Gizli kalmış Türk tarihi! Evinde 550 parça eser bulunuyor...
Muğla'nın Köyceğiz ilçesine bağlı Çandır Mahallesi'nde, Mehmet Varol'un kendi imkanlarıyla açtığı kültür evi ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor.
Muğla’nın Köyceğiz ilçesine bağlı Çandır Mahallesi’nde, atalarının izini sürmek ve Anadolu’daki Türk izlerini anlamlandırmak için hayatını adayan Mehmet Varol (74), elde ettiği bulguları gelecek nesillere aktarmak ve Türk Tarihini daha çok insana tanıtmak için açtığı Kültür Evi’ne sahip çıkılmasını istiyor. Üzerinde, Orta Asya Türkleri’nden kalma işleme ve sembollerin bulunduğu yüzlerce yıllık kilimlerin ve gündelik eşyaların sergilendiği Kültür Evi’nde 550 parça eser bulunuyor. Herhangi bir ticari amaç gözetmeyen Varol’un tek istediği, oluşturduğu koleksiyonun bozulmasını ve tahrip olmasının önüne geçilmesi. Tarihimizi ve Türk kimliğini gelecek nesillere aktarmak isteyen Mehmet Varol, her yıl binlerce yabancı turisti Kültür Evi’nde ağırlıyor.
Mehmet Varol, yaşamını şöyle dile getiriyor: “Yarı çadır, yarı baraka gibi bir evde doğdum. 1945'te Ülemaz Dağı'ndan Çandır Köyü'ne indik. 20 yıl çobancılığım var. Fakat Türklerin izini araştırmak üzere 1974-1975 yıllarında gerek arıcılığı gerek Yörüklerin izini araştırmak üzere Toroslar'ı Doğu Toroslar'dan Batı Toroslar'a kadar Balıkesir Kaz Dağları'na kadar dolaştım. Dolaşmamın sebebi, atalarımızdan duyduğumuz ‘Kaz Ayağı’ denilen bir konu vardı. Araştırmalarım sonucunda ‘kaz ayağı’, araştırmacı Nuray Bilgin'in de kitabında gösterdiği gibi kilimlerimiz üzerinde mezar taşlarında üç çizgi olan Orta Asya Türk Damgası çıktı.
Bu damga bu küçücük Çandır Köyü'nde kilimler üzerinde koleksiyon sanırım Türkiye'nin hiçbir yerinde yoktur. Bu araştırmaları yaparken hiçbir ticari kaygım yoktu. Bunların dördünü bir arada bölgeledim. Bu belge: Mezar taşındaki 3 çizgidir. Yani ‘kaz ayağı’dır. Atalarımız M.Ö. 2000'lere dayanan Orta Asya Türk damgasını 1965'li yıllarına kadar bu saymış olduğum Doğu Toroslar'dan Batı Toroslar'a kadar kilimler üzerindeki dokumaların bir tarih gibi hiçbir dünya ülkesinde olmadığını zannediyorum.”
“MEZAR TAŞLARINDAKİ ÜÇ ÇİZGİ”
Mehmet Varol Mezar taşlarından yola çıktığını belirterek, “Türklerin de bunu kilimler üzerine bilerek ya da bilmeyerek işlemesi sanırım İslami düşüncelere dayanmaktadır ama okur-yazar değillerdi. Ama bu işlemeler büyük Türk milletinin tarih severliğini göstermektedir. Osmanlı tarihinden önce gerek Göktürk alfabesi ve gerek üç çizgi mezar taşlarında demir çubuklarla çizmesi, Türk milletinin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Bu üç çizgi devlet korumasına alınsa müzelere taşınsa bu Türkiye'ye tescillenmiş olur. Çünkü bunlar milattan önceki çalışmalardır. Bu üç çizgi çok az sayıda Anadolu'nun her yerinde vardır. Yine Nuray Bilgin'e göre akrep takımyıldızının çatallı olan uç kısmıdır. Yine bu üç çizgi kilimler üzerinde bulunan damgadır. Yani bunlar Kayı Boyu damgası değil, Orta Asya Türk damgasıdır. Çatallı olan Göktürk alfabesinde C harfidir. Bu mezar taşı incelendiğinde 1071 yılından önce Anadolu'ya geldiğimizi ispat eder.” dedi.
