GeriSeyahat Gemi su alıyor
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Gemi su alıyor

Gemi su alıyor

Gemiden maksat genelde dünya, özelde de Türkiye’dir.

İs­lam Pey­gam­be­ri'nin söz­le­ri ara­sın­da, bir top­lu­mu çö­küş ve ba­tı­şa gö­tü­ren temel yanılgıya dik­kat çe­ken bir ge­mi ben­zet­me­si var­dır.

 

Müthiş mi müthiş bir benzetme!

 

Hz. Peygamber bu sö­zün­de, genel insanlık câmiasındaki veya özel olarak herhangi bir top­lum­da­ki hak­sız­lık ve zu­lüm­le­re ön­ce se­bep olan, son­ra da bun­la­ra se­yir­ci ka­lan servet ve refahla azmış odak­la­rı­n ha­zır­la­dık­la­rı fe­la­ket­li tab­lo­ya işa­ret eder­ken top­lu­mu bir ge­mi­ye ben­zet­miş­tir.

 

Herkesin bindiği, ama birilerinin hoyratça yararlanıp geleceğini umursamadığı bir gemidir bu.

 

Dünyanın ve o arada Türkiye’nin içinde bulunduğu ‘2008 büyük krizi’ bu gemi benzetmesini vicdanlara bir kez daha hatırlatmayı kaçınılmaz kılmaktadır.

 

Biz, kendi payımıza, bu görevimizi yapıyor, hatırlıyor ve hatırlatıyoruz.

 

Ge­mi­de­ki in­san­la­rın bir kıs­mı üst­te, gü­ver­tede sey­ret­mek­te, di­ğer bir kıs­mı ise alt kat­ta, am­bar­da kü­me­len­miş bu­lun­mak­ta­dır.

 

Üst­te­ki­ler mut­lu, ke­yif­li, ni­met için­de bir grup­tur. Ve bun­lar, alt­ta­ki­le­rin içe­cek-kul­la­na­cak su is­tek­le­ri­ne “Bi­ze ne!” di­ye­rek olum­suz ce­vap ver­miş, on­la­rın ih­ti­yaç­la­rıy­la il­gi­len­me­miş­ler­dir. Bu­nun üze­ri­ne, hem ça­re­siz ka­lan hem de öf­ke ve hınç­la do­lan ‘alt­ta­ki­ler’, ih­ti­yaç­la­rı­nı gi­der­mek için, ba­rın­dık­la­rı ambar ka­tın­dan ge­mi­yi de­le­rek ne­hir­den su al­ma ha­zır­lı­ğı­na gir­miş­ler­dir.

 

Şim­di, ‘üst­te­ki­ler’, bu­na mü­da­ha­le ede­rek ge­mi­nin de­lin­me­si­ni ön­le­mek ye­ri­ne zevk ve gaf­let için­de yan yat­ma­ya de­vam eder­ler­se ge­mi ba­ta­cak ve so­nuç­ta, gü­nah­lı­lar da gü­nah­sız­lar da suyun di­bi­ni boy­la­ya­cak­tır. Gemiyi yüzdürmeye yarayan su, geminin mahvolmasına yol açacaktır...

 

Bu istiâre (eğ­re­ti­le­me) iki nok­ta­nın al­tını, eş­siz bir isa­bet­le çi­z­miş­tir:

 

1. Top­lum­da­ki yı­kı­cı ge­liş­me­le­re, ni­met ve re­fah­la şı­ma­ra­rak top­lu­mun di­ğer ke­sim­le­ri­ni unu­tan vur­gun­cu-ha­zır­cı ko­da­man ta­kım se­bep ol­mak­ta­dır,

 

2. Ay­nı ta­kım; ih­mal­ler, hor­lan­ma­lar yü­zün­den kin ve nef­ret­le do­la­rak top­lu­mu tah­ri­be baş­la­yan ve bir tür ‘şer’ kuv­ve­te dö­nü­şen odak­lar kar­şı­sın­da sus­mak­ta, zevk ve sa­fa mor­fi­niy­le uyuş­muş­lu­ğu sür­dü­re­rek çö­küş ve ba­tı­şa se­yir­ci kal­mak­ta­dır.

 

 

Türkiye’de, gü­ne­şin ba­tı­şıy­la do­ğu­şu ara­sın­da­ki çı­kar ve he­sap­la­rı­nı her ­şe­yin üs­tün­de tu­tan­lar, yani geminin üst katındakiler ül­ke­yi bu­gün­le­re ge­tir­miş­ler­dir.

 

Slo­gan ve ede­bi­yat­la ne ka­dar örterlerse örtsünler, du­rum çok kötüdür. Türkiye’nin 400 milyar doların üstünde borcu vardır ve yeni kriz bütün dehşetiyle üstümüze gelmektedir.

 

Bugünkü iktidarın bu ‘üstümüze gelen dehşet’i yok veya önemsiz göstermesinin arkasındaki sinsi emeli bir başka yazımızda deşifre etmeye çalışacağız.

