Son Güncelleme:
Gezginler için beş kıtada unutulmaz yolculuklar
Yazın sıcak günleri, tatil rehaveti geride kaldı. Günlük hayatın telaşına, yüksek temposuna kaptırdık kendimizi. Önümüzde uzun bir kış var. Şimdi yeni tatillerin hayalini kurma zamanı. İngiliz gezi yazarı ve fotoğrafçı Steve Davey, Steve Watkins, Clare Jones, Marc Schlossman dünyayı dolaşıp, farklı gezi temalarını içeren beş kitap hazırladı. BBC’nin yayımladığı “Fotoğraflarla Unutulmaz Geziler” dizisi, Boyut Yayınları’nca Türkçe’ye aktarıldı. “Gezginler için Unutulmaz Yolculuklar” ve “Gezginler İçin Unutulmaz Şeyler”den sizleri geziye kışkırtacak altı rota seçtik.
ABD
66 numaralı otoyolda 3600 kilometre
Filmlere, şarkılara konu olan Route 66, Amerika’yı baştan başa geçen ilk karayolu. Chicago’dan Los Angeles’a kadar uzanıyor ve toplam uzunluğu 3 bin 600 kilometre. Büyük Buhran yıllarında açlıktan kaçıp California’ya yerleşmek isteyen onbinlerce çiftçi bu yolu kullanmış, olayı Steinbeck Gazap Üzümleri romanında ölümsüzleştirmişti. Sonraki yıllarda yeni bir hayata başlamak isteyen, dünyayı keşfe çıkan gençlerin vazgeçilmez yolculuk rotasınadönüştü. 1980’lerde eyaletler arasındaki karayolu ağı geliştiğinde önemini kaybetse de, nostaljik değerini koruyor. Bu rotanın keyfini çıkarmak için otomobil ya da “Easy Rider” filminin kahramanlarına dönüşeceğiniz bir Harley Davidson motosiklet kiralayabilirsiniz. Otoyol rotasının özgün haliyle korunan en uzun bölümü Arizona Eyaleti’nde. Burada geçmişin atmosferini koruyan birçok tipik kasaba yer alıyor. Örneğin Seligman, lokantaları, mağazalarıyla tipik bir Route 66 kasabası. Caddelerinde Chevrolet, Cadillac markalı eski otomobiller, Ford markalı kamyonlar sıralanmış. Kasabanın berberi Angel Delgadillo emekliye ayrılsa da, eski dükkanını, müşteri kartvizitleriyle süslediği duvarını özenle koruyor. Ünlü müzikçilerin, oyuncuların gecelediği Route 66 Moteli hâlâ hizmete açık. Kasabadan ayrılıp batıya ilerlediğinizde yolunuz, otoyolla ilgili anı eşyalarıyla donatılan Hackberry benzin istasyonundan geçer. Sonsuz bir ovada ilerleyen otoyol, bölgenin en büyük kasabası Kingman’dan sonra, keskin virajlarla Kara Dağlar’a tırmanır. Kovboy filmlerinin setini andıran Oatman işte buradadır. Gıcırdıyan ahşap kaldırımları, hediyelik mağazaları, dev barları, sokaklarda gezinen yabani eşekleriyle size çocukluk günlerinizin filmlerini hatırlatır. Tekrar yola koyulup, California sınırına doğru ilerlediğinizde Kara Dağlar’ın iniş bölümü başlar. Topock’a doğru ilerledikçe arazi kuraklaşır. Yer yer dev kaktüsler belirir. Buradan itibaren otoyol sakinleşir. Otomobilin camlarını açıp, keyifli bir sürüş yapmanın zamanı gelmiştir. Mp3 çalarınızdan “Get Your Kicks on Route 66”yı dinleyerek yolculuğunuzu sürdürebilirsiniz. 66 Numaralı Otoyol’u baştan başa geçmek en az üç hafta sürüyor. Williams-Topock arasını birkaç günde geçebilirsiniz. Büyük Kanyon’a giderken yolun tadını çıkarmak için dört gün ayırmanızda yarar var. Kingman-Topock arasında benzin istasyonu az, burada dikkatli yolculuk yapmanız gerekiyor.