Aslen Mersinli olan Varol , “Göçer olarak 200 yıl önce Merginli'ye çadır kurmuşuz. Daha sonra bin keçi ve 15 çobanla Ülemez Dağı'na gelmiş atalarımız. Büyük dedem öleli, mezar taşındaki Arapça yazıya göre, 130 sene oluyor. Fakat dedemin mezar taşının çok yakınında üç çizgi sembolü olan bir mezar taşı da yazılıdır. Bunu babama sorduğumda üç çizginin atalarımızın eseri olduğunu söyledi. Atalarımızın yaklaşık 2000 yıldan beri bu kaz ayağını mezar taşının yanı sıra kilimler üzerinde saklamaları da çok önemlidir. Bu üç çizgi Türk milletinin tapusudur. Bu yazı İslami eski yazıdır. Fakat Türklerin yazısı, Göktürklerin alfabesi ve çivi yazılarıdır. Biz Türklerin ‘kaz ayağı’ dediği konu Orta Asya Türklerine dayanır. Ülemez Dağı da bize 900-1000 yıl önce atalarımızın buraya geldiğini anlatır.” açıklamasını yapıyor.
KÜLTÜR EVİNDEKİ ESERLER KAYIT ALTINA ALINDI
“Bu müze Fethiye Müze Müdürlüğü doğrultusunda 550 parça eserin sayımı yapılarak kayıtlara geçmiştir ve yazışmalarımız devam etmektedir. Müzemiz Selçuklu'dan başlayarak Cumhuriyet'e kadar olan eserleri kapsamaktadır: Ağaç kaplar tahta kaşıklar ve diğerleri. Çocuklarımız şunu bilmelidir ki biz Türkler ağaç kaplarda yemek yedik, dağlarda Yörük olarak bu kara çadırlarda yaşadık ama Osmanlı İmparatorluğu'nu kurduk. Osmanlı İmparatorluğu kurulduğunda Avrupa bizim sayılırdı. Ama herkes dini inancı konusunda hür yaşamıştı. Daha sonra da Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet'i kurmuştur ve bugüne gelmiştir.
Bu eserler de o tarihi yansıtır. Bu kültürel varlıklara çocuklarımız sahip çıkmazsa devlete emanet ediyorum.” diyen Mehmet Varol, “Bu Kültür Evi'ni hiçbir ticari amaç güderek açmadım. Köyüme de 2011 yılında topluma kazandırdığım bu Kültür Evi'ne de eski Türklük kültürünü aşılamak için Avrupalılara tanıttım. 25 bin turist, ücretsiz olarak Çandır Köyü'ne gelmiş ve bu evi ziyaret etmiştir. Bu edevatlar günümüzde 1965 yılına kadar, bizzat kilimler olmak üzere hala elimizdedir ve koleksiyon halinde korunmalıdır. Ben kendi gücümle, kimseden destek almadan; ara sıra yağmurların da ıslattığı bu çürümeye mahkûm olan eserlerimizi bir araya getirdim ancak devlet tarafından korunmasını istiyorum. Bunlar bizim gelecek nesillerimize miras kalmalıdır. Demek istiyorum ki hiç olmazsa Muğla civarındaki üniversiteler, liseler, öğretmenler, belediye başkanları ve kaymakamın burayı görmesini istiyorum.” şeklinde konuştu.
NEDEN KÜLTÜR EVİ?
Kaunos kazılarına katıldığını da dile getiren Mehmet Varol, söz konusu kazılarda Sabahattin Eyipoğlu ve Azra Erhat ile tanıştığını ve Kaunos'ta rehberlik yaptığını dile getirdi. 10 yıl bu kazılara katılan ve bilim insanlarını dinleyen Varol “İlkokul tahsilim yoktur ama okuryazarım, çok kitap okudum.” diyerek bu konuda kendisini geliştirdiğini ve çocukluktan ilgili olduğunu ifade etti. Varol, “Prof. Cengiz Işık, Prof. Baki Öğün zor şartlar içerisinde kendi cebinden para harcamış ve köylüyle iyi geçinmişlerdir. Bu kültür evini kurarken de onların etkisi olmuştur” diyerek kültür evinin nasıl ortaya çıktığını anlattı.