Saffet Emre TONGUÇ
Son Güncelleme:
Hapishanenin ardındaki Sinop
Avlunun ortasında bir dut ağacı, üzerinde de meyvelerin tadını çıkaran kırmızı bir kelebek... Sinop Cezaevi’ni ilk ziyaretimde beynim bu ürkütücü yerle ilgili hafızama böyle naif bir resim nakşetti. Aslında burası, yüksek nemin ve sıcağın sarmaladığı penceresiz tecrit odalarında bir zamanlar insanlara cehennemi yaşatmış bir yer ve bunu içeri girdiğiniz andan itibaren iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Sinop’un cezaevi meşhur belki ama kentin görülecek yeri de çok.
Selçukluların 1214 yılında şehri zaptettikten sonra yaptırdığı kalenin içinde yer alıyor cezaevi. Türkiye’deki en ilginç turistik yerlerden biri olma unvanını da elinde tutuyor. Yapımı sırasında farklı özellikleri ve dönemleri olan taşların kullanıldığı kalede etrafa antik sütunlar serpiştirilmiş. Bugünkü cezaevi oldukça yeni aslında, kalenin güney kanadı 1882 senesinde yıkılmış, 1939’da ise çocuk hapishanesi olarak kullanılmak üzere yeni bir bölüm eklenmiş. 1979 senesindeki ayaklanma sırasında yangın çıkmış ve büyük hasar gören bina kapanmış. Son olarak da Kültür Bakanlığı’na devredilen cezaevi kapılarını halka ve film şirketlerine açmış.
Buraya gelirken aklınızda İngiltere ya da ABD’de halka açılan eski cezaevleri örnekleri olmasın. Burası büyük kısmı terk edilmiş, tuvaletleri temizlenmemiş ve kapıları menteşelerinden çıkmış sıradan bir bina. Çocuk kısmının avlusunda lastikleri sökülmüş bir cezaevi otobüsünü kapıları açık bir vaziyette beklerken görmeniz bile mümkün. En ilginizi çekecek yerlerden biri de girişteki küçük bir aralıktan göreceğiniz ahşap tekne yapımının öğretildiği atölyeler. Bu tarz tekneler şehir merkezinde satışa sunuluyor. Bir diğer aralıktan da koğuşları görme imkanınız var. Berber dükkanı da, duvardaki elbise askılarına kadar el değmeden bugüne ulaşanlardan.
Tüm kompleksteki en korkunç oda karanlık zindan. 17. yüzyıl gezgini Evliya Çelebi “Gardiyanlar ejderhalar gibiydi ve hepsinin onar adam asabileceğiniz çalı gibi bıyıkları vardı. Mahkumların tümü kollarından demir parmaklıklara bağlıydılar... Buradan bırakın birinin kaçmasını, üzerinden kuş bile uçmasına izin verilmezdi” diye yazmış. Cezaevinde akla hayale sığmayacak kadar acımasız kararlar da verilmiş: Bir mahkum için 130, bir diğeri içinse 150 sene ceza. Peki kimmiş bu mahkumlar? Günümüze ulaşan son dönem kayıtlarına göre “toplumdan uzak tutulması gereken vahşi caniler ve sanatçılar, yazarlar”.
KÜÇÜK ŞİRİN BİR KENT
Cezaevini gezmek içinizi ürperttiyse Sinop’ta ziyaret edilebilecek daha bir çok yer olduğunu hatırlatayım. Tam da beklediğiniz gibi küçük, şirin bir kent burası. Karadeniz’e doğru uzanan bir buruna kurulmuş şehirde antik surları takip ederek bir tur yapmak oldukça keyifli. Bu surlar Sinop’ta doğan Pontus Kralı Büyük VI. Mithridates Eupator tarafından inşa ettirildiğinde tarihler M.Ö. 72’yi gösteriyormuş. Sinop Kalesi yüzyıllar boyunca Roma, Ceneviz ve Türk dönemlerinde yapılan onarım ve eklemelerle genişlemiş. Böylece kullanılan farklı malzemeler ve usluplarla her dönem kendi imzasını atmış kaleye. Bugün yapılan onarımlar ise ne yazık ki kaleye sağlam bir görüntü vermekten çok uzak, yamalı gibi görünüyorlar. Bu nedenle de önünden geçtiğiniz surların restore edilen bölüm mü, yoksa orijinal mi olduğunu anlamanız zor olmuyor.
Sinop’un sakinleri arasında en ünlüsü olan Diyojen (M.Ö. 404-323) hayatını temel bilgilere ulaşmaya adayan, nevi şahsına münhasır bir filozofmuş. Yaşamı Atina’da bir fıçının içinde son bulmuş. Diyojen’e gıpta ettiği söylenen Büyük İskender kendisini ziyaret edip bir isteği olup olmadığını sorduğu zaman o ünlü “gölge etme başka ihsan istemem” yanıtını vermiş filozof. Sinoplular Diyojen ve ünlü fıçısının bir heykelini şehrin girişine dikmişler.