İRLANDA
At arabasıyla köy yollarında
Clissmann Horse Caravans firması, otomobil kullanmaktan sıkılan, büyük şehirlerden bunalanlar için İrlanda’nın Wicklow kırlarında sıradışı bir tatil hazırlamış. Güçlü, kuvvetli bir katananın çektiği, dört yataklı, seyyar mutfaklıkaravanla ormanlardan, göllerden, ıssız yollardan geçiyorsunuz. Bir hafta boyunca ister atlı karavanınızda, ister yol boyunca sıralanan çiftliklerde, otellerde konaklıyorsunuz. Gezi bölgesi Dublin’nin güneyinde. “İrlanda’nın bahçesi” olarak bilinen Wicklow yakınlarında. Carrigmore’dan başlıyor. Batıya doğru yol aldığınızda, süpürgeotuyla kaplı dağları, dik yamaçlı vadileri, Britanya Adaları’nın en büyük buzul vadisi Glenmalure ve büyüleyici göllerin sıralandığı Glendalough Vadisi’ni keşfedebilirsiniz. Doğuya gittiğinizde ise göz alabildiğine uzanan kum tepeciklerine yaslanmış, geniş, ıssız sahiller sizi bekliyor. Rotanın büyük bölümü, iç içe geçmiş kır yollarından oluşuyor. Yoğun otoyollara nadiren çıkmak gerekiyor. Tura başlamadan önce firma yetkilileri size hızlandırılmış bir kurs veriyor. Her sabah atınızı ahırdan çıkarıp karnını doyurmanın, toynakları arasındaki taşları temizleyip, kaşağılayıp, koşumları takmanın tekniği öğretiliyor. Bundan sonra yapmanız gereken karavana binip, arkanıza yaslanıp yola koyulmak, keyifle manzarayı seyretmek. Saatte altı kiyometre hızla gittiğiniz için endişelenmeniz gerekmiyor. Glenmalure’deki dik uçurum manzaralarını, yükseklerden hışımla dökülen çağlayanların uğultusunu, asırlık ağaçlarla kaplı orman yollarını unutamayacaksınız.
TAHİTİ
Pasifik’te siyah inci avı
Pasifik Okyanusu’nda, Latin Amerika ile Avustralya’nın neredeyse tam ortasındaki Tahiti Adası, turkuvaz renkli denizi, mercanları ve siyah incisiyle ünlü bir doğa cenneti. Bu adanın çevresinde, siyah inciler çiftliklerde üretiliyor. Siyah dudaklı istridyelerin inci kesesine yerleştirilen bir çekirdek, beş yılda ticari değeri yüksek bir metaya dönüşüyor. İsmi siyah olsa da, rengi gerçekte yanardöner, yani yeşilden mora değişiyor. Anavatanı Manihi Adası. 1965’de burada kurulan siyah dudaklı istridye çiftliği tüm bölgeye örnek olmuş. Bugün Fransız Polinezyası’nda en fazla inci çiftliği bu adada. 30 kilometre genişliğindeki Manihi Lagünü’nün çevresinde 60 civarında çiftlik bulunuyor. Çiftliklere turlar düzenliyor. İnci üretimi sanıldığından zor. Kesesine inci yerleştirilen istiridyeye, siyah dudaklı bir başka istiridyeden alınan dudak parçası aşılanıyor. Bu kas büyüyüp incinin çevresini sarıyor, doğal inciye dönüşüyor. Her yüz istiridyeden sadece 30’u inci üretebiliyor. Bunların yüzde 10’u satılacak kalitede çıkıyor. Unutulmayacak bir inci avcılığı turu için Tahaa Adası’na uğrayın. Buradan ağaç kütüğüne oyulmuş kanolarla çiftliklere götürüleceksiniz. Suyun berraklığını unutamayacaksınız.
