Günde 50 liraya Avrupa turu
Günde 50 Lira ile Avrupa gezilir mi? Hem de öyle bir gezilir ki! Yeter ki sen buna zaman ayır, gönül koy, niyet et... Peki nasıl yapacağım dersen, gel sana benim bildiğim yolu anlatayım.
HEY, AVRUPA!
Rüzgarını ardımdan estir, yolumdan çakılı, taşı çek; ben bisikletle geliyorum...
Bisikletle Avrupa turuna çıkmak istersen yapman gereken çok basit. Evvela bir bisiklet edinmek.
Sonra bir rota oluşturmak ve mümkünse bir de arkadaş bulmak. Bisikletim tamam, rotam belli: Viyana-Belgrad arası...
Yol arkadaşım ise oğlumun arkadaşı Yusuf...
HADİ BAKALIM GİDİYORUZ
Havayolları bisiklet taşıyor. Dış hatlarda ortalama 40 Euro gibi bir ücreti var. Bazı şirketlerde ise bu ücret bilete dahil olabilir. Havayollarına göre ücret değişebilir yani.
VİYANA BİSİKLETLE GEZMEK İÇİN MÜTHİŞ BİR ŞEHİR...
Şehir baştan aşağı bisiklet yolu ağı ile örülmüş. Bu yolların toplam uzunluğu inanması güç belki ama tam 1200 kilometre.
Bisikletsiz gidilse bile, kiralık sistemi var.
TRAFİK KURALLARI DA BİSİKLETSEVER
KONAKLAMAYI UCUZA GETİR!
Avrupa'da makul bir bütçeyle pek çok konaklama fırsatı yakalamak mümkün. Zira, buralar gezginlerin sıkça tercih ettiği rotalar arasında yer alıyor. Bu nedenle bazı hostel ya da pansiyonlarda, günlüğü 10 Euro gibi komik bir ücretle kalmanız olası.
Biz de bu seçeneklerden faydalandık ve restoran yerine marketten aldıklarımızla karnımızı doyurarak, Viyana'dan çıktık...
Viyana çıkışında enfes grafitiler var. Bu duvarlar Tuna Nehri kıyısındaki yolların altında.
HEDEF, SLOVAKYA KENTİ BRATİSLAVA
Yol zaman zaman yorucu...
Fakat aynı zamanda büyüleyici güzellikte görüntüler sunuyor.
BİSİKLET AĞLARI MUHTEŞEM
Bu noktada biraz EuroVelo'dan söz etmek lazım. Bu, Avrupa'yı baştan aşağı saran bisiklet yolu ağı. 12 ayrı rotası var. Yer yer tamamlanmamış güzergâhları olsa da, iyi işleyen bir sistem ve epeyce yatırım yapılıyor. Bu kadar güvenli bir sistem varken, bisikletle Avrupa turuna çıkmamak zaten büyük bir ıskalayış...
Bisiklet yolları boyunca bilgi verici tabelalar var. Aynı zamanda bizim gibi pek çok da bisikletli...
Bratislava'ya vardığımızda şehrin en ucuz hostelini bulmayı başardık. Kişi başı 12 Euro. Pazarlıkla 10'a indirdik.
Bu Cumil... Bratislava'nın en çok fotoğraflanan şeyi. Bir kanalizasyon işçisi bu Cumil. Dinlenmek için biraz kafasını uzatıp kaldığı yerde hayranlıkla kadınları izliyor.
EKONOMİK ÖĞÜNLER
İşte ekonomik Avrupa turumuzun enfes öğünlerinden biri. Yoğurt, kefir ve çörek. Toplam maliyeti 5 Euro'yu geçmiyor. E, hâliyle...
Bratislava çıkışındaki bisiklet yolu âdeta otoban...
Bisikletliler üst geçitlere kolaylıkla çıksın diye düşünülen ayrıntılar, hemen yer geçitte mevcut.
Ormanlık yerlerden geçerken, yol arkadaşlarımızın çeşitliliği artıyor.
Evler, yenilenebilir enerjinin nimetlerinden faydalanmak üzere tasarlanmış. Güneş, insanın aynı zamanda cüzdanını da ısıtabilir. Keşke biz de yapsak.
Macaristan topraklarına girdik. Burası Dunakiliti...
Ömrümde gördüğüm en güzel yerlerden biri...
Şuracıkta iş bulsam, bir yere kıpırdamam, burada yaşarım.
Macaristan boyunca köyler, kasabalar genellikle böyle. Sakin, özenli, tevazu sahibi...
Yol boyları mor çiçekli, mısırlı, ayçiçekli tarlalarla dolu...
Bisiklet yolları ise genellikle böyle...
