Bahar Gündoğdu / Instagram: @nerdesinbahar | Fotoğraflar: Bahar Gündoğdu, Anadolu Ajansı, İHA
Ege'nin keşfedilmeyi bekleyen adresi... Denizi Maldivler'i aratmıyor
Kendine ‘gezgin’ diyenlerin bir dönem mutlaka gidip, fotoğrafının olduğu Delikli Koy’a gitmeye karar verdim. Özellikle şu sıralar yeni evlenecek çiftlerin dış mekan için gelip sürekli fotoğraf çektirdiği yer konumunda… Atladım arabama düştüm Delikli Koy yoluna… Dönerken de Alaçatı’nın sokaklarında gezintiye çıktım. Şu sıralar buraların tam zamanı. İşte size güzel bir hafta sonu önerisi…
Bir dönem Delik Koy’da fotoğrafınız yoksa blogger sayılmazdınız. Alaçatı’ya 16 km uzaklıktaki bu gizli cennete birkaç hafta içinde tam üç kez gittim. İlkinde gider biraz denize girerim birkaç fotoğraf çekerim ve yoluma devam ederim diye düşünmüştüm.
İlk aşağıya indiğimde birilerine sordum ve Delikli Koy’un iki girişi olduğunu öğrendim. Asıl Delikli Koy biraz daha ilerideymiş ama tepeden aşağıya inen yol çok bozukmuş. Genelde arabaları yukarıda bırakıyorlar. Yere yakın araçlar çok zorlanıyormuş. Sahil boyunca yürüyerek oraya ulaşabileceğimi öğrenince işi riske atmıyorum.
Delikli Koy‘a adını veren denize uzanan bembeyaz kayaların içindeki tünel gibi bir delik. Bu kayalar ve delik bu iki koyu birbirinden ayırıyor. İlk gittiğimde kayaların üstünden çok zor bir şekilde o tarafa geçiyorlardı. İkinci gittiğimde kayalardan aşağıya bir merdiven koymuşlar. Herkes rahat rahat geçiyordu. İki gidişimin arası iki hafta sadece.
Hatta arabayı bıraktığım diğer koya ve buraya seyyar tuvaletler konmuştu. O kadar insan var ki, çok isabetli karar olmuş. Hatta belediye gelip çöpleri topluyor. Delikli Koy’da hummalı bir fotoğraf trafiği var. Resmen kuyruğa girmeniz gerekiyor. Sahile havlumu atıp ben de fotoğraf işine başlıyorum. Bakıyorum işitme engelli bir çift fotoğraf için bir hayli uğraşıyor. “O zaman fotoğrafımı onların çekmesi lazım” deyip rica ediyorum. Birbirinden güzel fotoğraflar çekiyorlar. Ben erken gelip kayaların üstünde dolanıp sonra plaja sermiştim ya havlumu, meğer burada kıymetli olan o kayanın tepesiymiş.
Tüm gençler sandalyesini kapıp gelmiş. Kayanın üstü hiç boş kalmıyor. Ben de ilk fırsatta kayalarda kendime bir yer buluyorum. Gençler öyle güzel eğleniyorlar ki… Açmışlar müziklerini dans ediyorlar. İstanbul’un Caddebostan’ı gibi. Çok hoşuma gidiyor. Sadece birkaç saat geçirir giderim dediğim Delikli Koy‘da canım bir türlü gitmek istemiyor.
Arabaya gitmeye de üşeniyorum. Yanınıza mutlaka yiyecek, içecek bir şeyler alın. Delikli Taş’da gün boyu fotoğraf trafiği hiç bitmiyor. Denizin arka tarafı da bembeyaz kayalarla dolu. Orası da fotoğraf alanı…
Delikli Taş’ın arkasında suyun içinde bir mağara var. Yüzerek içine girince dışarıya bağlantısı da var. Oraya girip yüzmek ve mağaradaki masmavi suyu görmek beni çok mutlu ediyor. Genelde herkes saat beş gibi dönüşe geçer ve sahilde bir ben kalırım. Burada akşam oldukça kalabalık artıyor.
Akşam gün batarken canım hiç gitmek istemese de toparlanıyorum ve sahilden yürüyerek arabanın olduğu koya yürüyorum. Bir minibüste köfte ekmek satan bir aile var. Şirin oğulları devamlı koyu dolaşıyor. “Köfte ayran- köfte ayran” diye bağırıyor.
Bir sonraki gidişimde bayağı toza bulandım. Demedi demeyin. Denizi biraz taşlık. Yanınızda bir deniz ayakkabısı götürmeniz de fayda var. Bir maskeniz olursa denizin dibini seyretmek de keyifli. Özellikle Delikli Taş’ın dibindeki görüntü çok efsane. Küçük kırmızı balıklar yüzüyordu ben gittiğimde.
Biraz mavi, biraz beyaz ve bir tutam begonvil
Sonraki gidişlerimde Alaçatı’ya gidip bir şeyler yiyorum. 15 dakikada Alaçatı’dayım çünkü. O kadar yakın. Alaçatı’ya gitmişken de harika sokaklarını, harika evlerini geziyorum. Beyazla mavinin ve huzurun fotoğrafını çekebilirsiniz.
Fiyatları da diğer yerlere göre yüksek haliyle. Bir arkadaşım bana hayret etmiş. “Herkes Alaçatı’ya gece gider. Sen gündüz gittin gezdin” diye. Ben o sokakları görmeye ve fotoğraf çekmeye gittim. Gece o fotoğraflar çıkmıyor.