Başka Türlü Bir Şey / Instagram: @baska_turlu / www.baskaturlubirsey.com
Macera yolculuğumuzun treni Trans Sibirya
Moskova tren istasyonundan giriş yaptık. Platformlara doğru ilerledik. Trenler sıra sıra dizilmişlerdi. Bu uzun vagonlardan oluşan trenlerden bir tanesi bizim macera yolculuğumuzun treniydi. Yolculuk için yiyecek stoku yaptığımızdan kendi sırt çantalarımız ile birlikte yükümüz epey artmıştı. Bu dar koridorlu trende yerimize doğru yürüyorduk. Bu tren hep lafını ettiğimiz Trans Sibirya treniydi, içindeydik.
Kendi vagonumuza doğru ilerledik. Kapıları henüz kapalıydı. Önünde onlarca insan bekliyordu. İnsan sayısından daha fazla valiz vardı etrafta. İlk bakışta bu valizlerin hepsi bu vagona kesinlikle sığmaz diye düşündüm. Derken kapılar açıldı. Görevli biletleri kontrol edip içeriye tek tek alıyordu herkesi. Sıra bize geldi ve soğuk bir işaretle içeri geçebileceğimizi söyledi.
Bizden önce binen grubun o kadar fazla valiz ve çantası vardı ki vagonun içinde adım atılmıyordu. Hatta valizlerin bir kısmı bizim koltuk ve yataklarımızın üzerinde duruyordu. Sahibini ararken şaşkın bakışlı bir çocuk eliyle bir saniye bir saniye alacağım gibi bir işaret yaptı. Vagonda bizden başka yabancı yok sanıyorduk. Bir tane çift olduğunu fark ettik.
Koltuklarına geçmişler şaşkınlık içinde etrafı izleyip tırnaklarını ısırıyordu. Biz hemen bu kaotik ortamın verdiği şaşkınlıktan kurtulduk. Hiç tanımadığımız insanların valizlerini yerleştirmesine yardımcı olmuş başlamıştık bile. Daha sonra bu şaşkın bakışlı çocuk ve tırnaklarını yiyen çift ile çok iyi arkadaş olacağımızı o an tahmin edemezdik.
Trans Sibirya trenine biniş kısmını bu şekilde hallettik. Bu tren yataklı bir tren. Bizim bir adet üst bir adet alt yatağımız var. Alttaki yatak iki adet koltuk ve bir masaya dönüşebiliyor. Yemek vakitlerinde bu yatağı koltuk ve masaya dönüştüreceğiz. Dağıtılan nevresim takımlarını yataklarımıza geçirdik. Trenin içi yurt yatakhanesini andırıyordu. Herkes yatağını yapıyor bir taraftan pijama ve terliklerini giyiyordu. Tren çoktan hareket etmeye başlamıştı.
Yatak işini de bitirince koltuğa oturup soluklandık. Bu trende 81 saat yolculuk edecektik, hiç durmadan. Derken az önceki şaşkın bakışlı çocuk bozuk İngilizcesiyle bir tanışma cümlesi kurdu. Bir anda herkes herkesle tanışmaya başladı. İsmi Micheal olan şaşkın bakışlı çocuk ve arkadaşları Sibirya'nın Buryatya bölgesinden bir halk oyunları ekibiydi.
Avrupa'da bir festivalden dönüyorlardı. Micheal bize nereye gittiğimizi sordu. Baykal gölü diye cevap verdik. Ne için gittiğimizi de sordu. Macera dedik. Aynı soruyu onlara sorduk, siz nereye gidiyorsunuz? Biz de Baykal gölüne gidiyoruz. Ama biz macera için değil, biz evimize gidiyoruz. Baykal gölü bizim evimiz. Bu cümle aklıma kazındı. Yıllardır hakkında konuştuğumuz Trans Sibirya yolculuğu sadece bizim için bir maceraydı. Orada yaşayanlar için sıradan bir eve dönüş yolculuğuydu.
