Munise Nilay KAHYAOĞLU / www.evdenuzakta.net
Vahşi hayatla araya çit koymayan Botsvana'da safari turu (Afrika)
Herkesin kurallara uyduğu bir Afrika ülkesi beni çok şaşırtıyor. Suç oranı çok düşük. Yine her yerde alışveriş merkezleri var. Doğaya çok önem veriyorlar. İnsanları kazıklama gibi dertleri yok. Karşılaştığım herkes ama herkes dürüst ve içten çıkıyor. Botsvana, İngiltere tarafından korunan bir ülkeyken, bağımsızlığını 1966’da çok kolay bir şekilde kazanıyor. Çünkü İngiltere’ye göre Botsvana değerli hiçbir şeyi olmadığı için korunmaya değer olmayan bir ülke.
Afrika'daki safari turuna vahşi yaşamı anlatarak başlayalım... Hayvanları doğal ortamlarında rahatsız etmemek için milli parkların çevresine çit koymuyorlar. Tüm vatandaşlar vahşi hayata çok saygılı ve duyarlı. Başıma bir şey gelme ihtimaliyle dolmuş sürücüleri bile beni yol üzerinde bırakmıyor ve kamp alanından bir görevli gelene kadar tüm yolcuları bekletiyor.Botsvana pahalılığı nedeni ile sırt çantalıdan çok turistlerin akın ettiği bir ülke.
Fakat işler İngiltere'nin sandığı gibi çıkmıyor ve bağımsızlıktan tam bir yıl sonra ülkede elmas madenleri bulunuyor. Dolayısıyla da milli gelir de bir anda artışa geçiyor.
Pula kendi dillerinde yağmur anlamına geliyor. Bayrakları mavi üstüne siyah çizgi. Siyah, yurtlarında bulunan farklı ırkların birbirine saygısını, mavi ise geçimlerini sağlayan suyu temsil ediyor.
Dünyadaki en çok bushman (San halkı) nüfusu Botsvana’da bulunuyor. Bu sözcükle ilk karşılaştığımda ne demek olduğu hakkında hiç bir fikrim olmamasına rağmen, daha sonra, bunun yıllar önce Afrika’ya gelen kolonistlerin, siyahları tanımlamak için kullandığı bir sözcük olduğunu öğreniyorum. Anlamı ise kanunsuz! Bu halk, doğada yaşayan kısa boylu yerlilerden oluşuyor.
San halkının yeryüzündeki en eski halklardan biri olduğu düşünülüyor. Bugünkü Sanlar ise Namibya, Botsvana ve Güney Afrika’da yaşıyor. Şuan ki durumları ise Avustralya aborjinlerinden farksız olarak gerçek dünyaya adaptasyonla geçiyor.
Ben daha önce okuduğum en ucuz yer olan Thebe kamp alanında kişi başı 10 dolar vererek konaklıyorum. Yerel seyahat arama sitesi olan Jovago’dan haberi olmayan Amerikalı arkadaşımın ise bulabildiği en ucuz yere 80 dolara anlaşıyor.
Hayatımda ilk kez lüks kamp anlamındaki glamping deneyimi yaşayacak olmam, milli parkın içinde vahşi hayvanların yanında uyamam da kesemin ağzını açmama neden oluyor.
Glampingden döndüğümde, eşyalarımı bıraktığım kamp alanı Thebe’nin sahibi ile tanışıyorum ve bana eşimle evlilik hediyesi olarak sadece milli park girişini ödeyerek bedava bot turu teklif ediyor. 35 dolarlık tura 7 dolar veriyorum. Chobe Nehri’nde yavaş yavaş içeceklerimizi içerek hayvanları izlemek keyfime keyif katıyor.
Chobe Milli Parkını terk edince, Nata’ya 20 km uzaklıkta bulunan Elephants Sand Kamp alanına doğru yola koyulurum. Hatta Nata’ya gelmemin tek nedeni de bu kamp alanı. O kadar ünlü bir kamp alanı ki, ünü diğer ülkelerde bile konuşuluyor. Her gün 50-60 fil günün her saati su içmek için kamp alanına geliyor. Konaklamaya 9 dolar vererek vahşi hayatın içine düşüyorum. Filler biz uyurken çadırımızın yanından geçip sulak alana gidiyor.
Kamp alanının sahipleri ile sohbetimizde filleri her gün 1000 metreküp su ile beslediklerini öğreniyorum. Kimi zamanda aslanlar, yabani köpekler müşterilerin oturduğu ortak alana atladığı oluyormuş. Tüm hayvanların kesinlikle tehlikesiz olduğunu savunsalar da kaldığım 2 gün boyunca fillerden biri çadırımı ezip geçecek de beni kağıt gibi yapacak diye rahat rahat uyuyamıyorum.
Buraya gidebilmenin tek yolu; 4x4 jeep kiralamak (diğer araçlara izin verilmiyor) ya da buraya yakın bir lodge’a gidip onların tur paketlerini satın almak. Uçsuz bucaksız tuz gölünde komik fotoğraflar çekiliyoruz.