Bisiklet yolu olmayan lokasyonlarda, rotayı günde en fazla 1000 aracın geçtiği karayollarına bağlamışlar. Bu bir sorun değil. Zira, Avrupalı sürücüler bisikletliyi kolluyor.
Acıkınca her zaman market bulmak mümkün değil. Ama köylerde çok tatlı bakkal teyzeler var.
ANAYOLDAN ÇIKMAK HER ZAMAN İYİDİR!
İşte bu da onlardan biri. İkimizi 3 Euro'ya doyurduğu yetmiyormuş gibi bir de peşimize kendi yaptığı çörekleri kattı. Bisiklete binmesem, bu bilinmedik köylere dalmasam, bu güzelim insanları nerede bulabilirim? Eyfel Kulesi'nin altında mı? Vatikan'ın kapısında mı? Hadi canım!
Yol yoruyor. Kolay değil. Günde 80 ila 115 kilometre arasında pedal basıyoruz.
YARATICI ÖNLEMLER DE ALMADIK DEĞİL
Acıyan popo için bir önlem buluyoruz. Yedek iç lastiği seleye sarıp hafif hava pompalıyoruz...
Sorsalar, Avrupa'nın ortasında ne var diye, mısır tarlası derim... Gerçekten. O kadar çok ki...
Ve işte yine o güzelim kasabalardan biri...
ESTERGON BEKLE BİZİ...
Yaklaşık 100 kilometre pedal bastığımız o günün sonunda, kendi kendime bir kahraman gibi görünüyorum.
Eğer hostel değil de pansiyonda kalınacaksa, iki kişilik odalar genellikle 25 ila 30 Euro... İkiye bölünce, mantıklı bir rakama geliyor. Yani geceliği maksimum 45 Lira gibi bir şey.
Bu Viktor. Estergon Kalesi'nin girişinde flütle her memleketin folklorik eserlerini çalıp orayı şenlendiriyor.
Ve burası da Estergon Kalesi'nden Tuna'ya bakış... Uğruna türküler yakıldığı kadar var.
Estergon'da yorulduğumuzu anlayınca, Budapeşte'ye otobüsle geçmeye karar verdik. Bildiğin belediye otobüsü. Bisiklet için ayrıca ücret yok. Vay efendim bisikletle otobüse binilir mi, hiç yok.
Macaristan meclis binası. Etrafında duvar yok. Bahçesi halka açık. Etrafında bir iki polis duruyor. Herkes çimlerinde yatıyor, havuzunun kenarında serinliyor. Bebeğini emziren bile gördüm.
Budapeşte, gezginler için iyi fırsatlar sunan bir şehir. Çünkü hem restoranlarda iyi ve ucuz yemek yemek mümkün, hem de konaklama seçenekleri çok çeşitli ve ucuz.
Dünyanın en kıymetli caddelerinden, Andrassy Bulvarı'ndaki bu eski binada gecesi 7 Euro'ya kaldık mesela...
BUYUR, BU DA ODAMIZ
Bisikletleri yanımıza aldık. Bisiklet hırsızları maalesef Avrupa'da da çok. Kilitlesen bile bir bakarsın ki, kesip götürmüşler.
Bu, Budapeşte'nin meşhur amfibi turist otobüsü. Aynı zamanda Tuna'da yüzüyor bu...
Budapeşte, insanı her yönüyle büyüleyen bir şehir ve buraya bisikletle gelmek kesinlikle iyi bir fikir...
Budapeşte çıkışında yol yine çok seyranlı. Tuna kıyısı boyunca ilerliyoruz. Rotamız güneye doğru döndü.
Tur boyunca meyveye hiç para vermedik. Yollar ağaç dolu. Ağaçların üzeri de meyve... Erikler mayhoş.
Vişneler sulu...
Ve bu ağaçlar sahipli falan değil. Kamu malı. Ortalık yerde. Tıka basa yedik.
Böyle sofralar kurdurup bunlara ortalama iki kişi için 10 ila 12 Euro kadar ödedik.
BÖYLE KAYBOLMAYA CAN KURBAN
Burası yolda kaybolup daldığımız Rackeve diye bir kasaba. İyi ki kaybolmuşuz. Bu güzelliği ıskalayacaktık yoksa.
Gittiğimiz yolda izimizi tutan gps aygıtının çizgilerine bak. Aynı yerde deli gibi dönüp durmuşuz. Kaybolduk ya, gece körü sığındığımız Tass diye bir köyde kalacak yer arıyoruz.
Bulduk. Erszebeth diye, kadıncağızın kiralık iki evinden biri bu. Gecesi iki kişi için 15 Euro.
Bir odaya ben diğerine Yusuf yerleştik. İliklerimize kadar dinlendik o gece.
Ev sahibemiz bize bir de şampiyon kahvaltısı hazırladı...