Bizim dışımızda vagondaki tek yabancı bir Avrupalı çift. Onlarla da samimi oluverdik bir anda. Hatta bu çift ile 3 hafta birlikte gezecek Moğolistan'ın bozkırlarına kadar beraber yolculuk edecektik. Sohbet gece yarılarına kadar devam etti. Ve Buryatyalı yolcular bize sürekli ikramlarda bulundular. En çok votka ikram ettiler. Sonra Trans Sibirya trenindeki ilk geceyi geçirmek üzere herkes yataklarına çekildi...
Sabah uyandığımda saat kaçtı bilmiyorum, çünkü telefonumu açmadım, açıkçası saati merak da etmiyorum. Ama erken olduğu belliydi çünkü herkes uyuyordu. Gece tren Kazan şehrinde durduğunda haberim olmadı. Yatağımı 2 koltuk ve masa haline getirip Özcan’ı uyandırmadan bir şeyler atıştırdım. Özcan daha sonra uyanıp Micahael ile beraber kahvaltısını yaptı. Doğuya giden bir Sibirya treninde, bir Karabüklü ve bir Buryatyalı beraber kahvaltı yapıyordu!
İnsanlar kitap okuyor, müzik dinliyor, kâğıt oynuyor. Kızlar tırnaklarını boyuyor, çocuklar oyuncak bebeklerinin saçlarını tarıyorlar. Buradaki ortam ev ortamından farksız. Hatta herkes pijama ve terlikle dolaşıyor. Komşularınıza misafirliğe bile gidiyorsunuz. Kimin nerede oturduğu belli değil, çünkü hemen hemen bütün vagon birbirini tanıyor.
Biz de gün boyu kitap okuyup, müzik dinleyip, pencereden ilk kez geldiğimiz bu bozkırın manzarasını izleyip duygudan duyguya girdik. Tabi komşularımızı ziyaret etmeyi de unutmadık. Tren istasyonlarda durunca herkes aşağı iniyor, hava alıp küçük büfelerden ya da kendi hazırladıkları yiyecekleri satmaya çalışan kadınlardan ihtiyaçlarını gideriyor.
Akşam halk oyunu ekibi bize festivaldeki görüntülerini izletti. Sesi duyan bütün ekip toplandı ve hep beraber Buryatya halk oyunlarını izledik. Ben de daha sonra onlara zeybek izlettim tabi ki...
Rusya ve Trans Sibirya, bu ikiliyi tamamlayan üçüncü şey ise kesinlikle votka. Gece olunca ortalığı bir votka kokusu alıyor. Komşularımızla gece sohbeti ikinci günde devam etti, bizi defalarca evlerine, Ulan-Ude'ye davet ettiler. Rusya vizemiz bitmek üzere, eğer vakit bulursak kesinlikle gitmek istiyoruz.
Çok garip bir şekilde zaman çok çabuk geçiyor. Bu yolculuğun hemen bitmesinden korkmaya başladım. Sıkılmanın aksine yolculuktan çok keyif alıyoruz. Doğuya doğru gittiğimiz için akşam çabuk oluyor. Bir anda saatleri ileri almak gerekebiliyor. Gün boyu dinlenme şansı buluyoruz. Moskova'da ve St. Petersburg’da oldukça yorulmuştuk. Güneş ışınları direk vagona vurmaya başladı ve hava fazlasıyla ısındı. Bu yüzden insanlar istasyonlarda hemen aşağı iniyor. Novosibirsk'teki uzun süreli mola herkese iyi geldi. O değil de günler ne kadar çabuk kısalıyor.
Irkutsk'a geldiğimizde bütün vagon aşağı indi. Bu anı hayatım boyunca unutamam. Bir vagon dolusu insan aşağıda bizi uğurluyordu. Bize sarılıp iyi dileklerde bulunuyordu. 81 saat önce hiç tanımadığımız insanlar! Sizleri asla unutmayacağız.
Pablo ve Hanna'nın rotası da bizimkine benzer. Önce Moğolistan sonra Çin'e gidecekler. O yüzden Çin'e kadar beraber gezmeye karar verdik. Tren istasyonunda sabahı bekleyip ilk otobüsle Baykal gölüne gideceğiz. İstasyonda Baykal gölüne gitmeyi bekleyen başka bir çift daha gördük. Onlarla da tanıştık ve grubumuz büyüdü.