Heykelden Adalet Sarayı’nın olduğu meydana kadar yürüyün. Sola döndüğünüzde içinde 1853 Rus saldırısında şehit olmuş 40 asker anısına dikilen bir anıt olan parka geleceksiniz. Parkın arkasında sürprizlerle dolu Sinop Müzesi var. Müze etkileyici bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor; şehrin gerçekten kozmopolit olduğu 19. yüzyıldan kalan ikonlar, yedi ilham perisini tasvir eden bir Roma mozaiği gibi. Bahçedeki diğer mozaikler de görülmeye değer. Burada ayrıca 1951’de bulunan küçük bir tapınağın kalıntılarını da görmek mümkün. Tapınağın Tanrı Serapis’e adanıp adanmadığı ise tartışma konusu. Adandığını varsayanlar Serapis’in etkisinin M.Ö. 4. yüzyılda Mısır’a buradan yayılmış olabileceğini de öne sürüyorlar.
KONAKLAR İLGİ BEKLİYOR
Bir zamanlar müzede sergilenen etnografya koleksiyonu, Safranbolu evlerini andıran yarı ahşap yarı kagir, bahçeli, büyük bir malikaneye nakledilmiş. Bu güzelkonak ne yazık ki şu an restorasyon yüzünden kapalı. Birkaç adımlık mesafede bulunan Kuruçeşme Sokağı’ndaki eski Osmanlı evleri ise ilgi görmeyi bekliyor.
Ana caddedeki Alaaddin Camii Sinop’taki en etkileyici cami. Günümüze kadar pek çok değişikliğe uğrayıp yenileştirilen bina ilk kez 1267 yılında bir Selçuk veziri olan Muinettin Süleyman Pervane tarafından yaptırılmış. Pervane’nin yaptırdığı bir diğer eser olan Pervane Medresesi bugün yerel el işlerinin sergilenmesi için kullanılıyor. Her iki eser de 1265 yılında şehrin Trabzon’daki Bizans İmparatorluğu’ndan alınmasından sonra bkutlama nişanesi olarak yaptırılmış. Şehirdeki en üzücü olaylardan biri Balatlar Kilisesi’nin başına gelen. Arka sokakların birine saklanmış bu muhteşem kompleks bir kiliseden daha fazlasıymış bir zamanlar. Kimileri Kral Mithridates’in sarayı olduğunu öne sürüyor. Kompleksin içinde Bizans freskleriyle donatılmış büyük bir kilise var. Korumasız bırakılan kilisedeki paha biçilmez freskler tamamen harap edilmiş.
Pek çok insan için Sinop gezisinin en güzel yanlarından biri limandaki restoranların birinde balık ve mezelerin keyfini sürmeden önce, sahil boyunda akşam vakti yapılacak bir yürüyüş. Yürürken ve deli dalgalar duvarları yalarken, Sabahattin Ali’yi ve Sinop Cezaevi’nde kalırken yazdığı “Aldırma Gönül” ü düşünün.
NEREDE KALINIR?
Denizci Otel: (0368) 260 5934
Hotel Melia-Kasim: (0368) 261 4210
Otel Mola: (0368) 261 1814
Otel Sarı Kadır: (0368) 260 1544
NASIL GİDİLİR?
Yaz aylarında İstanbul’dan düzenli uçak seferleri var. Diğer zamanlarda İstanbul’dan 12 saatlik bir otobüs yolculuğunu göze almak zorundasınız. Ankara’dan ulaşım ise daha kısa.
Buraya gelirken aklınızda İngiltere ya da ABD’de halka açılan eski cezaevleri örnekleri olmasın. Burası büyük kısmı terk edilmiş, tuvaletleri temizlenmemiş ve kapıları menteşelerinden çıkmış sıradan bir bina. Çocuk kısmının avlusunda lastikleri sökülmüş bir cezaevi otobüsünü kapıları açık bir vaziyette beklerken görmeniz bile mümkün. En ilginizi çekecek yerlerden biri de girişteki küçük bir aralıktan göreceğiniz ahşap tekne yapımının öğretildiği atölyeler. Bu tarz tekneler şehir merkezinde satışa sunuluyor. Bir diğer aralıktan da koğuşları görme imkanınız var. Berber dükkanı da, duvardaki elbise askılarına kadar el değmeden bugüne ulaşanlardan.
Tüm kompleksteki en korkunç oda karanlık zindan. 17. yüzyıl gezgini Evliya Çelebi “Gardiyanlar ejderhalar gibiydi ve hepsinin onar adam asabileceğiniz çalı gibi bıyıkları vardı. Mahkumların tümü kollarından demir parmaklıklara bağlıydılar... Buradan bırakın birinin kaçmasını, üzerinden kuş bile uçmasına izin verilmezdi” diye yazmış. Cezaevinde akla hayale sığmayacak kadar acımasız kararlar da verilmiş: Bir mahkum için 130, bir diğeri içinse 150 sene ceza. Peki kimmiş bu mahkumlar? Günümüze ulaşan son dönem kayıtlarına göre “toplumdan uzak tutulması gereken vahşi caniler ve sanatçılar, yazarlar”.
