Mehmet YAŞİN
Son Güncelleme:
Hafik zamanı sayıyor
Bu haftaki gezimizi Türkiye'nin tek coğrafya dergisi Atlas ile birlikte yapacağız. Rotamızda heybetli kayalıkları, ırmağa inen dehlizleri, yüksek şelaleleri, kanyonlarıyla usul usul akan Kızılırmak'ın yanı başında sessizce zamanı sayan Sivas'ın ilçesi Hafik var. Atlas'ın son sayısında yer alan bu çalışmayı Hakan Şenocak ile Turgut Tarhan gerçekleştirdi..
Sivas'tan, ufak tefek bir kamyonetle yarım saat yol aldıktan sonra ulaşıyoruz Hafik'e. Yol kıyısında, çimlerin üzerinde oynayıp zıplayan neşeli keçilerle karşılaşıyoruz. Tarım alanları genellikle buğday ve arpa ekili. Eskiden Kızılırmak suluyormuş bu toprakları. Ne yazık ki, son yıllarda, alçı taşı nedeniyle sudaki kireç yüzdesi arttığı için, Kızılırmak'tan faydalanılamıyor. Öylesine ki, bir köylü, 'Kızılırmak'tan ağaçlara bile su veremiyoruz artık' diyor.
Tam gelmişken, Hafik'i pas geçip Lota Gölleri'ne gitmeye karar veriyoruz. Uzaktan Hafik, şirin ağaçlıklı bir köy gibi görünüyor. Durmaksızın esen şaşırtıcı bir rüzgár var yaklaşık yedi bin nüfuslu Hafik'in üzerinde. Sonunda, Lota Gölleri'ne, Güngörmez Mağarası'na ulaşıyoruz. Benzersiz güzellikte Lota Gölleri çevresi, Hafik'in çöplüğü olarak kullanılıyor. İnsanın aklı tutuluyor çöpleri doğanın kalbinde görünce. Üç küçük göl var karşımızda. Akşam güneşinin altında pırıl pırıl uzanıyorlar. Göllerin balık yönünden çok zengin olduğu söyleniyor. En çok, bir tür sazan balığı çıkıyormuş.
Kamyonetten inip yürüyoruz. Güçlü rüzgár bizi göllere savurmak istiyor sanki. Papatyalarla, mor, sarı, küçük, neşeli çiçeklerle kaplı her yer. Gölleri anlatmak zor. Burada günlerce durup kalabilir insan ama Hafik'e gitmemiz gerek. Rakımı 1300 metreyi bulan Hafik, beş yüz metre uzunluğunda bir caddenin çevresinde kurulu. Sivas Erzincan karayolu üzerinde, 36. kilometrede yer alıyor. Saptanabildiği kadarıyla, İS 200 yıllarında yerleşim görülüyor Hafik'te. Hıristiyanlığın çıkmasıyla birlikte, çoktanrılı dine sahip olan Roma, büyük baskılar, işkenceler yapıyor yeni dinin mensuplarına. Baskılardan kaçan Hıristiyanların göç yerlerinden birisi de Hafik. Malazgirt Savaşı'ndan sonraki süreçte Hafik de Türklerin eline geçiyor. O günden sonra, zaman zaman Türk boyları arasında el değiştiriyor fakat hep Türklere ait kalıyor.
KARTALLARIN MEKANI
Hafik'teki evlerin çoğu modern. Öğretmen evi ise eski ve bu haliyle çok sevimli. Hastanesi, Ziraat Bankası, öğretmen evi, hükümet konağı, küçük bakkalları, internet kafesi ve biri belediyenin, öteki özel sektörün olmak üzere iki meyhanesi var.
