Gümüşhane’nin kutsal vadisi Kromni
Trabzon’la Gümüşhane’yi ayıran Kalkanlı Dağları’nın eteklerinde, 30 kilometrelik ıssız bir vadi Kromni. Oysa geçmişte İpek Yolu’nun durakları arasındaydı.
Gümüş madenlerinde Macar işçiler çalışırdı. Yağlıdere ile Olucak köyleri arasındaki alanda yaklaşık 10 bin kişi yaşardı. Ortodoks Hıristiyanlar için Sümela kadar önemli bir dini merkez olan Kromni, 1923’teki Nüfus Mübadelesi sırasında boşaldı. Sit alanı ilan edilen vadideki 34 kilise, 33 şapel ve iki manastır kaderlerine terk edilmiş durumda.
Geçen yıl Gümüşhane Valiliği’nin düzenlediği Jeoturizm Paneli’nde, Gümüşhaneli konuşmacılardan duydum Kromni Vadisi’ni. Merak edip görmek isteyince, niyetimi Gümüşhane Milletvekili Doç. Dr. Kemalettin Aydın’a açtım. Ertesi gün valiliğin sağladığı bir aracın içinde buldum kendimi. Yanımda Gümüşhaneli Jeoloji Mühendisi Mutlu Gürer’le bölgede jeolojik çalışmalar yapan mühendis Sabahattin Güner vardı. Mutlu, bu vadinin girişindeki İkisu (Harava) Köyü’nde doğmuş, büyümüş. Çocukken vadinin sol yamacındaki Karaca Mağarası’na giderlermiş. O zamanlar mağaranın içinde epey bir su varmış. Oysa keşfedilerek turizme açıldıktan sonra ne yazık ki suyu epeyce azalmış.
Aracımız vadinin sol yamacındaki yoldan yavaş yavaş yükseliyor. İçinden geçtiğimiz köylerin bazı evleri çok düzgün kesilmiş taşlardan yapılmış. İnşa halindeki bir çeşmenin başında duruyoruz. Yanına eski evlerden sökülmüş taşlar yığılmış. Mutlu, bu taşların bölgede yaşayan ve 1923’teki Nüfus Mübadelesi’yle Yunanistan’a göçen Rumlara ait evlerden söküldüğünü söylüyor. Son yıllarda yapılan çalışmalarla özellikle Yağlıdere Köyü ve civarı sit alanı olarak ilan edilmiş. Gördüğüm kadarıyla bunu pek önemseyen yok. Bölgenin korunması için yoğun çaba sarf eden KTÜ öğretim üyesi Coşkun Eruz, panelde bu durumdan söz etmiş ve önlem alınmasını istemişti. Karaca Mağarası’nın bulunduğu yamacı iyice geride bırakarak vadinin bağrına doğru giriyoruz. Güler, aracı durdurarak derenin karşı yamacındaki bir yapıyı gösteriyor. “Eski İpek Yolu’nun kalıntıları” diyor.
MACARLARIN KÖYÜ
Bu vadide bir zamanlar 10 bin kişi yaşarmış. Pontus döneminin önemli yerleşim merkezlerinden biriymiş. Aynı zamanda önemli ticaret yollarının da üzerindeymiş. Sümela ile de ciddi bağlantısı olduğu biliniyor. Vadide 34 kilise, 33 şapel ve iki manastır bulunuyor. Kilise ve manastırların büyük çoğunluğu ev yapmak veya hazine aramak isteyenlerce tahrip edilmiş. Çok az kısmı ise zamana direnmeyi sürdürüyor. Yol boyunca yükseldikçe sağımızdaki, solumuzdaki tepelerde kilise kalıntıları göze çarpıyor.. Bu kiliselerden bazılarının 300 yıldan eski olduğu söyleniyor. Tüm yapılar birbirini görecek şekilde inşa edilmiş. Büyük bir kayanın dibinde, bir kilise kalıntısıyla karşılaşıyoruz. Sabahattin Bey, bu kilisenin gizli bir bölmesi olduğunu ama bir türlü bulunamadığını söylüyor.