BOTSVANA
Okavango Deltası’nda atlı safari
Okavango Deltası’nın Afrika’daki diğer safari alanlarından farkı neredeyse insan elinin hiç değmemiş olması. Angoladağlarından doğan Kubango ve Kuito ırmakları, Maun kentinin batısında birleşip Okavango Irmağı ve deltasını oluşturuyor. Irmak düzlükte yavaşlayıp, yelpaze gibi yüzlerce sığ kola ayrılıyor. Bozkırı yemyeşil bir alana dönüştürüyor. Binlerce adacıkta sayısız su kuşu, aslan, çita, su aygırı, fil geziniyor. Safari düzenleyen African Horseback Safaris şirketinin nehir kıyısına kurduğu Makatu Kampı’na Maun Havalanı’ndan küçük bir pervaneli uçakla 30 dakikada ulaşılıyor. Otel konforu sunan çadırlarda konaklanıyor, yemekler açık havada yeniyor. Burada dört gün boyunca, günde iki kez atla geziye çıkılıyor. Rehberler hangi hayvanların hangi saatte hangi bölgede gözlemlenebileceğini bildiği için, fazla zaman kaybetmiyorsunuz. Fil, zürafa ve pek çok hayvana at sırtında rahatlıkla yaklaşılabiliyor. Akşamları şarabınızı yudumlarken, eşsiz günbatımı manzarasına tanık oluyorsunuz. Gece boyunca rüyalarınıza yaban hayvanlarının sesleri eşlik ediyor. Türkiye’den, Güney Afrika üzerinden Botsvana’ya ulaşabilirsiniz. Maun kentine ulaşamınız konusunda firmadan bilgi alabilirsiniz.
RUSYA-MOĞOLİSTAN-ÇİN
Trenle trans Moğolistan
Sibirya’nın uçsuz bucaksız topraklarını bir baştan diğerine geçen, ıssızlığın içindeki şehirleri, gözalıcı doğa güzelliklerini görebileceğiniz Trans Sibirya tren yolculuğu son yıllarda gittikçe popülerleşiyor. Bu hatta Moskova’dan başlayan üçyolculuk seçeneği var. İlki Vladivostok’a uzanan Trans Sibirya hattı. Diğerleri Trans Mançurya ve Trans Moğolistan trenleri. Üçü de Şark Ekspresi gibi lüks yolculuklar yerine, hayatın içine girmeyi tercih eden gerçek gezginlere göre. Aralarında en güzel doğa manzaraları sunan rota, yaklaşık 8 bin kilometrelik Trans Moğolistan hattı. Moskova’dan başlayıp Baykal Gölü’nün doğu kıyısından geçen hat Ulan Bator’a uğrayıp, Pekin’de sona eriyor. Trenlerin iki ya da dört yataklı kompartmanları, restoran vagonu bulunuyor. Tek sorun istasyonlarda inip, çevreyi gezecek zaman olmaması. Bunun çözümü bir sonraki treni beklemek. Üç rota, Budist tapınaklarıyla ünlü Ulan Ude’ye kadar aynı demiryolu hattını kullanıyor. Mola vermeyi düşünüyorsanız en uygun bölge, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Baykal Gölü. Ulan Bator’da inip, yerel kültürü, çevresindeki steplerdeki küçük yerleşimleri keşfedebilirsiniz. Bu şehirden sonra tren hattı Gobi Çölü’nden geçiyor. Burada da küçük yerleşimler yer alıyor. Tren, yolculuğun altıncı gününde Çin sınırına ulaşıyor. Ray genişliği farklı olduğu için vagonların tekerlekleri değiştirilip yola devam ediliyor. Çin bölümünün en heyecan verici bölgesi Çin Seddi. Tren hattı bu muhteşem yapıyı izleyerek Pekin’e varıyor. Yolculuk için Türkiye’den direkt uçuşla Pekin ya da Moskova’ya ulaşabilirsiniz. Önceden vizeler hakkında bilgi almanızda, yataklı vagon için rezarvasyon yaptırmanızda yarar var. Yerli, yabancı birçok seyahat şirketi, büyük kentlerde bir gecelik konaklama içeren turlar hazırlıyor.