Şimdi Dışkapı köyüne giden yoldayız. Derin bir gözün görebileceği minicik çiçeklerle bezeli ortalık. İki kadın bir ağacın gölgesine sığınmış sohbet ediyor. Kızılırmak yoksul bir dere gibi akıyor. Şırıl şırıl can çekişiyor sanki. Üzerinde demir bir köprü var. Çocuklar okula gidip geliyorlar bu köprüden. Bölgeyi yukarıdan görmek için nefes nefese tepelere tırmanıyoruz. Tepede, göz alabildiğine sonsuz bir açıklığın zirvesindeyiz. Dağ başlarının isimsiz sarı çiçekleriyle çevrili etrafımız. Kanyon gibi bir yerden Kuşluk Mağarası'na ulaşıyoruz. Kartalların mekan edindiği bir yer Kuşluk Mağarası. Yerde uzun bir tüy görüyorum. Bir kartalın kanadından düşmüş olmalı. Hafik'in tarihi kalıntıları, Tuzhisar Kilisesi, Düzyayla Kilisesi, Günyamaç Kilisesi ve Tuzhisar Manastırı'ndan ibaret. Tümü de harap durumda. Bölgenin belli başlı ırmakları, Kızılırmak, Acısu, Koruçayı, Sancaktar Çayı, Tozanlı Deresi ve Köy Irmağı. Ne yazık ki, tümünü görebilme olanağımız yok. Göreceğimiz en güzel su formunu en sona saklamışız meğer: Aktaş Şelalesi.
Önce yukarıdan seyrediyoruz onu. Yaklaşık, otuz kırk metreden dökülüyor. Elli metre öteden bile serinletiyor bizi. Şelalenin karşısında ise balta girmemiş bir orman başlıyor. Çalıların, keskin kayaların arasından ilerliyoruz. Amacımız şelalenin döküldüğü noktaya inmek. Yaklaştıkça şelalenin sesi bile değişiyor. Çevrede vahşi hayvanlar olabileceği söyleniyor. Gözlerimi kapatıp dinliyorum. Şelaleden yüzüme su zerrecikleri uçuşuyor. Şelalenin altında kalan kayalıklarda yer yer küçük delikler var. Kuş yuvaları olabilir diye düşünüyoruz. Bir saat kadar uğraşıp aşağılara inmeyi başarıyoruz. Şimdi neredeyse üstümüze dökülüyor şelale.
Hafik'e dönüşte yöresel kıyafetli insanlar görüyoruz. Kızların kıyafetlerine üçbeş deniliyor.
Kağnı inanılmaz gıcırtılar çıkararak ilerliyor. Düpedüz şarkı söylüyor. 'Ben buradayım, sen neredesin?' diye soruyor sanki. Eğer günün birinde yolunuz bu eşsiz coğrafyaya düşerse mutlaka uğrayın.
ATLAS'TA BU AY
Türkiye'nin en güzel dergisi Atlas Nisan sayısında okuyucularını yine farklı coğrafyalara götürüyor. Atlas ayrıca bu sayısında okuyucularına Türkiye'de en yaygın olarak bulunan 100 kuş türünün posterini armağan ediyor. Bu posterde kuşların resminin yanı sıra, o kuş hakkında çeşitli bilgiler de yer alıyor. Atlas'ın son sayısında yer alan konuların bazıları şöyle:
Bali'nin Seremonileri
Endonezya'nın Bali adasında şeytani güçlerin kovulduğu, ruhların arındırıldığı törenler... İlkel ve yabani davranışların esiri olmasınlar diye dişleri köreltilen gençler...
Hıristiyan Türkler
Ortodoks ayinler, verimli toprakların sunduğu şarap, dilde, kültürde ve geleneklerde yaşayan görkemli geçmiş... Anadolu Oğuzlarının, Hıristiyan akrabaları... Moldova'da yaşayan Gagauzlar, bin yıllık bir ayrılığın ardından Türk dünyasıyla buluşuyor.
Yabankoyunu
Anadolu'nun son yabankoyunları şimdi Konya'nın Bozdağ'ındaki koruma sahasında yaşamlarını sürdürüyor, insanın baskısına karşı direnmeye çalışıyor.
Gümüşhane'nin gizli tacı
Karaca Mağarası sadece 105 metre uzunluğunda. Ama onun sarkıtları, dikitleri, org desenli duvarları, mağara çiçekleri, filkulakları, traverten havuzları ve mağaragülleri göz kamaştırıyor. Gümüşhane'nin Torul ilçesindeki mağara, doğanın pek cömertçe boyadığı bir tabloyu andırıyor.
