en eski yerleşim birimlerinden olduğu biliniyor. Tarihte limanı kadar, sedir ağaçlarıyla ünlü. Bibloslular, M.Ö. 2000 yıllarında Mısır piramitlerinin yapımında kullanılan sedir ağaçlarını Mısır’a satarak ticarete başlamışlardı. Osmanlıların da buradan sedir ağaçları aldığı biliniyor. Biblos, M.Ö. 3 ve 2’nci yüzyıllar arasında Mısır firavunlarının kontrolü altındayken tüm Fenike sahilinin hem dini hem de ticari başkentiydi. Bugünkü modern Latin alfabesinin temeli ilk lineer alfabeyi bulanlar da Bibloslular. Roma kalıntıları gezilmeli.

Cübeyl’in balık lokantaları şahane. Osmanlı döneminden kalma tarihi çarşısı, kalesi ve mahallesi var. Çarşıda Türkçe konuşan birine rastlayınca çok şaşırdım. Meğer Anadolu’dan göç eden Ermenilerdenmiş. Balmumu müzesi de görülebilir. Şahane el yapımı tavlalar satılıyor. Gidenlere mutlaka bu güzel tavlalardan almalarını öneririm.

En sevdiği beş yer

á Rio de Janeiro á Şikago

á Bangkok á Şam á Lubliyana

seyahatte ne okuyor

Lonely Planet

ne yiyor ne içiyor

Yiyecek seçmiyor

ne giyiyor

Kat kat giysi ve illaki pamuklu çorap

nerede kalıyor

Temiz, güvenli herhangi bir yerde

neyle seyahat ediyor

Uçak, tren, özel şoför, taksi

çantasının vazgeçilmezleri

Güneş kremi, nemlendirici, diş ipi, harita, fotoğraf makinesi

kiminle seyahat ediyor

Genellikle yalnız, bazen de yakın arkadaşlarıyla

oradan ne alıyor

CD, pul, sirkülasyondaki metal ve kağıt paralar