GUETAMALA
Yanardağla başbaşa
Pacaya Yanardağı, yeryüzünün derinliklerinde yatan müthiş enerjiyi, tarih boyunca pek çok kenti haritadan silenölümcül lavları yakından görebileceğiniz nadir mekanlardan. Guatemala City’nin 30 kilometre güneyinde. Yolunuz, bir zamanlar İspanyol Guatemala Krallığı’nın başkenti Antigua’dan geçiyor. Ağustosun ilk haftasında Kutsal Hafta Karnavalı’nda rengarenk bir görünüme kavuşan şehir, arnavut kaldırımı sokakları parlak renklere boyalı sömürge mimarisi stili evleriyle görülmeye değer. Şehirden yanardağa günübirlik turlar düzenleniyor. 2650 metrelik dağa yürüyerek çıkmak, yaklaşık üç saat sürüyor. Tur saatleri püsküren lavların rengini en iyi görebileceğiniz günbatımına yakın. Yürüyüş boyunca gökgürültüsünü andıran patlamaları duyacaksınız. McKenney Konisi’ne, yani zirveye yaklaşırken üstünde buharı tüten, kızgın lav akıntıları beliriyor. Patika, kraterin yan duvarına doğru yaklaşırken, birden sola dönerek yukarıya, zirvede uykudaki eski volkan ağzına ulaştırıyor. Bu güvenli bölgeden, kaynayan kraterin muhteşem manzarasını izlemek mümkün. Zaman zaman Strombili tipi kızgın madde püskürmeleri 100 metre yüksekliğe kadar ulaşıyor. Gece karanlığı çökerken, kraterden dışarı taşan lavların kızıllığı gittikçe belirginleşiyor. Guatemala’ya Türkiye’den tek aktarmalı uçuşla ulaşabilirsiniz. Katedralin yanındaki turizm bürosu volkanik aktivite yoğunluğu konusunda günlük bilgi veriyor. Eco-tour Chenjos gibi yetkili firmalar yanardağa turlar düzenliyor. Pacaya’ya rehbersiz çıkmanız tehlikeli.
66 numaralı otoyolda 3600 kilometre
Filmlere, şarkılara konu olan Route 66, Amerika’yı baştan başa geçen ilk karayolu. Chicago’dan Los Angeles’a kadar uzanıyor ve toplam uzunluğu 3 bin 600 kilometre. Büyük Buhran yıllarında açlıktan kaçıp California’ya yerleşmek isteyen onbinlerce çiftçi bu yolu kullanmış, olayı Steinbeck Gazap Üzümleri romanında ölümsüzleştirmişti. Sonraki yıllarda yeni bir hayata başlamak isteyen, dünyayı keşfe çıkan gençlerin vazgeçilmez yolculuk rotasınadönüştü. 1980’lerde eyaletler arasındaki karayolu ağı geliştiğinde önemini kaybetse de, nostaljik değerini koruyor. Bu rotanın keyfini çıkarmak için otomobil ya da “Easy Rider” filminin kahramanlarına dönüşeceğiniz bir Harley Davidson motosiklet kiralayabilirsiniz. Otoyol rotasının özgün haliyle korunan en uzun bölümü Arizona Eyaleti’nde. Burada geçmişin atmosferini koruyan birçok tipik kasaba yer alıyor. Örneğin Seligman, lokantaları, mağazalarıyla tipik bir Route 66 kasabası. Caddelerinde Chevrolet, Cadillac markalı eski otomobiller, Ford markalı kamyonlar sıralanmış. Kasabanın berberi Angel Delgadillo emekliye ayrılsa da, eski dükkanını, müşteri kartvizitleriyle süslediği duvarını özenle koruyor. Ünlü müzikçilerin, oyuncuların