‘Gökova’yı tamamlayın, Ören’de konaklayın’
Yaz geldi mi güneye inmenin adresleri üç aşağı beş yukarı bellidir. Ama insanın yolu bazı yerlere tesadüfen düşer. Bu yazıda tamamen yolun bizi çektiği Muğla’nın güzel ilçesi Milas’a bağlı Ören kasabasından bahsedeceğiz…
Ören, Gökova Körfezi’nde, Bodrum-Milas yolu üzerinde. Yolu ne çok iyi ne çok kötü. Hatta termik santralın o gri ve oksitli görüntüsünün altında Ören tabelasını gördüğünüzde (buraya hiç gitmeyenler için yazıyorum) levhayı takip edip etmeme hususunda tereddüt ediyorsunuz. Siz arada kalmayın ve istikametinizi baştan çizin. Bu arada daha ünlüsü olan Burhaniye’ye bağlı isimdaşıyla karıştırmayın...
Melih Cevdet Anday
Bilhassa Ege ve Akdeniz havalisinde herhangi bir yerden bahsederken oranın antikçağdaki ismini anmamak olmaz. Kasabanın çok eski zamanlardan kalan adı ‘çömlek’ anlamına gelen Keramos dedikten sonra Ören’i gezmeye başlayalım... Milas Belediyesi flamalarında yazan 1868 tarihi, genel olarak buraların yüzlerce yıllık kültürüne dikkat çekiyor. Meraklısı için kaydedelim, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısındaki bu tarih, Sultan Abdülaziz saltanatına denk geliyor. Bir kere Ören, özellikle Marmara havzasındaki sahil köyleri, kasabaları, kentleri gibi değil. Çarpık, çoklu beton yapıların esareti yok burada. Gayet nizami bir şehirleşme var, yolları da oldukça muntazam. Belki de en önemli özelliği, sahil yolunun motorlu taşıt trafiğine kapatılmış olması. Kuşlar ve çocuklar özgürce uçabiliyor, koşabiliyor... Deniz keyfini sürerken arkanızdan klakson sesinin duyulmaması bile lüks oldu ya, varın siz hesap edin çaresizliğimizi. Halk plajı, belediyenin uhdesinde, şezlong- şemsiye ücreti cüzi bir fiyat, müsterih olun. Bu satırları okuyanlarda ‘yapmadan dönme’ listesi beklentisi var sanki. O zaman bu sese kulak verelim ve Ören’de yapılması gerekenleri sıralayalım...
Bir kere denizinde, uzun kumsalında sakince vakit geçirin. Hele hafta içi buradaysanız, daha şanslısınız. Kano gibi su sporlarını tecrübe edebilirsiniz. Ayrıca Sedir Adası (Kleopatra Plajı), İncekum gibi duraklara uğrayan tekne turunu da mutlaka gerçekleştirin. Akşam saatlerinde sahile konan masa-sandalyelerde güzel balıklardan, mezelerden tadın. Bu arada ev yemekleri, pidesi, lahmacunu, hamburgeri olan gerçekten lezzetli mekânları var, yolunuzu buralara düşürün. Bir de ‘Meşhur Adalı Dede Dondurmacısı’nı tavsiye ederim. Meraklısı için Ören Halk Çarşısı’nda çok güzel el işi ürünler var. Sahildeki aile çay bahçeleri, hâlâ romantizme göz kırpıyor. Belediye işletmesi olan mekânın adı bile eski Türk filmi gibi: Köy Gazinosu.
Ören; sahil köyleri, kasabaları, kentleri gibi değil. Çarpık, çoklu beton yapıların esareti yok burada.
Edebiyatın ilhamı
Ören’in ortası diyebileceğimiz alan, minik bir heykel sergisi gibi. Mustafa Kemal Paşa’nın halkı selamlayan heykelinin dışında, 1993’te Gökova Termik Santralı’nın kapatılması için açlık grevi yapan ve ‘Çevreci Ana’ diye ünlenen Saynur Gelendost’un büstü var. Ve tabii ki oturduğu koltuktan halen şiirini söyleyen Melih Cevdet Anday’la göz göze geliyorsunuz. Modern Türk şiirinde Garip akımı içinde Orhan Veli ve Oktay Rifat’la beraber çığır açan Anday, ömrünün son senelerini Ören’de geçirmiş. 2002’de ölen usta şair, Ören’e tepeden bakan dağı, ‘gebe bir kadın’a benzetirmiş.
Anday’la karşılaşınca istemsizce denize baktım ve aklıma ‘teknenin ölümü’ şiiri geldi: “Deniz, en ince hayvanı belleğin/ Nerden kalktım, o rıhtım, o çan.../ Bilmiyorum o gök kıyı nereye gitti!/ Bir masal şebboyu çarmıhtaki yaz.” Ömrünüzün birkaç gününü Ören’de geçirin... Hani Cevat Şakir Kabaağaçlı “Roma’yı öl de gör derler, Gökova’yı gör de yaşa a canım” dermiş. Biz de Halikarnas Balıkçısı’ndan rol çalalım ve şöyle diyelim: “Gökova’yı yavaş yavaş tamamlayın ama Ören’de mutlaka konaklayın.”