Birecik ve Suruç
Birecik ve Suruç ilçelerinde gerçekleştirilen arkeolojik envanter çalışmasında çoğunluğu daha önce bilinmeyen 181 yer belgelendi. Birecik'in, ilk insanın yayılımında kilit konumda olduğunu gösteren buluntulardan, Aratdağı bölgesindeki önemli antikçağ merkezlerine kadar birçok keşif gerçekleşti. Yüzlerce yıldır kullanımı devam eden mağaralar, kaya mezarları ve küçük tapınaklarla dantel gibi işlenmiş tepeler...
Tam gelmişken, Hafik'i pas geçip Lota Gölleri'ne gitmeye karar veriyoruz. Uzaktan Hafik, şirin ağaçlıklı bir köy gibi görünüyor. Durmaksızın esen şaşırtıcı bir rüzgár var yaklaşık yedi bin nüfuslu Hafik'in üzerinde. Sonunda, Lota Gölleri'ne, Güngörmez Mağarası'na ulaşıyoruz. Benzersiz güzellikte Lota Gölleri çevresi, Hafik'in çöplüğü olarak kullanılıyor. İnsanın aklı tutuluyor çöpleri doğanın kalbinde görünce. Üç küçük göl var karşımızda. Akşam güneşinin altında pırıl pırıl uzanıyorlar. Göllerin balık yönünden çok zengin olduğu söyleniyor. En çok, bir tür sazan balığı çıkıyormuş.
Kamyonetten inip yürüyoruz. Güçlü rüzgár bizi göllere savurmak istiyor sanki. Papatyalarla, mor, sarı, küçük, neşeli çiçeklerle kaplı her yer. Gölleri anlatmak zor. Burada günlerce durup kalabilir insan ama Hafik'e gitmemiz gerek. Rakımı 1300 metreyi bulan Hafik, beş yüz metre uzunluğunda bir caddenin çevresinde kurulu. Sivas Erzincan karayolu üzerinde, 36. kilometrede yer alıyor. Saptanabildiği kadarıyla, İS 200 yıllarında yerleşim görülüyor Hafik'te. Hıristiyanlığın çıkmasıyla birlikte, çoktanrılı dine sahip olan Roma, büyük baskılar, işkenceler yapıyor yeni dinin mensuplarına. Baskılardan kaçan Hıristiyanların göç yerlerinden birisi de Hafik. Malazgirt Savaşı'ndan sonraki süreçte Hafik de Türklerin eline geçiyor. O günden sonra, zaman zaman Türk boyları arasında el değiştiriyor fakat hep Türklere ait kalıyor.
KARTALLARIN MEKANI
Hafik'teki evlerin çoğu modern. Öğretmen evi ise eski ve bu haliyle çok sevimli. Hastanesi, Ziraat Bankası, öğretmen evi, hükümet konağı, küçük bakkalları, internet kafesi ve biri belediyenin, öteki özel sektörün olmak üzere iki meyhanesi var.
Şimdi Dışkapı köyüne giden yoldayız. Derin bir gözün görebileceği minicik çiçeklerle bezeli ortalık. İki kadın bir ağacın gölgesine sığınmış sohbet ediyor. Kızılırmak yoksul bir dere gibi akıyor. Şırıl şırıl can çekişiyor sanki. Üzerinde demir bir köprü var. Çocuklar okula gidip geliyorlar bu köprüden. Bölgeyi yukarıdan görmek için nefes nefese tepelere tırmanıyoruz. Tepede, göz alabildiğine sonsuz bir açıklığın zirvesindeyiz. Dağ başlarının isimsiz sarı çiçekleriyle çevrili etrafımız. Kanyon gibi bir yerden Kuşluk Mağarası'na ulaşıyoruz. Kartalların mekan edindiği bir yer Kuşluk Mağarası. Yerde uzun bir tüy görüyorum. Bir kartalın kanadından düşmüş olmalı. Hafik'in tarihi kalıntıları, Tuzhisar Kilisesi, Düzyayla Kilisesi, Günyamaç Kilisesi ve Tuzhisar Manastırı'ndan ibaret. Tümü de harap durumda. Bölgenin belli başlı ırmakları, Kızılırmak, Acısu, Koruçayı, Sancaktar Çayı, Tozanlı Deresi ve Köy Irmağı. Ne yazık ki, tümünü görebilme olanağımız yok. Göreceğimiz en güzel su formunu en sona saklamışız meğer: Aktaş Şelalesi.