KÜÇÜK ŞİRİN BİR KENT
Cezaevini gezmek içinizi ürperttiyse Sinop’ta ziyaret edilebilecek daha bir çok yer olduğunu hatırlatayım. Tam da beklediğiniz gibi küçük, şirin bir kent burası. Karadeniz’e doğru uzanan bir buruna kurulmuş şehirde antik surları takip ederek bir tur yapmak oldukça keyifli. Bu surlar Sinop’ta doğan Pontus Kralı Büyük VI. Mithridates Eupator tarafından inşa ettirildiğinde tarihler M.Ö. 72’yi gösteriyormuş. Sinop Kalesi yüzyıllar boyunca Roma, Ceneviz ve Türk dönemlerinde yapılan onarım ve eklemelerle genişlemiş. Böylece kullanılan farklı malzemeler ve usluplarla her dönem kendi imzasını atmış kaleye. Bugün yapılan onarımlar ise ne yazık ki kaleye sağlam bir görüntü vermekten çok uzak, yamalı gibi görünüyorlar. Bu nedenle de önünden geçtiğiniz surların restore edilen bölüm mü, yoksa orijinal mi olduğunu anlamanız zor olmuyor.
Sinop’un sakinleri arasında en ünlüsü olan Diyojen (M.Ö. 404-323) hayatını temel bilgilere ulaşmaya adayan, nevi şahsına münhasır bir filozofmuş. Yaşamı Atina’da bir fıçının içinde son bulmuş. Diyojen’e gıpta ettiği söylenen Büyük İskender kendisini ziyaret edip bir isteği olup olmadığını sorduğu zaman o ünlü “gölge etme başka ihsan istemem” yanıtını vermiş filozof. Sinoplular Diyojen ve ünlü fıçısının bir heykelini şehrin girişine dikmişler.
Heykelden Adalet Sarayı’nın olduğu meydana kadar yürüyün. Sola döndüğünüzde içinde 1853 Rus saldırısında şehit olmuş 40 asker anısına dikilen bir anıt olan parka geleceksiniz. Parkın arkasında sürprizlerle dolu Sinop Müzesi var. Müze etkileyici bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor; şehrin gerçekten kozmopolit olduğu 19. yüzyıldan kalan ikonlar, yedi ilham perisini tasvir eden bir Roma mozaiği gibi. Bahçedeki diğer mozaikler de görülmeye değer. Burada ayrıca 1951’de bulunan küçük bir tapınağın kalıntılarını da görmek mümkün. Tapınağın Tanrı Serapis’e adanıp adanmadığı ise tartışma konusu. Adandığını varsayanlar Serapis’in etkisinin M.Ö. 4. yüzyılda Mısır’a buradan yayılmış olabileceğini de öne sürüyorlar.
KONAKLAR İLGİ BEKLİYOR
Bir zamanlar müzede sergilenen etnografya koleksiyonu, Safranbolu evlerini andıran yarı ahşap yarı kagir, bahçeli, büyük bir malikaneye nakledilmiş. Bu güzelkonak ne yazık ki şu an restorasyon yüzünden kapalı. Birkaç adımlık mesafede bulunan Kuruçeşme Sokağı’ndaki eski Osmanlı evleri ise ilgi görmeyi bekliyor.
Ana caddedeki Alaaddin Camii Sinop’taki en etkileyici cami. Günümüze kadar pek çok değişikliğe uğrayıp yenileştirilen bina ilk kez 1267 yılında bir Selçuk veziri olan Muinettin Süleyman Pervane tarafından yaptırılmış. Pervane’nin yaptırdığı bir diğer eser olan Pervane Medresesi bugün yerel el işlerinin sergilenmesi için kullanılıyor. Her iki eser de 1265 yılında şehrin Trabzon’daki Bizans İmparatorluğu’ndan alınmasından sonra bkutlama nişanesi olarak yaptırılmış. Şehirdeki en üzücü olaylardan biri Balatlar Kilisesi’nin başına gelen. Arka sokakların birine saklanmış bu muhteşem kompleks bir kiliseden daha fazlasıymış bir zamanlar. Kimileri Kral Mithridates’in sarayı olduğunu öne sürüyor. Kompleksin içinde Bizans freskleriyle donatılmış büyük bir kilise var. Korumasız bırakılan kilisedeki paha biçilmez freskler tamamen harap edilmiş.
Pek çok insan için Sinop gezisinin en güzel yanlarından biri limandaki restoranların birinde balık ve mezelerin keyfini sürmeden önce, sahil boyunda akşam vakti yapılacak bir yürüyüş. Yürürken ve deli dalgalar duvarları yalarken, Sabahattin Ali’yi ve Sinop Cezaevi’nde kalırken yazdığı “Aldırma Gönül” ü düşünün.
NEREDE KALINIR?
Denizci Otel: (0368) 260 5934
Hotel Melia-Kasim: (0368) 261 4210
Otel Mola: (0368) 261 1814
Otel Sarı Kadır: (0368) 260 1544
NASIL GİDİLİR?
Yaz aylarında İstanbul’dan düzenli uçak seferleri var. Diğer zamanlarda İstanbul’dan 12 saatlik bir otobüs yolculuğunu göze almak zorundasınız. Ankara’dan ulaşım ise daha kısa.