gecelediği Route 66 Moteli hâlâ hizmete açık. Kasabadan ayrılıp batıya ilerlediğinizde yolunuz, otoyolla ilgili anı eşyalarıyla donatılan Hackberry benzin istasyonundan geçer. Sonsuz bir ovada ilerleyen otoyol, bölgenin en büyük kasabası Kingman’dan sonra, keskin virajlarla Kara Dağlar’a tırmanır. Kovboy filmlerinin setini andıran Oatman işte buradadır. Gıcırdıyan ahşap kaldırımları, hediyelik mağazaları, dev barları, sokaklarda gezinen yabani eşekleriyle size çocukluk günlerinizin filmlerini hatırlatır. Tekrar yola koyulup, California sınırına doğru ilerlediğinizde Kara Dağlar’ın iniş bölümü başlar. Topock’a doğru ilerledikçe arazi kuraklaşır. Yer yer dev kaktüsler belirir. Buradan itibaren otoyol sakinleşir. Otomobilin camlarını açıp, keyifli bir sürüş yapmanın zamanı gelmiştir. Mp3 çalarınızdan “Get Your Kicks on Route 66”yı dinleyerek yolculuğunuzu sürdürebilirsiniz. 66 Numaralı Otoyol’u baştan başa geçmek en az üç hafta sürüyor. Williams-Topock arasını birkaç günde geçebilirsiniz. Büyük Kanyon’a giderken yolun tadını çıkarmak için dört gün ayırmanızda yarar var. Kingman-Topock arasında benzin istasyonu az, burada dikkatli yolculuk yapmanız gerekiyor.
İRLANDA
At arabasıyla köy yollarında
Clissmann Horse Caravans firması, otomobil kullanmaktan sıkılan, büyük şehirlerden bunalanlar için İrlanda’nın Wicklow kırlarında sıradışı bir tatil hazırlamış. Güçlü, kuvvetli bir katananın çektiği, dört yataklı, seyyar mutfaklıkaravanla ormanlardan, göllerden, ıssız yollardan geçiyorsunuz. Bir hafta boyunca ister atlı karavanınızda, ister yol boyunca sıralanan çiftliklerde, otellerde konaklıyorsunuz. Gezi bölgesi Dublin’nin güneyinde. “İrlanda’nın bahçesi” olarak bilinen Wicklow yakınlarında. Carrigmore’dan başlıyor. Batıya doğru yol aldığınızda, süpürgeotuyla kaplı dağları, dik yamaçlı vadileri, Britanya Adaları’nın en büyük buzul vadisi Glenmalure ve büyüleyici göllerin sıralandığı Glendalough Vadisi’ni keşfedebilirsiniz. Doğuya gittiğinizde ise göz alabildiğine uzanan kum tepeciklerine yaslanmış, geniş, ıssız sahiller sizi bekliyor. Rotanın büyük bölümü, iç içe geçmiş kır yollarından oluşuyor. Yoğun otoyollara nadiren çıkmak gerekiyor. Tura başlamadan önce firma yetkilileri size hızlandırılmış bir kurs veriyor. Her sabah atınızı ahırdan çıkarıp karnını doyurmanın, toynakları arasındaki taşları temizleyip, kaşağılayıp, koşumları takmanın tekniği öğretiliyor. Bundan sonra yapmanız gereken karavana binip, arkanıza yaslanıp yola koyulmak, keyifle manzarayı seyretmek. Saatte altı kiyometre hızla gittiğiniz için endişelenmeniz gerekmiyor. Glenmalure’deki dik uçurum manzaralarını, yükseklerden hışımla dökülen çağlayanların uğultusunu, asırlık ağaçlarla kaplı orman yollarını unutamayacaksınız.