 

İçinde bulunduğumuz bâdirenin bugünkü dünya diliyle ifadesi, Türkiye’nin bağımsızlığını yitirme noktasına geldiğidir.

 

Tür­ki­ye, acı­lı-ka­hır­lı bir kıv­ra­nı­şın için­de­dir.

 

Gü­na­hın baş so­rum­lu­la­rı şu dört züm­re­yi oluş­tu­ran­lar­dır:

 

1. Po­li­ti­ka­cı­lar,

2. İşve Para çevreleri,

3. Din temsilcileri,

4. Sözde aydınlar (veya hainler).

 

Bu dört grup ve­rim­li bir da­ya­nış­ma ile çı­kar­la­rı­nı ga­ran­ti­le­mek için bin tür­lü oyun ser­gi­le­me­nin zev­ki­ni ya­şar­ken, ge­mi­nin su al­ma­ya baş­la­dı­ğı­nı söy­le­yen gerçek aydınları ha­yal­pe­rest­lik, ‘ulusalcılık’, abart­ma­cı­lık, ‘aşı­rı ide­a­list­lik, ‘statükoculuk’ gi­bi it­ham­lar­la sus­tur­mak yo­lu­nu seç­ti­ler.

 

Sayılan dört zümre zümreler, ül­ke­nin ve in­sa­nı­mı­zın ya­rın­la­rı­nı de­ğil, günlerini gün etmeyi, iç ve dış imkân odaklarından ulûfe ve alkış almayı dü­şün­dü­ler. Prog­ram­la­rı­nı, pro­je­le­ri­ni, kad­ro­la­rı­nı hep özel menfaatlerinin he­sa­bı­na bağ­lı tut­tu­lar.

 

Ye­di­ler, ye­dir­di­ler, soy­du­lar, soy­dur­du­lar. Al­kış­çı­la­rı he­sa­bı­na dur­ma­dan "iş bi­tir­di­ler." Ne mide­le­ri doy­du ne de hırs­la­rı. De­ma­go­ji­yi, ya­la­nı, al­dat­ma­ca­yı, mas­ke üze­rin­den te­bes­süm da­ğıt­ma­yı hüner san­dı­lar.

 

Tür­be­den Kâbe'ye, mus­haf­tan Al­lah'a de­ğin her ­şe­yi sö­mür­dü­ler.

 

Ruhu bir yana, söz­lük an­la­mı­nı bi­le doğ­ru dü­rüst bil­me­dik­le­ri mu­kad­de­sat­çı­lık, şef­faf­laş­ma, ber­rak­laş­ma, küreselleşme kav­ram­la­rı­nı bi­rer uyuş­tu­ru­cu gi­bi kul­la­na­rak kit­le­le­ri oya­la­dı­lar.

 

Ve bu­ra­la­ra, bu­gün­le­re ge­lindi.

 

Bu­gün Tür­ki­ye'de laç­ka­laş­ma­mış cı­va­ta, aşın­ma­mış kav­ram, dışarıdan kotarılmayan ku­rum hemen hemen kal­ma­mış­tır. Ül­ke­nin in­sa­nı­nı, de­ğer­le­ri­ni, ge­le­ce­ği­ni aziz bi­len kad­ro­lar, yü­rek­ler, el­ler-kol­lar el­bet­te var­dır.

 

Ezi­lip alda­tıl­mış yı­ğın­la­rın du­a­la­rı var­dır.

 

Al­lah'ın bu ül­ke­yi hiç­li­ğeve yok­lu­ğa terk et­me­di­ği­ni dü­şün­me­mi­zi, ya­rın­la­ra ü­mit­le bak­ma­mı­zı sağ­la­yan da iş­te bun­lar­dır.

 

Ama ortada, hâlâ haykırılması gereken bir gerçek vardır. Ve o da şudur:

 

Ge­mi su alı­yor, be­ye­fen­di­ler, ha­nı­me­fen­di­ler!

 

Dev­let adam­lı­ğı­nı, ABD ve AB’den “Aferin!” almak sa­nan­lar­la, ke­se ve mide şi­şir­me­yi Se­zar­lık zan­ne­den­le­rin inat ve gaf­let­le­ri yü­zün­den ge­mi su alı­yor.

 

Uya­rı­yı iman ve onur bor­cu bi­len in­sanlar sı­fa­tıy­la şu­nu da söy­le­mek zorundayız:

 

Ümit­siz ol­ma­yalım ama acı­la­ra ve ıs­tı­rap­la­ra ha­zır olalım.

 

Ve bilelim ki, ıstırabın vereceği dersi muallimlere verdiremezsiniz.

 

Biz, yani vicdanını birkaç torba kömüre, dinini haçlılara, onurunu AB ve ABD’ye satmamış bir avuç insanı şimdi ancak, ümit­le­rin ki­ta­bın­da­ki şu söz­le dua ederek teselli bulmaktayız:

 

“İçi­miz­de­ki be­yin­siz­le­rin yap­tık­la­rı yü­zün­den bi­zi helâk eder misin, Al­la­hım!” (A'raf Suresi, 155)

 

False