Eski kilise kalıntısını bırakıp yola devam ediyoruz. Biraz ileride başka bir kilise kalıntısı ve bu kilisenin taşlarından yapılmış ev yan yana duruyor. Saat 11.00 gibi eski adı Alikinos olan köye varıyoruz. Köydeki birçok ev tahribattan kurtulmuş nedense. Geleneksel Rum evlerini burada görmek mümkün. Yaklaşık iki saatlik bir yolculuk sonunda bir vadinin yamacında kurulu terkedilmiş bir köye varıyoruz. Osmanlılar döneminde, buradaki madenlerde çalışanlar tarafından kurulmuş. Ne yazık ki burası da kaderine terk edilmiş. Köyden birkaç yüz metre sonra yol bitiyor. Araçtan inerek Kızlar Manastırı’na doğru ilerliyoruz. Manastıra varmadan patikanın kenarındaki çeşmede, dağlardan gelen buz gibi sularla serinliyoruz. Biraz dinlendikten sonra manastırın yüksek duvarının kanarından yürüyerek bulduğumuz ilk kapıdan manastırın bahçesine girmeyi başarıyoruz. Bu günün sonunda “Nihayet tamamen ayakta duran bir yapı gördüm” diyecekken manastırın içinin belki de bir gün önce kazıldığını fark ettim. Toprak henüz ıslaktı. Giriş kapısının üzerindeki kitabe de sökülerek alınmış yerinden. Bu manastırı Trabzon’daki Atatürk Köşkü’nün ilk sahibi Kostakis’in yaptırdığına inanılıyor. Zaten manastırın bahçesinin biraz ilerisinde Kostakis’in İmera Köyü’ne tepeden bakan bir konağı bulunuyor. Kostakis yaz tatilini bu köyde geçirirmiş. Konak iyice harap olmuş ama duvarlar hâla sağlam. Çevredeki diğer küçük yapıların tümü tahrip olmuş.
YUNANİSTAN’DAKİ YENİ KROMNİ
Tekrar arabaya dönerek Olucak (İmera) Köyü’ne gidiyoruz. Bir zamanlar Rum köyüymüş. Evlerin bir kısmı iyi korunmuş. Köy halkından bazıları bu evlerde yaşıyor. Köyün meydanındaki Rumlardan kalma çarşı da kısmen ayakta kalmayı başarmış.
Yola çıktığımızda hava kararmıştı. Kısa bir günde hiç ummadığım bir keşif yapmanın heyacanı ve gördüklerimin şaşkınlığı ile sus pus oturmuş düşünürken ağzımdan “Peki buradan gidenler ne olmuş acaba” kelimeleri döküldü. Sabahattin Bey kendine has şivesiyle “Ne olacak, Yunanistan’da Kromni adında bir yerleşim yeri kurmuşlar. Orada yaşamlarını devam ettirmişler” dedi.
Kromni Vadisi muhteşem bir yer. Hem doğası, hem insanı hem de barındırdığı kültürel değerleriyle. Gümüşhane’nin turizmine en az Artebel Gölleri kadar katkıda bulunabilir.
GİZLİ BÖLME ARAYAN DEFİNECİLER KİLİSELERİ YIKIYOR
Bölgede yaşayan Hıristiyanlar Fatih’in Trabzon’u 1461 yılında ele geçirdiği günden 1700 yılına kadar kendi dinlerini özgürce yaşamış. Bu tarihten itibaren, din değiştirmeleri halde imtiyaz sağlanacağı açıklanınca Müslüman olmuşlar. Ancak bölge halkının büyük kısmı gizlice kendi dinlerini yaşamaya devam etmiş. Ayinlerini de bu tür kiliselerin gizli bölmelerinde yapıyorlarmış. 19. yy’ın ikinci yarısında yeniden ibadet özgürlüğüne kavuşunca kiliselerini onarıp, kullanmaya başlamışlar. Şimdilerde kiliselerdeki gizli bölmeler definecilerin hedefi. Hazine bulma umuduyla yapıların her köşesi kazılıyor.