TAHİTİ
Pasifik’te siyah inci avı
Pasifik Okyanusu’nda, Latin Amerika ile Avustralya’nın neredeyse tam ortasındaki Tahiti Adası, turkuvaz renkli denizi, mercanları ve siyah incisiyle ünlü bir doğa cenneti. Bu adanın çevresinde, siyah inciler çiftliklerde üretiliyor. Siyah dudaklı istridyelerin inci kesesine yerleştirilen bir çekirdek, beş yılda ticari değeri yüksek bir metaya dönüşüyor. İsmi siyah olsa da, rengi gerçekte yanardöner, yani yeşilden mora değişiyor. Anavatanı Manihi Adası. 1965’de burada kurulan siyah dudaklı istridye çiftliği tüm bölgeye örnek olmuş. Bugün Fransız Polinezyası’nda en fazla inci çiftliği bu adada. 30 kilometre genişliğindeki Manihi Lagünü’nün çevresinde 60 civarında çiftlik bulunuyor. Çiftliklere turlar düzenliyor. İnci üretimi sanıldığından zor. Kesesine inci yerleştirilen istiridyeye, siyah dudaklı bir başka istiridyeden alınan dudak parçası aşılanıyor. Bu kas büyüyüp incinin çevresini sarıyor, doğal inciye dönüşüyor. Her yüz istiridyeden sadece 30’u inci üretebiliyor. Bunların yüzde 10’u satılacak kalitede çıkıyor. Unutulmayacak bir inci avcılığı turu için Tahaa Adası’na uğrayın. Buradan ağaç kütüğüne oyulmuş kanolarla çiftliklere götürüleceksiniz. Suyun berraklığını unutamayacaksınız.
BOTSVANA
Okavango Deltası’nda atlı safari
Okavango Deltası’nın Afrika’daki diğer safari alanlarından farkı neredeyse insan elinin hiç değmemiş olması. Angoladağlarından doğan Kubango ve Kuito ırmakları, Maun kentinin batısında birleşip Okavango Irmağı ve deltasını oluşturuyor. Irmak düzlükte yavaşlayıp, yelpaze gibi yüzlerce sığ kola ayrılıyor. Bozkırı yemyeşil bir alana dönüştürüyor. Binlerce adacıkta sayısız su kuşu, aslan, çita, su aygırı, fil geziniyor. Safari düzenleyen African Horseback Safaris şirketinin nehir kıyısına kurduğu Makatu Kampı’na Maun Havalanı’ndan küçük bir pervaneli uçakla 30 dakikada ulaşılıyor. Otel konforu sunan çadırlarda konaklanıyor, yemekler açık havada yeniyor. Burada dört gün boyunca, günde iki kez atla geziye çıkılıyor. Rehberler hangi hayvanların hangi saatte hangi bölgede gözlemlenebileceğini bildiği için, fazla zaman kaybetmiyorsunuz. Fil, zürafa ve pek çok hayvana at sırtında rahatlıkla yaklaşılabiliyor. Akşamları şarabınızı yudumlarken, eşsiz günbatımı manzarasına tanık oluyorsunuz. Gece boyunca rüyalarınıza yaban hayvanlarının sesleri eşlik ediyor. Türkiye’den, Güney Afrika üzerinden Botsvana’ya ulaşabilirsiniz. Maun kentine ulaşamınız konusunda firmadan bilgi alabilirsiniz.