Bu, Erszebeth'in bahçesinden. Slogan da şu: Bisiklet bacakları güzelleştirir!
Sadece bacakları güzelleştirmekle kalmaz, ruhu cilalar...
Yola devam. Burası Baja... Tuna kıyısında yine bir Macar yerleşim yeri.
Plaj yapmışlar. Oracığa yayılıp uyudum. Yalnız aklında olsun, böyle nehir kenarı sulak yerlerde günbatımına kalma. Sivrisinekler pike yapmaya başlıyor. Bizi ağlattılar. Kentli çocuklarız, ne bilelim!
Baja'daki pansiyona yiyip içtiklerimizle birlikte 32 Euro ödedik. Bizim gibi hesaplı gezginler için çok para gibi görünse de nihayetinde kişi başı 45 Lira civarı bir paraya denk geliyordu. 2015 yazında...
Baja'dan sonra Sırbistan'a yaklaştık. Bedava meyvelerin türü değişti. Kayısı ve elma ağaçları çoğaldı. Yani demem o ki, hiç para vermeden meyve yemeye devam.
Az önce sözünü ettiğim günebakanlar...
VE İŞTE SIRBİSTAN SINIRI!
Elma ve erikler pek lezzetli. Bedava diye mi bilmem!
Sırbistan'a girince asfalt epeyce bozuldu. Bisiklete pek elverişli olduğunu söylememem.
Yer yer köpeciklerin kızgın, şaşkın, meraklı sokulmalarına da maruz kaldık ama sevgi diliyle atlatmak mümkün.
Burası Sombor. Sırbistan'ın -Macar sınırından sonra karşılaşabileceğiniz- en büyük kasabası.
Meydanda bir pizzacı var. Üç beş kuruşa herkesi tıka basa doyuruyor.
Yine 10 Euro'ya bir pansiyon bulup, iyice dinlendik.
Sabah kahvaltıyı yine sokakta, âdeta hanedan sofrasında hâllettikten sonra yola koyulduk.
Bu yazının esas meselesi "pek ucuza nasıl seyahat edilir?" sorusunun yanıtını aramak olduğuna göre, Novi Sad'da kaldığımız hosteli göstermenin tam sırası. Tabii ki yine gecesi 30 Lira...
RUHUMUZU TESLİM ETMEYE ÇEYREK KALA...
Novi Sad'dan sonra trenle Belgrad'a geçiyoruz. 1980 yapımı bu tren o kadar kötüydü ki, ömrümü orada tamamlayacağım sandım. Havalandırma yok. Adamlar sigara içiyor, koltuklar simsiyah pis ve bir de bisikletle bildik diye bizi darladılar. Halbuki bilet parasını verdik de bindik.
Ve nihayet serüvenin son durağı Belgrad'dayız. İlk iş, buradaki genç, centilmen, dost canlısı sevgili büyükelçimizi ziyaret etmek...
Belgrad'daki Türk Büyükelçilik binası bu...
Bu beyefendi de üstün misafirperver tavrı ile bisiklet turumuzu âdeta taçlandıran Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay...
Sayın Bozay, onca yolu bisikletle geldiğimizi duyunca bizi bırakmadı. Büyükelçilik konutunda iki gece misafir etti.
Marketlerden alıp parklarda yiyip 10 Euroluk hostellerde yattıktan sonra bu karşılama ve müthiş sofralar hakikaten yolculuğumuzun son durağına yıldız taktı.
TEŞEKKÜRLER HAYAT!
Dünya o kadar güzel ve büyük ve aslında öylesine barış dolu bir yer ki, kötülerin ettikleri, iyilerin ettiklerinden daha çok yaygara koparıyor diye kimse umudunu yitirmesin. Cebine en az parayı koyup sadece yürüyerek bile olsa hareket etmek lazım. Bu hayat, böyle böyle tamamlanacak. Evde oturan erken ölüyor zira...
Ve kazasız belasız 13 günün sonunda İstanbul'dayız...
Katettiğimiz yol 903,8 kilometre.
Geçtiğimiz ülke sayısı 4.
Uğrağımız şehirler ise 11'i buldu.
Bu kadar günde yeme içme ve konaklamaya harcadığım parayı merak edersen, söyleyeyim, 1000 Lira.
Günlük ortalama 50 Lira kadar harcadım. 13 günden ne etti? 650 Lira.
Bisikletim için uçağa ödediğim 250 lirayı ekle. Etti mi 900 Lira...
Eh işte bir de küçük anı eşyasıydı, şuydu buydu derken 1000 Lira gitti.
Vize ücreti 200 Lira.
Uçak ise çift yön 400 Lira...
Evde oturup karalar bağladığına değer mi? Hadi kalk, hadi kalk... Haftaya tekrar beraberiz. Unutma: Gezmeyeceksek, niye doğduk?