‘Gezmek bana dolu dolu yaşadığımı hissettiriyor’
Ayşe Nur Canoğlu, 1984’ten beri 88 ülkeyi, 500’den fazla şehri görmüş gezgin bir doktor. Gezi notlarından ve hatıralarından iki kitap çıkaran Canoğlu, gezgin olmayı ‘hastalık’ diye tanımlıyor: “Gezi hastalığının ilacı da yeni yerler, yapılar, tarihi eserler görmek, yeni insanlar tanımak. Ülkemizde ve dünyada o kadar çok gezmeye değer yer, tanımaya değer insan var ki… Hiç ilaçsız kalmıyorum.
Seyahat etmenin ne yaşı var ne de zamanı... A. Nur Canoğlu (59) pratisyen hekim. Gezginlik onun ruhuna üniversite yıllarından itibaren işlemiş. “Gezgin geni mi var, gezenlerden mi bulaştı bilmem, üniversite yıllarından beri başıma musallat olan bir ‘gezme hastalığım’ var. Bu hastalık ortaya çıkınca artık kolay kolay yeni bir kıyafet alamıyor, pahalı yemekler yiyemiyorsunuz. Gezi hastalığının ilacı yeni yerler, yapılar, tarihi eserler görmek, yeni insanlar tanımak. Ülkemizde ve dünyada o kadar çok gezmeye değer yer, tanımaya değer insan var ki onlar da bitmeyeceklerinden tedavi tamamlandı diyemem. Ancak bu nedenle hastalık hiç ilaçsız kalmayacak denebilir” diyor.
Gezme hikâyeniz nasıl başladı?
Üniversitedeyken trenle Fransa, İsveç, Hollanda’daki gençlik çalışma kamplarına gitmeye başladım. Oralarda genellikle inşaat işlerinde çalıştım, çeşitli ülkelerden gençlerle arkadaşlık kurdum, dilimi ilerlettim, yollardaki ülkeleri gezdim. Aynı yıllarda Türkiye’de de gezmeye başladım. Belki de gezginliğim rahmetli babam kızlarını arabaya doldurup geze geze bir kampa veya memleketimiz Erzincan’a götürürken başladı...
Ayşe Nur Canoğlu (üstte) üniversitedeyken İsveç’teki gençlik çalışma kampında.
Kaç tane ülke, şehir gezdiniz?
88 ülke, 500’den fazla şehir gezdiğimi sanıyorum. Tabii bazı ülkeleri çok yüzeysel gördüm, bazılarını epeyce gezdim. Bazılarına tekrar gidiyorum bu yüzden.
‘Tek bir ülke söyleyemem’
Gezdiğiniz ülkelerde en çok beğendiğiniz yer neresi oldu?
Böyle sorulunca tek bir ülke söyleyemiyorum. Mısır, nehir boyunca uzanan tapınaklarıyla; Guatemala, ağaçların arasına saklanmış şahane yapıları, piramitleriyle; Küba ve Polonya güzel insanlarıyla; Slovenya, Bled Gölü ve çevresiyle; Venezuela, doğasıyla; İtalya, özellikle Venedik’le kalbimi çaldı. Ama bu liste böyle uzar gider... Tabii orijinal mimari eserleri görme çabam da var. Bütün dünya tarihi eserler, güzel insanlar, doğal güzellikler dolu...
Seyahatleriniz sırasında başınıza gelen ilginç, unutamadığınız bir anı oldu mu?
1989’da Romanya’yı TIR’la geçmek zorunda kalmam en ilginç ve unutulmaz anım oldu herhalde. Trenle Bulgaristan’ı bir an evvel m İnsan neden yola çıkmalı? Yeni yerler görmeli, ufkunu genişletmeli; tarihi, doğayı koruma bilinci artmalı; yeni insanlar tanımalı, herkesin ne kadar ‘aynı’ olduğunu anlamalı...
Bitmek bilmeyen bir enerjiyle dünyayı geziyorsunuz. Bu özgürlük ve yeni yerleri keşfetme isteği hep var mıydı?
Ankara’dan çıkıp üniversiteyi İstanbul’da okurken özgür, keşfeden ruhum ortaya çıkmıştı. Öncesinde nereye saklıydı bilmem (gülüyor)...