RUSYA-MOĞOLİSTAN-ÇİN
Trenle trans Moğolistan
Sibirya’nın uçsuz bucaksız topraklarını bir baştan diğerine geçen, ıssızlığın içindeki şehirleri, gözalıcı doğa güzelliklerini görebileceğiniz Trans Sibirya tren yolculuğu son yıllarda gittikçe popülerleşiyor. Bu hatta Moskova’dan başlayan üçyolculuk seçeneği var. İlki Vladivostok’a uzanan Trans Sibirya hattı. Diğerleri Trans Mançurya ve Trans Moğolistan trenleri. Üçü de Şark Ekspresi gibi lüks yolculuklar yerine, hayatın içine girmeyi tercih eden gerçek gezginlere göre. Aralarında en güzel doğa manzaraları sunan rota, yaklaşık 8 bin kilometrelik Trans Moğolistan hattı. Moskova’dan başlayıp Baykal Gölü’nün doğu kıyısından geçen hat Ulan Bator’a uğrayıp, Pekin’de sona eriyor. Trenlerin iki ya da dört yataklı kompartmanları, restoran vagonu bulunuyor. Tek sorun istasyonlarda inip, çevreyi gezecek zaman olmaması. Bunun çözümü bir sonraki treni beklemek. Üç rota, Budist tapınaklarıyla ünlü Ulan Ude’ye kadar aynı demiryolu hattını kullanıyor. Mola vermeyi düşünüyorsanız en uygun bölge, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Baykal Gölü. Ulan Bator’da inip, yerel kültürü, çevresindeki steplerdeki küçük yerleşimleri keşfedebilirsiniz. Bu şehirden sonra tren hattı Gobi Çölü’nden geçiyor. Burada da küçük yerleşimler yer alıyor. Tren, yolculuğun altıncı gününde Çin sınırına ulaşıyor. Ray genişliği farklı olduğu için vagonların tekerlekleri değiştirilip yola devam ediliyor. Çin bölümünün en heyecan verici bölgesi Çin Seddi. Tren hattı bu muhteşem yapıyı izleyerek Pekin’e varıyor. Yolculuk için Türkiye’den direkt uçuşla Pekin ya da Moskova’ya ulaşabilirsiniz. Önceden vizeler hakkında bilgi almanızda, yataklı vagon için rezarvasyon yaptırmanızda yarar var. Yerli, yabancı birçok seyahat şirketi, büyük kentlerde bir gecelik konaklama içeren turlar hazırlıyor.
GUETAMALA
Yanardağla başbaşa
Pacaya Yanardağı, yeryüzünün derinliklerinde yatan müthiş enerjiyi, tarih boyunca pek çok kenti haritadan silenölümcül lavları yakından görebileceğiniz nadir mekanlardan. Guatemala City’nin 30 kilometre güneyinde. Yolunuz, bir zamanlar İspanyol Guatemala Krallığı’nın başkenti Antigua’dan geçiyor. Ağustosun ilk haftasında Kutsal Hafta Karnavalı’nda rengarenk bir görünüme kavuşan şehir, arnavut kaldırımı sokakları parlak renklere boyalı sömürge mimarisi stili evleriyle görülmeye değer. Şehirden yanardağa günübirlik turlar düzenleniyor. 2650 metrelik dağa yürüyerek çıkmak, yaklaşık üç saat sürüyor. Tur saatleri püsküren lavların rengini en iyi görebileceğiniz günbatımına yakın. Yürüyüş boyunca gökgürültüsünü andıran patlamaları duyacaksınız. McKenney Konisi’ne, yani zirveye yaklaşırken üstünde buharı tüten, kızgın lav akıntıları beliriyor. Patika, kraterin yan duvarına doğru yaklaşırken, birden sola dönerek yukarıya, zirvede uykudaki eski volkan ağzına ulaştırıyor. Bu güvenli bölgeden, kaynayan kraterin muhteşem manzarasını izlemek mümkün. Zaman zaman Strombili tipi kızgın madde püskürmeleri 100 metre yüksekliğe kadar ulaşıyor. Gece karanlığı çökerken, kraterden dışarı taşan lavların kızıllığı gittikçe belirginleşiyor. Guatemala’ya Türkiye’den tek aktarmalı uçuşla ulaşabilirsiniz. Katedralin yanındaki turizm bürosu volkanik aktivite yoğunluğu konusunda günlük bilgi veriyor. Eco-tour Chenjos gibi yetkili firmalar yanardağa turlar düzenliyor. Pacaya’ya rehbersiz çıkmanız tehlikeli.