Önce yukarıdan seyrediyoruz onu. Yaklaşık, otuz kırk metreden dökülüyor. Elli metre öteden bile serinletiyor bizi. Şelalenin karşısında ise balta girmemiş bir orman başlıyor. Çalıların, keskin kayaların arasından ilerliyoruz. Amacımız şelalenin döküldüğü noktaya inmek. Yaklaştıkça şelalenin sesi bile değişiyor. Çevrede vahşi hayvanlar olabileceği söyleniyor. Gözlerimi kapatıp dinliyorum. Şelaleden yüzüme su zerrecikleri uçuşuyor. Şelalenin altında kalan kayalıklarda yer yer küçük delikler var. Kuş yuvaları olabilir diye düşünüyoruz. Bir saat kadar uğraşıp aşağılara inmeyi başarıyoruz. Şimdi neredeyse üstümüze dökülüyor şelale.
Hafik'e dönüşte yöresel kıyafetli insanlar görüyoruz. Kızların kıyafetlerine üçbeş deniliyor.
Kağnı inanılmaz gıcırtılar çıkararak ilerliyor. Düpedüz şarkı söylüyor. 'Ben buradayım, sen neredesin?' diye soruyor sanki. Eğer günün birinde yolunuz bu eşsiz coğrafyaya düşerse mutlaka uğrayın.
ATLAS'TA BU AY
Türkiye'nin en güzel dergisi Atlas Nisan sayısında okuyucularını yine farklı coğrafyalara götürüyor. Atlas ayrıca bu sayısında okuyucularına Türkiye'de en yaygın olarak bulunan 100 kuş türünün posterini armağan ediyor. Bu posterde kuşların resminin yanı sıra, o kuş hakkında çeşitli bilgiler de yer alıyor. Atlas'ın son sayısında yer alan konuların bazıları şöyle:
Bali'nin Seremonileri
Endonezya'nın Bali adasında şeytani güçlerin kovulduğu, ruhların arındırıldığı törenler... İlkel ve yabani davranışların esiri olmasınlar diye dişleri köreltilen gençler...
Hıristiyan Türkler
Ortodoks ayinler, verimli toprakların sunduğu şarap, dilde, kültürde ve geleneklerde yaşayan görkemli geçmiş... Anadolu Oğuzlarının, Hıristiyan akrabaları... Moldova'da yaşayan Gagauzlar, bin yıllık bir ayrılığın ardından Türk dünyasıyla buluşuyor.
Yabankoyunu
Anadolu'nun son yabankoyunları şimdi Konya'nın Bozdağ'ındaki koruma sahasında yaşamlarını sürdürüyor, insanın baskısına karşı direnmeye çalışıyor.
Gümüşhane'nin gizli tacı
Karaca Mağarası sadece 105 metre uzunluğunda. Ama onun sarkıtları, dikitleri, org desenli duvarları, mağara çiçekleri, filkulakları, traverten havuzları ve mağaragülleri göz kamaştırıyor. Gümüşhane'nin Torul ilçesindeki mağara, doğanın pek cömertçe boyadığı bir tabloyu andırıyor.
Birecik ve Suruç
Birecik ve Suruç ilçelerinde gerçekleştirilen arkeolojik envanter çalışmasında çoğunluğu daha önce bilinmeyen 181 yer belgelendi. Birecik'in, ilk insanın yayılımında kilit konumda olduğunu gösteren buluntulardan, Aratdağı bölgesindeki önemli antikçağ merkezlerine kadar birçok keşif gerçekleşti. Yüzlerce yıldır kullanımı devam eden mağaralar, kaya mezarları ve küçük tapınaklarla dantel gibi işlenmiş tepeler...