Seyahatle yaşayan bir kadın gezgin olarak ne gibi tavsiyeleriniz olur?
‘Seyahatle yaşayan bir kadın gezgin’ iyi bir tanım olmuş. Bu gezilerin notlarını yazmaktaki amacım gençlerimizi, özellikle kızlarımızı gezmeye teşvik etmekti. Böylece dünyayla kaynaşsınlar, ülkelerarası dostlukları artsın istedim. Şimdi görüyorum ki kitaplarımla her yaştaki insanı, özellikle kadınları, yaşıtlarımı teşvik edebiliyorum. Zaten dikkat ederseniz kadınlar daha çok geziyor, sanatın her dalıyla daha çok ilgileniyorlar, her yerdeler... Tabii ülkemizi de gezsin, tanısınlar. Ben gezmekle bitiremedim. Bir de karavanla gezebilsem...
‘Ak saçlı bir Türk kızı’
Seyahat etmek size ne hissettiriyor?
Gezmek bana dolu dolu yaşadığımı hissettiriyor...
Pandemi seyahatlerinizi çok kısıtladı mı?
Bu dönemde nereleri gezdiniz? Pandemide yurtdışına hiç çıkmadım ama Türkiye’de tek görmediğim bölgeye, Hakkâri’ye gittim, Karadeniz yaylalarında bir kez daha gezdim... Zaten pandeminin ilk yarısı eve kapanıp kitapları yazmakla ve dağıtmakla geçti.
Kitaplarınızın adı ilginç, nereden geldi?
İsveç’te Türklere ‘kara kafalı’ denmesini duymanın rahatsızlığıyla gezi anılarımı ‘Kara Kafalı Türk Kızının Gezi Notları’ gibi bir isimle kitap haline getirmeye niyetlenmiştim. Yıllar sonra kitabı ikiye ayırmak zorunda kalınca ikincisini de ‘Sarı Kafalı Bir Türk Kızının Gezi Anıları’ olarak çıkardım. Gezmeye devam edersem ‘Ak Saçlı Bir Türk Kızının Gezi Anıları’ diye devam etmeyi umuyorum (gülüyor)...
Şimdi sıradaki yolculuk ne zaman, var mı seyahat planınız?
2020’de Endonezya ve Norveç planlarımız vardı, sürekli erteleniyor tabii... Sağlık olsun da yine gezeriz... Aşılarım tamam, zamanını bekliyorum.
Peki, bütçenizi nasıl bölüyorsunuz, hepsi gezilere mi gidiyor?
Bu bir tercih meselesi. Pek yeni kıyafet almıyorum, pahalı yemeklere katılmıyorum...
Şu ana kadar görmediğiniz, en çok görmek istediğiniz yer neresi?
Norveç’i fiyortları, doğası için; Etiyopya’yı da yerlileri ve Omo Vadisi için gitmek isterim. Bir de görmediğim Türki cumhuriyetleri insanları için görmek isterim.
Kitaplarınızın bölüm sonlarında film önerileri de gördüm...
Sinemayı çok sevdiğim ve filmler ülkeler ve insanları hakkında fikir verebildiği için önerilerimi de yazdım. Ben de gitmesi zor ülkelerin filmlerini seyrederim hep.
‘Gezmesem mi acaba!’
Galiba gezdiğiniz yerlere sizden sonra bir şeyler oluyormuş...
Romanya’dan geçtim, Çavuşesku’ya kızdım, idam edildi! Suriye’yi boydan boya gezdik, çok sevdiğim insanları perişan oldu. Yugoslavya’dan çok geçtim, yedi parçaya bölündü! Venezuela’ya gittim, güzelim ülkede durumlar kötüydü, beter oldu. Çekoslovakya’dan geçtim, ikiye ayrıldı. Nepal’i çok sevdim, depremde yıkıldı. İran’da 2000 yıllık Bam Kalesi’ne bayıldım, depremden çok zarar gördü. San Francisco’ya gittim, deprem oldu! Berlin’den geçtim, duvar yıkıldı. O iyi oldu. Bu yüzden Türkiye’nin hali de fena. Mesela Erzincan’ı 15 yıl sonra ziyaret ettim, deprem oldu, para çektiğim yerin yıkıldığını gördüm! Gezmesem mi acaba!