Gaudi mi, Picasso mu, Messi mi?
Barcelona gıpta edilesi bir şehir. Hani içten içe kıskandığınız ama çok sevdiğiniz arkadaşınız vardır ya, işte ona benzetiyorum biraz. İyi bir iş sahibi, prensipli, sorumlu ama eğlenmesini çok iyi bilir; vücuduna çok iyi bakar, spordan hep en iyi o anlar, kazandı mı şımarıklık da yapmaz. Bu yazıda size Barcelona’nın karakterini tanıtacak; en güzel restoranları, otelleri, başta futbolcular olmak üzere ünlülerin favori mekânlarını çıtlatacağım…
Popüler kültürün ilgisini çekmek için bugünlerde her şey kıyaslama metası haline geldi. Başlığı atarken son yılların en kabak tadı veren kıyaslamasından yola çıktım aslında; Ronaldo mu, Messi mi? (“Picasso mu, Van Gogh mu?” diyen var mıydı acaba eskiden?)
Barcelona’nın sanatta ve mimaride Paris, Londra gibi büyük metropollerle rekabet eder hale gelmesinde ilginç noktalar var. Mesela I. Dünya Savaşı’nın çıkmasından sonra 1916-17’de Paris’ten Barcelona’ya kaçan ressam, heykeltıraş ve performans sanatları ustalarının bu şehre çok şey kattığı bir gerçek. Dünyaca ünlü ressam Pablo Picasso da başka bir dönemde, hayatının bir kısmını burada geçirmiş. Bu sebeple şehirde çok etkileyici bir Picasso müzesi var.
Mimari deyince akla gelen Antoni Gaudi. Eusebi Guell ismindeki girişimci ile beraber 1800’lerin sonunda muazzam işler yapan, klasik mimari dışına çıkarak ezber bozan, farklı bir hikâyesi olan ve şehirle tamamen kendini özdeşleştirmiş Gaudi. Onun yarattığı eserlere ek olarak, şehrin işlevsel cadde planlamasını, köşesi olmayan blokları düşününce başka bir şehirde kolay bulunmayan bir mimari tablo ortaya çıkıyor. Düzen ve genişlik manasında Champs-Élysées özelliklerine sahip. Daha az insanın ayağınıza bastığı ‘Passeig de Gracia’ alışveriş meraklılarına fazlasıyla hitap ediyor ve en güzel oteller de genellikle bu caddede veya kumsala yakın yerlerde.
Herkesin spor yaptığı kent
Gel gelelim spora. Bu seyahat yazısı niye spor ağırlıklı peki? Son yıllarda Avrupa’nın en başarılı futbol takımına ve dünyanın en büyük yıldızı Messi’ye sahip olduğu için mi? Hayır. Bu şehrin insanları kendini spora adamış. Sahilleri, parkları sabahın daha gün ışığıyla aydınlanmamış saatlerinde doluyor. 5 milyon nüfuslu Barcelona içinde çok yoğun bir iş hayatı barındıran insanların stresini kumsallarda atabildiği tek Avrupa metropolü!Aslında 80’li yıllara kadar spor konusunda ne İspanya ne de Barcelona halkı çok da fazla planlı programlı değiller. Ta ki 80’lerin ortasında Barcelona şehri 1992 Yaz Olimpiyatları’na aday olana kadar. İspanyol Hükümeti’nin bu dönemde öncü olduğu sporda altyapı atılımı, üstyapıdaki yenilemelerle birleşince ortaya çok mantıklı bir Olimpiyat projesi çıkıyor.
Bizim aklımızda kalan şekliyle, NBA oyuncularının da ‘Dream Team’ ismiyle katıldıkları 1992 Yaz Olimpiyatları çok başarılı bir şekilde yapılınca Barcelona’da ve İspanya’da bir spor devrimi gerçekleşmiş oluyor. Çünkü artık küçük çocuklar kendi ayaklarına kadar gelen dünya yıldızlarını kendilerine örnek almak istiyor. Boş parklarda basketbol potaları, tartan pistler, vücut geliştirme aletleri şehrin içinde yerlerini alıyor. Kendini bu sayede geliştiren minikler ve gençler altyapı kulüplerinde kendilerine yer bulmaya başlıyor. Bin bir masrafla yapılan olimpik tesislerin hakkını da başlatılan altyapı atılımının meyveleri olan bu gençler fazlasıyla veriyor.
Yani yatırım da kendini amorti ediyor. O gençlerin gelişmesi ve büyümesiyle oluşan sonuç bugün itibariyle şudur: İspanya son 10 yılda futbolda bir Dünya Kupası Şampiyonluğu ve iki Avrupa Şampiyonluğu kazandı. Aynı İspanya basketbolda son 10 yılda bir Dünya Şampiyonluğu ve üç Avrupa Şampiyonluğu kazandı! Barcelona futbol takımı ise son 12 yılda tam dört kez Avrupa’nın en büyük kupasını kazandı. Barcelona basketbol takımı ise 15 yılda iki kez Avrupa’nın en büyük kupasını kazandı. İspanya’nın Olimpiyat madalyaları 80’li yıllara kıyasla tam dört kat arttı. Bunlar normal rakamlar değil, her ülke, her şehir ha deyince kazanamıyor bu başarıları…
Tabi şunu da söylemek lazım: Barcelona’nın 4.5 km uzunluğundaki kumsalı daha önceden endüstriyel alan olarak kullanılan bir bölgeye çakıl taşlarının üzerine dışarıdan kum taşınmasıyla yaratılmış. 1992 Yaz Olimpiyatları’na adaylık projesinin içinde olan bu çalışmanın bireylerin spor alışkanlığının gelişmesine etkisi çok fazla.
Messi’yle karşılaşma ihtimali
Gelelim ünlülerin mekânlarına... Madem spordan bahsettik; sporcu ünlüler nerelere gider? Barcelona’da geçirdiğim dönemde Luis Enrique ve Frank Rijkaard gibi iki ünlü eski Barcelona teknik direktörünü görme fırsatım oldu. Onların ve beraber çalıştıkları futbolcuların (tabii buna Messi de dahil) sevdiği restoranlarla ilgili şunları öğrendim:
En iyi restoranlar: Boca Grande, Botafumeiro, El Nacional, Senyor Parellada, Casa Alfonso, Rias de Galicia.
En güzel tapas’çı: Ciudad Comtal
En ilginç kafe: Casa Amatller
En iyi oteller: Hotel Arts, Mandarin Oriental
En hareketli parti oteli: W Hotel
En iyi tasarım otel: Hotel Omm
Mimari şaheser otel: Hotel Casa Fuster
En tarihi otel: Hotel El Palace (Eski Ritz Barcelona)
En güzel çatı katı: Majestic Hotel & SPA